Hiç; İki yanlış bir doğru olur mu? Ne mümkün! Bu hal-i durumla, "olsa, olsa" topyekûn yanlış olur. Aynen de öyle. Ülkenin, şu anki "yaşadığı" çatışmalı mevzu da ne yazık ki; iki yanlışın bir doğru olmadığı gerçeğiyle "sürüp" gitmekte. Belirsiz! İstikametsiz ve tabi ki "akıbetsiz". 30 yıldır yaşıyor ve yaşıyoruz! Aslında, mazisi daha da öte yıllara nail. Ama biz yine de, "yakın tarihe" bakalım. 30 yıl. Kısa bir süre değil. Kürt coğrafyasındaki ahali için; "bir ömür" niteliğinde.
* * *
Evet, bir nesil tükettik. Yeni nesli de "o ateşin" içerisinde, büyüttük! Yanlışa, yanlışla "ısrar" edip, sürüklendik, sürükledik bugünlere geldik. Daha da gidecek gibi. Şimdi; bu neslin hepsinin gözlerinde ve beyninde" çakan tek şimşek var. O da; şiddet, çatışma, terör, kan ve gözyaşı. Beri yanda; "hizipleşme" öteki görme. Körüklenen bir ateş. Dile kolay; 4050 bini aşan ülke insanını kaybettik, bu zaman dili içerisinde... Daha da kaybediyoruz.
* * *
Kimi, Asker, polis, korucu. Kimi, Sivil, Kadın ve çocuk. Kimi de, PKK'lı. Ya Kürt, ya Türk, ya Laz, ya Çerkez, ya da Zaza, Ya Alevi, ya da Sünni. Velhasıl; hepsi yaşadığımız ülkenin birer ferdi. Peki, nedendir? Sebeb-i mucibesi nedir bu "kardeş kavgasının?" İşte, tıkandığımız "nokta" aha bu sorunun cevabı! Kimse, doğru bir mecrada "hadisesine" bakmıyor. Yüzeysel, fikri arızayla "bakıyor" bu benim isteğim ve doğrum diye. Onun için de; ha bire "yanlışa" yanlış seyir ısrarıyla, hamle geliştiriliyor.
* * *
En sıradan bir vatandaşı yoldan çevirip sorsak bile. İlk şikâyeti devlet nizamına yönelik olacak? Hem; Siyasal iktidardan. Ve tabi ki, "rejim'in" işleyiş mekanizmasından. Diyecek ki; "Neden barışı sağlayamıyorsunuz?" Ve neden; Terörün üstesinden gelemiyorsunuz? Bu akan kan, ne zaman son bulacak, "huzur ve istikrar" ne vakit sağlanacak? Ve şikâyetine öfke katarak, doğruyu diyecek. Ey gaflet ve delalet içerisinde olanlar; 30 yıldır "terör ve terörizm" adı vererek, "dağ-taş" demeden bomba yağdırıyorsun. Benimsediğiniz; Yöntem ve stratejiler "çözüm" getirmiyor. Daha nedendir; bu ısrarcı haliniz.
* * *
Peki, sokaktaki vatandaş haksız mı? Haklı. Hem de yerden göğe kadar haklı. Ama diyeceksiniz ki; Devlet nizamı "deve kuşu misali" kafasını kuma gömmüş, gerçekleri görmüyor. O zaman demek ki herkesin hem fikir olduğu gibi, "Devlet nizamında" bir yanlışlık var. Eğer, ahalinin ferdi bunu ifade edebiliyorsa? Devlet ve hükümetler "neden" gaflet içerisinde; "ateşin körüğünde" ısrar ediyor. Dün; bir çok köşe yazarının ifade ettiği gibi. 30 yıldan buyana; "Israrcı" olunan yöntemden artık vazgeçin. Ve sakın ola; "Devlet Politikası" haline getirip, ısrarda kâmil olmayın.
* * *
Yani, bildik, bilindik, yangını "körükleyici" metodlardan artık vazgeçilmeli. Sınır ötesi harekât mı? Dağa-bayıra, ovaya "savaş uçaklarıyla" bomba yağdırmak mı? Kara harekâtı yapmak. On binlerce askerle terörist avı başlatmak mı? Özel harekât mı, Bordo bereliler mi? Çözüm getirici değil. Çünkü şu yakın tarihimizdeki 30 yıl içerisinde "benzeri" kaç kez yaşandı ve yaşatıldı. KCK operasyonu. Gözaltılar ve toplu tutuklamalar. Mazeret aynı. Ancak; alınan mesafe aynı, sıfır.
* * *
Evet, yanlışta ısrar etmek ikinci yanlışı "icra" etmek olduğuna göre; "yöntem" değişikliğine gidilmeli. Mesela; Strateji, toplumsal bütünlük olmalı. Soruna çözüm sağlayıcı. Karşı tarafı da anlayıp, algılayarak "masaya" çekmeli, Uzlaşı, diyalog ve barışçıl zeminle, "buluşturmalı" Bunun da panzehiri; "Sivil ve demokratik" Anayasadır. Demokrasiyi, İnsan Haklarını, Özgürlüğü ve eşitliği "hür ve engelsiz" bırakmalı. Kim; "kendisini" nasıl özgür ve hür görüyorsa öyle yaşasın. Ve herkes; "bir başkasının" özgür alanına da "müdahale" etmesin. Çağdaş, modern ve demokratik "ülke" anlayışı ve aydınlık yarınların da yol haritası bu. Yoksa Bahçelinin dediği gibi "O.HAL" ilan edilsin. Dişe diş, kana kan. Var olanı; daha bir çözümleştirir.
* * *
Tabi; tüm bu anlattıklarım hükümet ve devlet cephesi için. Şimdi gelelim; PKK'ya ve BDP'ye. Daha doğrusu; biz Kürtlere. Evet, barış, kardeşlik, hak ve özgürlükler. Ana dil, kimlik tanımı. Ve daha bir dizi "yaşam" hakkı. İstiyor, talep ediyor ve diyoruz ki; "hakkımız". El hak! Ama seyri sefere bakıldığında, "aynı yanlış" Kürt cephesinde de var. Özellikle de; PKK'da.. Şöyle ki; PKK silah bırakmıyor. Eylemlerini tırmandırıyor. Sivil, asker, polis, Kürt ve Türk demeden; saldırıyor. Ve bazen de; öylesine dehşetengiz bir zaman ayarlı saldırıları oluyor ki akıl kilitlenmesi. Bunu da; Kürtler için, barış için, kardeşlik için yapıyorum" diyor!..
* * *
Bir de; Tam da, barış ortamı, görüşme, diyalog, uzlaşı deniliyor! Toplumda, bu iş artık "çözüme kavuşuyor" beklentisi ve algısı oluyor. Pat diye; PKK Karakol basıyor, mayın tuzağı düzenliyor, Başkentin göbeğinde bombalar patlatıyor. Ya; Kürt Siyasal Harekâtı,olarak BDP'ye "öncü" vasfı geliştiğinde. Aynı minvalde; "takozlu" hadiseler vuku buluyor. O zaman da, BDP durumu "Kandil ve İmralıya" havale ediyor. Bilinmez bir denklem misali. Kim barış istiyor, kim çatışma istiyor; meçhul. İşte son saldırılar; Bitlis'teki mayın. Çukurca'daki karakol baskını. Düşünüyorum; Barışa, kardeşliğe, Kürt sorununun çözümüne "ne katkısı" oldu. Ve varlığı nedir? Hiç.... Ama biliyorum ki, bir yanlışın, diğer yanlışla buluşmasıyla oluşan "topyekûn" bir yanlış var. O da; Kürt-Türk çatışmasına "prim" kazandırmak.
* * *
İşte, hep söz edilir, İspanya'daki Bask bölgesi. Bağımsızlık için mücadele veren ETA örgütü. Dün, "silahlı mücadelenin çözüm sağlayıcı" olmadığını. Çatışmayla, kan dökmeyle, cinayet işlemekle, sınır ötesi harekât düzenlemekle. Haklara ve halklara "özgürlük" getirmeyeceğine, inanıp tarihi kararını verdi; "Silah bırakıyorum". Artık; İspanya ve Fransa hükümetleriyle doğrudan "diyalog süreci" başlıyor. Evet, 43 yıllık silahlı mücadele böylece noktalanmış oldu. Demem o ki; Bugün yer küresindeki birçok ülkede; "silahlı mücadeleyle" hak ve halklar sağlanmış değil. Belki; Bir dönem "algı ve varlık" gelişebilir. Ama sonrası; "miadını" doldurur, yerine "siyasal zemin" gelir.
* * *
Sonuç olarak; Herkesin bildiği ama kabullenmediği gerçekle, "PKK" silahlı mücadelede miadını doldurmuştur. Artık; meclis ve siyasal zeminde "bunun mücadelesi" verilmeli. Ve bilinmelidir ki; PKK'nın her şiddet ve ölüm yaratan eylemleri, "Kürtlerle" olan mesafesini de, açıyor. Çünkü bunu son dönemlerdeki "sivillerin de kurban edildiği" saldırılarda görüyoruz. Anlayacağınız; Hükümet te, devlet nizamı da? PKK da, BDP de ciddi manada "yanlış" yolun "yanlış" ısrarında. Şöyle; 30 yıla dönüp bi baksalar bugün de, 30 yıl önce de, 20 yıl önce de, 10 yıl önce de. Yapılan, edilen ve yaşanan "aynı değil mi?" Demek ki, "yol haritası" yanlış. Bir yüzlerine; "aynayı" tutmayı becerebilseler. O zaman görürler; "yanlışın" ne kadar bariz olduğunu.. Ve bu duruma; "iç ve dış" şerlerin nasıl "iştah" kabarttıklarını görürler. Tabi, ülke için, Kürtler için, millet için "barış ve kardeşlik" istemede, samimi iseler.. Ama nerdeeee? Hayırlı Cumalar.