Türkiye'nin hayat dokusuna! Doğrusu akıl-sır erdirmek mümkün değil. Gariplikler manzumesine sahip. Kesintisiz "enva-i mevzu" üreten bir mekanizma gibi, ha bire işliyor. Ama sürekli "ikilemler" yaratarak, sorun çözen değil, çözümsüzleştiren bir performansla, bunu icra ediyor. Artık dünya ülkeleri içerisinde; "Bir ünvan" teşkil ediyor, Türkiye bu basiretsizliğiyle "çözümsüz ülke" diye. Tartışılmaz bir ünvan, "Çözen değil, çözümsüzleştiren" Evet, "bu işleyiş" beceriksizlikten mi, keyfiyetten mi, hâsıl. Yoksa "derinlik" arz edici yönü var mı? Ya da "güçlerin" çatışması, güçlerin "vesayet" sağlama gayretkeşliği mi? Tüm bunlara ilaveten; Ülkede "yeni bir" atmosfer yaratarak, geçmişin "oluşumlarına" hayat vermek için mi?
***
Doğrusunu isterseniz; "hepsi" aynı vücut ağırlığıyla, bu "çözümsüzlük" mekanizmasına hizmet veriyor. Yasama da, Yürütme de, Yargı da! Onun için de, Türkiye'nin bu kadar "komplike" arızanın içerisinde, "yol haritası" üretmesi mümkün değil. Doğru seyri ve direksiyonu "özgür" tutma iradesinde, beceriklilik açısından ne hazindir ki, zayıf. İşte bu, "çözümsüzlük" mekanizması, hasmı olan "demokrasiyi de, çağdaşlaşmayı da, ileri düşünceyi de" erozyona uğratıyor. Öyle bir sirayet ortamı yaratıyor ki; "kişiye" özgü demokrasi, çağdaşlaşma ve ileri düşünce ürüyor. Ve bunu öyle ustalıkla beceriyor ki, "aynı eksen" içerisinde, topluma aşılayıp üzerinde bu kez "hizipleşme" binası dikiyor. Kişi için, demokrasi "toplum" için oluyor. Toplum için demokrasi ise, "kişi" için, kabul edilmez oluyor.
***
Bakınız; 12 Haziran seçimi öncesi ve sonrasında "yaşadıklarımız" ve yaşatılanlar. Diyebilir misiniz ki; olup-biten "sorunların" çözümüne hizmet etmiştir. Ne yazık ki, "şu an" oluşan atmosferle hayır diyebiliyoruz. Çünkü hayat bulduğu alan "çözümsüzlük" mekanizmasının işleyişi. Yüksek Seçim Kurulu. Ve bir adım ötesinde, Yargı mekanizması. Seçim, zamanı dilimi içerisinde, "vücuda" getirdikleri, "çözümsüzlükler" neye hizmet! Etkilerinde, artılar mı çok, eksiler mi çok. Hiç kuşkusuz ki, "tablo" orta yerde, "eksilerin" ne kadar dehşetli bir şekilde, seyir içerdiğini görüyoruz. Düşünüyorum. Ve niye diye, başlayan soruları sıralıyorum, kendi kendime. Türkiye 12 Haziran seçimini neden yaptı. Sandıklar niye kuruldu. Siyasi Parti liderleri bu kadar hengâme yaratıcı bir haliyeti ruhiyetle, "niye" vaatler sıralayıp, miting meydanlarına "mekik" dokudu. Milyon liraları neden "seçim" kampanyasına harcadı. En önemlisi, seçmen olarak sandık başına ne gayeyle gittik, oy kullandık. O, kullanılan "oy'un" rengini seçmemizdeki etken neydi?
***
Evet, bu sorulara dönüp, kendi kendime cevap veriyorum. Tabi acaba, diyerek. İlk koşul "saç-baş yolunan" beceriksizlik ve ciddiyetsizlikten "kurtulmak" içindi. Türkiye'nin, çağdaş, demokratik, özgürlükçü "sivil" bir anayasa kavuşması içindi. Detaylandırırsak, askeri "vesayetlerden" kurtulmak için. Devleti, "kutsal" sayan, Kanun ve Yasaları "toplumun" menfaatleri ve yarınlarını, sabote eden zihniyetten kurtarmak için. Demokrasi dışı güçlerin, yarattığı kargaşa, şiddet, terör, hizipleşme gibi "derin" oluşumları toplum içerisinde "ayıklamak" için. Cumhuriyet tarihinden bugüne kadar "kanayan" yara olarak genişleyen Kürt meselesinin "çözümlenmesi" için. Velhasıl, Sınıfsal, ırk ve kimlik "oluşturma" gayretine pranga vurmak, özgürlükçü ve eşit bir "anayasal güvence" sağlamak için. Barışın, kardeşliğin, sevgi ve muhabbetin bir bütünlük içerisinde "sağlanması" için. Ama, Şimdi tüm bunların yerine, "karışıklık" üreten bir tablo hâkim. Ve bunu vücuda getiren; "iki mekanizma" var. O da; YSK ve Yargı'dan "üreyen" zamansız, iki karar.
***
Peki, çözümsüzlüğü çözümleyen, mekanizma nedir? İşte, o da, Meclis'tir. Ve Milli İradeyi, "temsil" edenlerdir. Ayak oyunlarına "müsait" ve ezicilik düşüncesini taşıyan "sistemin" ortak unsurları, "neşterlenmeli ki". Ülke, Millet ve devlet kurumları "zihniyet" zafiyeti yaşamasın. Hatip Dicle'nin, konumu "işte", çözüm değil, çözümsüzlük üreten, mekanizmanın "en bariz" hikmetidir. Şimdi ne olması gerekir. Öncelikle, Başbakan Erdoğan ve hükümeti. CHP ve MHP de dâhil olmak üzere. Tabi BDP de, "dişe diş" düşüncesini değil, "çözüm üretici" duyguyu geliştirerek. Boykot kararından vazgeçmeli. Çözümün adresi olan, meclis çatısı altında "bu ve böylesi" vesayet icra eden mekanizmaları, elbirliğiyle değiştirmeli. 32 STKnın çağrısı, "anlamlı" ve dikkate alınmalı. Aksi takdirde, ülkenin dokusundaki zorba hal, zorbalığı "üretmeye" devam edecek. Huzurlu, Bir hafta sonu dileğiyle.