Malum! Önceki gece '32. Gün' programı vardı. Bilirsiniz; M. Ali Birand ve Rıdvan Akar'ın birlikte hazırlayıp sunduğu bir program. Tabi programı fırsat ve imkânlar ölçüsünde izleyen biriyim. Sezonun ilk programı olması münasebetiyle; alaka gösterdim. Tartışmanın mevzusu 'Kürt Açılımı' olması nedeniyle, ilgi yüzdesini yükselttiğinden dolayı da; takip ettim. Konuklara gelince! Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanı Osman Pamukçuoğlu, Prof. Dr. Doğu Ergil, Gazeteci Roni Marquiles. Ve Diyarbakır'dan meslektaş Evrim Alataş. Stüdyo dışından Ankara'dan katılan eski siyasetçi-gazeteci Namık Kemal Zeybek! Programın 'konu başlıkları' Kürt açılımı ekseninde 'neler yapılabilirlik ve çözüme yönelik adımlarda kimlerin rol alması gerektiği' üzerinde duruldu. ***
Öncelikle 'Pamukoğlu' üzerinde durmak istiyorum. Program süresi içerisindeki 'vücut' dili başta olmak üzere, konuşması. Ve hadiseye yönelik 'düşüncelerini' anlama noktasında bir hayli 'korkutucu' olduğunu söyleyebilirim. Hele Güneydoğu 'meselesiyle' alakalı birçok 'akademik' çalışmayla dikkat çeken Ergil'e yönelik 'emir-komuta' hükmü, iticiydi. 'Kürt' kelimesini 'ağzına' almaktan bile imtina eden. Ve 'hadisenin' söz konusu olmadığı, Güneydoğu'daki mevzuunun 'Eşkıya' olduğu düşüncesinde, hüküm kılması. Çözümün de, 'Özel Ordu Birliğiyle' mümkün olabileceğini düşünmesi 'vahim'! Bilemiyorum! Pamukoğlu belki bu 'itici' düşünce ve karakteri toplumun bir bölümünün alakasını çekmeye mi çalışıyor. Yoksa 'ruhi' dengesinde, 'şiddet ve silah' en büyük güç ve çözüm getirici mekanizma mı söz konusu?
***
Evet! Pamukoğlu'yu programda 'korkutucu ve ürkütücü' gördüm. Meseleye yönelik 'söylemleri'! Stüdyoda bulunan konuklara karşı tavrı. Ve 'inkâra' dayalı sözleri; 'gerçek' dışı olduğu gibi; 'kabulü' bile mümkün değil. 'Kanı kanla' temizleyen. Ölümü 'çözüm' gören biri. 'Hot-Hut' diyerek karşısındakini 'sindirme' düşüncesiyle; cümleler kuran Pamukoğlu'nun özellikle, 'Kürtler' noktasında, bir hayli bilgisiz olduğunu söylemek gerek. Çünkü kendisine göre; 'Kürtler, Çanakkalede savaşmış değiller'! Cumhuriyet'in 'kuruluşunda', Kürtler katkı geliştirmemiştir. Kurtuluş savaşında, 'İşgalci güçlere' karşı, Kürtler 'omuz omuza' Türklerle, Çerkezlerle, Lazlarla çarpıştığı yalan' diyor! Kendince 'bu inkârına' bir inkâr daha ekliyor, 'Kürtler' şu veya bu şekilde 'Osmanlı Ordusu' içerisinde, Bizanslılara karşı savaşmıştır.
***
Ne hazin ki; 'Pamukoğlu'nun, Kürtlere karşı yıllardır sürdürülegelen 'İnkârcı' anlayışını stüdyoda 'dayatırken', konukların 'ketumluğu' saç-baş yolduruyordu. İnanın ekran karşısında 'etimi' yer hale gelmiştim. Kimse yok mu, buna desin ki; Ey Pamukoğlu! 'Git de Çanakkale'deki şehitliklere bi bak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin arşivlerine bi bak. Sayıları bir değil, beş değil, binlerce. Hepsi Kürt. Ve omuz omuza verdiği savaşta şehit düşen Kürtler. Dahası Doğu Cephesinde Osmanlı'yı savunmak için 'savaşanlar', Kürtler! Hamidiye 'Alayları' diye yapılanmadan haberdar mısın? Güneydoğu'da, Doğu'da, hatta Diyarbakır'da.. Kimlere 'karşı' mücadele etti. Ruslarla mı, isyancı Ermenilerle mi?
***
Düşüncesini 'pratik' üzerinde kurgulayan Pamukoğlu'nun, Doğu Ergil'in sorunun çözümü ve 'varlığı' noktasındaki 'akademik' açılımına karşı çıkışı. Ve ben 'üç akademi' bitirdim ama hayat 'pratik' üzerine kurgulu olduğu için, soruna da pratik çözüm gerekli diyerek, 'gerçekleri' inkâr etme gayreti; gerçekten manidar. Ne var ki bu manidarlık 'tamamen' bölücülüğü ve inkârcılığı' ifade etmektedir. Onun için de; 'Bir Kürt olarak' Pamukoğlu'na şunu diyebilirim. Şükürler olsun ki, 'bugün sizin gibi' düşünenler çok az. Ve giderek de, 'azalmakta'! Aslında, Pamukoğlu'na, Ergil ve özellikle Diyarbakır'dan programa gazeteci olarak katılan Evrim Alataş'ın şunu demesini isterdim;
***
"Komutan! Parti lideri. Siyasetçi? Farkında mısınız? Bizlere ve Kürtlere ve ekran başındaki izleyicilere yönelik konuşmalarınız, tamamen 'itici'! Hepsi toplumun 'tüm bileşenlerini' ayıran, vatanı 'bölen', iç savaşı körükleyen, 'kan ve gözyaşı' üzerinde güç oluşturma gayreti içerisinde olan 'şiddete' susamış birisiniz' Ne yazık ki; kimse 'ses' vermediği gibi, söyleyen de olmadı. Bir de, Gazeteci Roni Marquiles'in 'sözlerine', Pamukoğlu ve eski Kültür Bakanı Zeybek'in 'şiddet' içeren karşı koyuşları ayrı bir hezeyan diyebilirim. Mesela dedi ki; Güneydoğu'daki çatışma ortamından 40 bine yakın insanın öldüğünden bahsediliyor. 17 bin faili meçhul cinayet deniliyor. Yakılan-yıkılan 'köyler', evinden barkından edilen milyonlarca insan. Diyarbakır'ın nüfusunun 300 binden 2 milyona çıkması. Bunların hepsini, PKK mı yaptı. Kürtler mi 'öldürdü?'! Tabi bu sözlere karşı bir de sorusu vardı, 'Devlet ne yapıyordu?'!
***
Aslında "düğüm' çözecek soru da bu? 'Devlet ne yapıyordu?'! Hatırlarsak o günleri; 'devletin' temsilcileri ve büyükleri şunu derdi; 'Üç-beş baldırı çıplakla devlet baş edemez mi? Döktükleri kanda boğulacaklar?'! O günden bugüne ne değişti! Aslında çok şey değişti; ancak hala da Pamukoğlu gibi 'düşünenlerin', sorunu bu minvalde görmüş olması geciktiriyor. Anlayacağınız var olan yangını bu düşünce 'zayıf' olsa da, körükleyerek alevli tutuyor. Bir de Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un, Nusaybin'deki şu konuşması aklıma geldi. Pamukoğlu'nun o itici konuşmalarıyla alakalı. Başbuğ, 'ülke bölünüyor-parçalanıyor' yaygarası çıkaranlara kulak asmayın ve televizyonları izlemeyin demesindeki gaye. Sanırım Pamukoğlu gibi 'düşünenlere' kulak verilmemesi ve onların 'izlenilmemesine' tavsiyesiydi.
***
Demem o ki; Korkutucu, ürkütücü ve tedirginlik yaratan 'programdaki' formatta ve söylemlere rağmen; Kürt meselesi' çözüm trendine girmiştir. Ahmet Türk'ün ifade ettiği gibi, 'Cin şişeden' çıkmıştır. Başbakan Erdoğan'ın söylediği gibi; 'Bu işten dönüş yok. Çözüm ya olacak, ya olacaktır'! Ve bu çözümü Türklerle-Kürtler 'el ele-yürek yüreğe' vererek, etle-tırnak misali sağlayacaklar. Çünkü onları bir arada tutan bin yıllık geçmiştir. Onları ne 'inkârcı' politikalar, ne de Pamukoğlu gibi 'Kürtler' yok diyen düşünce sahipleri ve ne de 'Kürtler' bölünmeli diyen anlayış bölemez. Yeter ki, Cumhuriyeti, Demokrasiyi, İnsan Haklarını, Hukuku ve Adaleti 'eşitlik' ve özgür, bağımsız birey ve toplum 'düzeyinde', güçlü demokratik Anayasal nizamı 'sağlayabilelim'! Bunu sağlarsak, hiç bir güç ve kudret 'bizi' ayıramayacağı gibi, bölemez de.