YÜREĞİMİZDEN KOPAN PARÇA?
Eklenme: 5/4/2010 12:00:00 AM

Öyle ya; hayat devam ediyor? Ama nasıl? Acılarla olsa gerek. Tablo "ulu orta" yerde. Herkesin beyninde "asılı" vaziyette. Onun için de; ortak ifade nasıl bir yaşam bu? Kahrediyor! Hem de "yürekleri" dağlayarak.

* * *

Buna; Yürek mi, kalp mi dayanır? Düşünün; Beş gün huzursuz. 2 gün acıyla yaşamak. Bir saat dahi "gülememek". Sürekli; "hüzün ve acı" dolu bir yaşam. İki yakası bir araya gelmeyen; hayat serüveni. Hiç bir yürek kaldırmaz. Ama nedense; "direniyoruz?" Çetin bir çatışma. Ciddi bir hizipleşme. Vahim bir diyalogsuzluk. İnfial yaratan bir sapıklık. Baş döndüren, kalplere yorgunluk getiren "acılar" silsilesi.

* * *

Boğuşuyoruz! Gerçekleri bilerek, ama görmeyerek yaşamak. Göz göre göre; İşte, Tunceli, Lice, Hakkari. Dersim, Botan, Sipan! Silahlar susmuyor. Bombalar patlıyor. Mayınlar, "tuzak" kuruyor. İki günde; yarım düzine ölüm. Cenazeler "sıralı" vaziyette.

* * *

Peki, bu resim ilk mi? Hayır! Ne ilktir, ne de son olacak. Bu zihniyet, bu "görmezlik" var olduğu müddetçe "kan" akacak? Silahlar "susmayacak?". Güneydoğu. Yani yaşadığımız coğrafya; "ölümün" olmadığı an var mı? Ya da; gözyaşının dinmediği, ağıtların yakılmadığı an? Ne hazin ki; yok.

* * *

Baydemir'in ifade ettiği gibi; "Adı soyadı, kimliği, giysisi. Dini, lisanı ne olursa olsun. 21'inci Y.Y'da eğer çatışmada yaşamını yitiriyorsa; O bizim yüreğimizden, vicdanımızdan bir parçamızı yitirdiğimiz anlamına geliyor." Özetle diyor ki; "Lice'deki şehit Teğmen'in cenazesi; Yüreğimizden bir parça alıp götürdü." Nasıl olmasın?

* * *

Bugüne kadar 40 bin "can" verildi. Polis mi, asker mi, sivil mi? Dağa çıkan PKK'lı mı? Köy korucusu mu? Herkes. Ve hepsi de; Peygamber Efendimizin de buyurduğu gibi "Din kardeşi". Kardeş, kardeşin "kanını akıtıyor". Kabul edilemez. Kahrediyor. Baharın "güzelliği" duyguları okşaması gerekirken; "acı" veriyor.

* * *

Üstadın dediği gibi; "Basiretimiz bağlanmış?". "Gerçekleri" göremiyoruz. Doğrusu da, çözümün de "sırrı" bu basiret'in "basiretsizliğinde" yatmakta. Çünkü Hadiselerimize "basiretli" bakmıyoruz. Düşünmüyoruz; Yıllardır hep "aynı" film sahneleniyor. Kurgulayan, kaleme alan, senaryoyu "kıvamına" getiren; Emperyalist, Siyon ve Faşist düşüncedir. Su uyusa bile; Onlar uyumaz.

* * *

Görmeliyiz; 20'lik "gençlerin" peş peşe ölümlerini. Dikkat edin; "ölenlerin" hepsi 20'lik. Ana kuzusu. Hayatın "en verimli" çağında; "toprağa" gidiyor. Türk mü, Kürt mü, Laz mı, Çerkez mi? Suni mi, Alevi mi? Fark etmiyor. Hepsi "bin yıllık" geçmişin evlatları. Ama hala; "görmezlikten" geliyoruz. Çıkmaz sokak "basiretsizliktir". Ve "cesetler" üzerinde tarafgir davranış sergilememizdir.

* * *

Şehit babanın dediği gibi; "Yeter artık bu kan dursun". Aslında; "herkes" söylüyor da. Basiret gösterip; "sorumluluk" almıyor. Almadığımız içindir ki; "Kan oluk-oluk" akıyor. Ne diyelim; "Kandan" beslenenler var olduğu müddetçe "kan akmaya". Ve onu yüreğimizde "hançerli" yarayla tutmaya devam edeceğiz. "Yürekten parçalar kopup gidiyor?"

* * *

Ulemalar boşuna demiyorlar; Organlarımızın hareketleri ruhumuza bağlıdır. Ruhumuza iyi alışkanlıklar yerleşirse organlarımızın fiil ve davranışları iyi olur. Yok, ruhumuza kötü alışkanlıklar yerleşirse davranışlar kötü olur. Demek ki; Ruhumuzu kötü huylardan temizleyerek iyi huylar yerleştirmemiz gerekir. Ki; Huzurlu ve mutlu günler "yâd" edebilelim!