YAZIK, SEVGİ ŞEHRİ DİYAR-I BEKİR'E!
Eklenme: 11/26/2010 12:00:00 AM

Belki, Klişeleşmiş bir ifade olacak... Ama hadiselerin "zincirleme" haline ne yazık ki "cuk" diye oturmuyor değil. Oturuyor! Hem de; "biçilmiş" kaftan misali. O nedenle ifadesi kabil diyerek zikretmek istiyorum. Şu; Diyarbakır'ın yaşadığı "olumsuzluklarla" alakalı. Kent yaşayanı olarak hep deriz ya; "Diyarbakır'ın... Taşı gibi bahtı da kara!" diye... Çok acı bir ifade; bu "bahtsız" hal! Ne hazin ki; "iliğine" kadar yaşıyoruz. Ki; Nadirdir, kentin "bahtsızlık" ihtiva etmeyen bir hadiseyle gündeme gelmesi. Günlük "hayat" koşusunu saymaz isek. Diyarbakır, Sürekli, olumsuzlukları "içeren" mevzularla boğuşmakta.

* * *

Hele, Cumhuriyet "tarihinden" itibaren başı beladan ve olumsuzluklardan kurtulmuş değil. Öyle ki; Siyasal mı, sosyal mi, kültürel mi? Bireyselden tutunda kurumsal düzeye kadar. Siyasetçisi... Bürokratı. Sivil kanadı. Askeri kanadı. Velhasıl. Ciddi bir sirayetle, "kentin" tüm hayat idamesinde olup bitenler hep "politik" tahribat içermekte. Daima, Kent üzerinde "politik" bir atmosfer hâkim oluşmuştur. Ve ne gariptir ki; Bu politik atmosferin varlığı kesintisiz devam ediyor. Her ne kadar; Zaman ve mekânlar açısından farklı şerit ve düşünceler içerse de, "özü" itibariyle işlem sürüyor. Hep kaybeden; Diyarbakır ve yaşayanları olmuştur... Belki diyebilirsiniz ki; Diyarbakır gelişiyor, nüfus artıyor, konutlar çoğalıyor. Yollar, binalar, çağın nimeti teknoloji. Ciddi bir çehre değişikliği. Evet. Bunlar tartışmasız, hayatın doğal akışı içerisinde olup-bitenler. Olmayan şey değil. Ama gel gör ki; Kazanılanlar kaybedilenlerin yanında bir hiç.

* * *

Şöyle bir; Etrafımıza bakalım. Düne kadar, değil Diyarbakır'ın ilçesi, nahiyesi kadar olan komşu kentler. Konumu ve itibari anlamında; Merkezi "ağabey" kent olarak görülen Diyarbakır'ın şu an ki hali ile. Bu komşu kentlerin, "geldiği" noktayı kıyaslarsak. Ve en önemlisi; Ülke ve bölge gündemini meşgul etmedeki "envanterlerine" bakar isek. Olumlu ve olumsuzluklar "noktasında" hal-i durum nedir? Veri; Bahtsızlık ve politik tezgâhların yarattığı kaybın vahimliğini ortaya koyuyor. Şanlıurfa; İnanç turizminde başaktör. GAP'ın "en iştahlı" getirisine sahip. Siyaset mi, "en baba" sözcülük. Altyapı, üst yapı, modern kent kimliğinde, fersah fersah koşuyor. Mardin; Şanlıurfa'dan sonra inanç turizminden tutunda, ticaret alanında dizgini koparmış gidiyor. Yerli ve yabancı turistin "uğrak" merkezi. Yılda, 600 bine yakın turist ağırlıyor. Organize sanayisine bakın, "üçüncüsünün" temelini atıyor. Midyat'ta bakın. Ha bire butik oteller yapılıyor. Bir süre sonra; "İl" olmaya aday diye, diretirse şaşmayın. Elazığ mı, ne anlatırsın. Batman bile; "nefessiz" koşuyor. Eldekini nasıl; "artırabilirim" diye. Sürekli, Hepsinde "var olana" yeni varlıklar ekleniyor. Birken, iki, iki iken, üç..

* * *

Peki; Taşı gibi bahtı kara olan, Diyarbakır'ın sermayesi ne? Varlık içerisinde yokluk. Var olanı, "nasıl" kaybettirebiliriz, seyri hâkim. Peygamberler diyarı, Sahabeler mekânı, Camiler, medreseler, kiliseler. Çin seddinden sonra, Surları. Ortadoğu'da Haram-i Şerif'ten sonra en çok tarihi mekân ve sahabeye sahip iken; Diyarbakır inanç turizminden aldığı, "turist" sayısı Mardin'in yüzde 10'u bile değil. Gelen turist sayısı 60 bin. Organize Sanayi Bölgesine bi bakın; "Mermercilik" olmazsa, "sanayi" üretimi yok diyeceksiniz. Kentin; Altyapı ve üst yapısı, yağan yağmurun yarattığı görüntülerle.. Gecekondu üzerine 10 katlı binaların dikilmesiyle biliyoruz, neye hikmet olduğu? Siyasal zemin; "sürekli" polemikler içerisinde. Olaylar ve kayıplar. İç karartan bir tablo içeriyor, şu bahtsız kentin hali. Dün; Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Jale Saraç ve Rektör Yardımcıları Bayram ziyaretine geldiler. Uzun uzadıya sohbet ettik. Sohbetin detayını, haberde veriyoruz. Malum; Üniversite bir kentin gelişmesi ve vitrini açısından "büyük" önem arz ediyor. Jale hanımın ifade ettiği bir sözcük oldu; "Sevgi şehri Diyarbakır."

* * *

İşte; Kentin tüm katmanları ve tüm düşünceleri "Sevgi Şehri Diyarbakır'a" odaklanırsa. Politik "oyunlara" sesiz kalmazsa. Olumsuzlukları ihtiva eden vakalara; "göğüs" gererse. Birilerinin menfaatine değil. Kent ahalisinin tümünün menfaatine yönelik; icraatlara arka çıkarsa. Seçileni ve yöneteni; Olup-bitenler noktasında "sorgulayabilirse". Ve bu kurum ve güçler de "samimiyetlerini" gözden geçirebilirlerse.. Diyarbakır'ın, Bahtsız ve sağlıksız "halinin" vahim derecede kendisine zarar verdiğine yurttaşlık noktasında ulaşırsa. Neden; Başkasına var da, bu kentin yapısına yok "sorgu-sualini" hayata geçirebilirse. İşte o zaman; İnanıyorum ki "Sevgi şehri Diyarbakır" bahtsız ve sağlıksız prangalardan kurtulur. Bilinmelidir ki; O zaman da "Kim tutar seni" şarkısını Diyarbakır'a uyarlarız. Yoksa; Bölge Araştırma Hastanesi yapıldı diye sevincini kursağımızda bırakırcasına, Var olan "hastanelerin" kapısına kilit vurmaya devam edecekler. Önceki gün; Sosyal Sigortalar Hastanesi.. Dün; Göğüs Hastalıkları Hastanesi.. Bugün de; Suriçi Devlet Hastanesi kapatılıyor. Doğrusu; Şu Devlet Hastanesi'nin "kapatılması" veya sıradan bir poliklinik merkezi haline getirilmesi. Gerçekten; "Kabulü" mümkün değil.

* * *

Hele; Seçim sathı mailine yavaş-yavaş girildiği bir zaman içerisinde buna göz yumulması. Bilinmelidir ki; Siyasal iktidara "kaybı" büyük olacaktır.

Şimdiden; Bizden uyarması. Yanlıştan tez dönülsün. Göğüs Hastalıkları "hastanesinden" daha büyük bir kayıp; Diyarbakır'a reva görülmesin. Yeter; Sevgi Şehri Diyar-ı bekire "yaşatılan" sahipsizlik. Yeter; Varlıklarına düşman kesilip, var olana yeni varları katmayı engellemek. Yeter; Maddi ve siyasal "getirim" temini uğruna Diyarbakır'ın değerlerini yok etmeyi. Yeter; Bir adım ileri, iki adım geri atma düşüncesini dayatmayı. Velhasıl. Yeter "varlık içerisinde" yokluğu bize dayatmayı! Hayırlı Cumalar.