YETER ARTIK!
Eklenme: 4/30/2009 12:00:00 AM

Hiç bir ana ağlamasın. Masum canlara kıyılmasın. Ne Batı'da şehit cenazeleri olsun. Ne de Güneydoğu'da taziyeler kurulsun. Artık son bulsun. Acılar belki birbiriyle kıyaslanamaz. Ama gerçek olan acıların büyük oluşudur. Herkesin acısı kendisine göre "büyük". 'Ateş düştüğü yeri yakar' sözü var ise de; Bu 'ateş' artık salt düştüğü yeri yakmıyor. Tüm yürekleri yakıyor. Dün yaktığı gibi.

***

Lice'den gelen 'acı' haber. 2'si Uzman Çavuş, 9 asker 'mayın' kurbanı. Cenazeleri bugün Diyarbakır'dan memleketlerine gönderilecek. 'Ölüm' haberleriyle, baba ocağına düşen 'kor ateşi' ekranlarda gördük. Acıların nasıl 'yıkım' geliştirdiğini. 'Kontör' parası olmadığı için evladıyla 'konuşması' yarım kalan annenin çığlığı; 'Yüreğim' yanıyor. Gaziantepli Babanın feryadı 'Yeter artık, bu kan dursun'. Manisa'dan 'gözü yaşlı' ağabeyin çığlığı; 'Bu ateşe su döken yok mu?". Feryatların 'anlamı' büyük. Acı tablo da bir o kadar büyük. Evet. Hepimizin başı sağolsun. Ve bu acı 'artık' son bulsun.

***

HİÇ BİR GEREKÇE KABUL EDİLEMEZ?

Saldırı 'faili meçhul' değil. PKK saldırıyı üstlendi.  Birilerine 'saldırının' zamanlaması manidar gelebilir. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un 'basın toplantısı' düzenleyeceği günün sabahında 'saldırının' olması. Kuzey Irak'ta 'Kürt Konferansıyla' alakalı, önemli adımların atıldığı. Türkiye-Bağdat ve Kuzey Irak ile ABD'nin 'organizasyonuyla' yürütülen çalışmaların aktiflik kazandığı. DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün Başbakan Erdoğan'dan 'randevu' talebinde bulunduğu bir zamanda 'saldırının' olması anlamlı. Mesaj niteliğinde mi; yoksa 'intikam mı'? 'Bu ikilemin' içerisine odaklanmak istemiyorum. Çünkü; 'çok eksenli' bir yorum alanı. Halkaları çok.

***

Benim odaklanmak istediğim; 'saldırının' yarattığı acı tablo. Her ne kadar PKK kendi internet sitesinde gerekçe olarak; 'saldırılara misilleme" diyorsa da. Gerekçesi ne olursa olsun. 'Hiç bir gerekçe kan dökmeyi haklı' çıkarmaz. Ve kabul da görmez. Nasıl ki; Hakkari'de 14 yaşındaki Seyfi Turan'a 'Polis' insafsızca 'dipçikle' vurmasına 'hiç bir gerekçe' haklılık kazandırmıyorsa. Güneydoğu'da işlenen binlerce 'faili meçhul' cinayet ve yargısız infaz 'kabul' görmüyorsa. İşkencelerin, baskınların, katliamların 'gerekçesi' olamaz diyorsak. 'Devlet terörü' adı verilen karanlık olaylara karşı 'tepki' koyuyorsak. Lice'deki 'saldırı da' kabul görülmez. Çünkü orada 9 Masum insanın 'hayatına' son verildi. Suçsuz-günahsız bir şekilde.

***

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk te dün ifade etti; 'kabul edilemez' diye. Çünkü 'insan hayatını hedef alan hiçbir şiddet ve şiddet içeren eylem" tasvip edilemez. Ki Türk'ün anlamlı bir ifadesi daha vardı; "Bu ülkenin sorunlarının bedeli gençlerimize ve çocuklarımıza ödetilmemelidir. Her zamankinden daha fazla demokratik siyaseti öne çıkarma ve siyasete fırsat tanıma sorumluluğu ile karşı karşıyayız. Bu sorumluluk bütün siyasilerin ortak sorumluluğudur. Artık hiçbir vatandaşımızın çatışmalarda yaşamını yitirmediği, barış içinde bir Türkiye özlemi ile bir kez daha bu acı olaydan duyduğumuz üzüntüyü ifade ederken bu ölümlerin artık son olmasını diliyoruz."

***

NE ŞEHİT CENAZELERİ, NE DE TAZİYE ÇADIRLARI?

Evet. Kimileri için zor olabilir. Telaffuz edemeyebilir. Söylersem 'taraf' olurum diye düşünebilir. Aslında; birilerinin ne düşündüğü veya ne yapmak istediği bizim için o kadar 'önemli' değil. Bizim için önemli olan; 'barış ve kardeşlik'tir. Onun için de; herkes 'dillendirmeli', hem de avazı çıktığı kadar 'söylemeli'. Ne Batı'da 'Şehit' cenazeleri. Ne de Güneydoğu'da 'taziye' çadırları. Herkes 'sadece' kendi acısını düşünmesin. Ve o acının cenderesine 'sıkışmasın'! Çünkü acılar ne kadar ortaklaştırılabilinirse 'barış' o kadar çabuk sağlanır.

***

Herkes birbirinin meşru acısını anlamak ve kabul etmek zorundadır. Bugün Güneydoğu'daki 'yanan ateş', 40 bin insanın 'canına' mal olmuş.. Ve can 'almaya da' devam ediyor. Onun için diyorum ki; ne zaman; 'ortak' acıda buluşursak, işte o zaman 'engelleri' aşmış. 'Ötekileştirmeden' kurtulduğumuzda Barışın ve kardeşliğin 'kucağına' kavuşmuş oluruz. Eğer bu ülkede yaşıyorsak, bu coğrafyada bulunuyorsak. Eğer bu devletin bayrağına bağlıyız diyorsak ve ona çalışıyorsak. Türk, Kürt, Laz, Çerkez. Dil, din, ırk ve renk 'gözetilmeden'! Herkes ama herkes 'birlik ve bütünlük' içerisinde birbirini kucaklamalı. Derdine derman, sevincine ortak olmalı.

***

HALKLARIN EŞİTLİĞİ DİYALOGLA SAĞLANMALI

"Kin ve nefretin' duygusal yapısından kurtulmalıyız. Ve 'kendimize' istediğimizi başkalarını da istemeliyiz. Ki bunun en önemlisi de; yaşayan halkların gerçekten eşit olmalarını sağlamalıyız. Gönüllülük temelinde bir arada kardeşçe ve özgürce yaşamalarına 'payda' geliştirmeliyiz. Yoksa halkların temel ve insani istemlerini bastırmayla, zoraki birlikteliklerle 'barışı' sağlayamayacağımız gibi; 'ötekileştirme' duygusunu daha bir körüklemiş oluruz. Çağdaşlığa erişemeyeceğimiz gibi! 'Kardeşlik ve sevgiden de" dem vuramayız. Sürekli karşı ayaklanma ve direnişlerle 'ömür' tüketiriz. Onun için; duygularımızın esiri olmayalım.

***

Eğer Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ; 'Dağdaki terörist te insandır' diyorsa. Ve dağdan inmesi için "Siyasal iktidarın yasal düzenlemelere gitmesi gerektiği' çağrısında bulunuyorsa. Demek ki; ülkenin ve milletin, idarecileri artık 'kafalarını kumdan' çıkarıp mantıklı 'yol' haritası belirlemeli. Hem önümüzü görmemiz hem de ayaklarımızı sağlam yere basmamız gerekir. Ahmet Türk'ün çağrısıyla 'diyaloglar' geliştirilmeli ki; 'insanlar birbirini' anlayabilsin. 'Ötekileştirmeyle' ne bir adım ileriye gidebiliriz. Ne da 'düşen ateşi' söndürebiliriz.

***

Onun için diyoruz ki; Yeter artık; bu kan dursun. Yeter artık; ölümler olmasın. Yeter artık; silahlar sussun. Yeter artık; bu yaşadıklarımız. Yeter artık; analar ağlamasın. Yeter artık; bacılar ağıt yakmasın. Yeter artık; eşler acıya boğulmasın. Yeter artık; çocuklar öksüz kalmasın. Evet. Yeter artık; kuvvetimiz kalmadı. Eşitlik istemek, en insani temel hak değil midir? Onları kullanmak da insani değil midir?