Zulme uğrayan belli!...
Eklenme: 1/9/2016 12:00:00 AM

Vatanndaşın kafası karışık…

İki soruya yanıt arıyor.

Ama kimse; "samimi" olmadığı için de, cevap yok.

Hendek.. Barikat… Ve Tanklı, toplu operasyonel faaliyet…

Sur'u.. Silopi'yi.. Cizre'yi.. Nusaybin'i… Ve daha kaç ilçeyi…

Şiddetiyle, yarattığı terörizmiyle; "tarumar" etmiş…

Hayat yok.. Yaşam ise "korku ve ecel teriyle" kaçışta…

***

Çünkü.. Sokağına el konulmuş.. Evi gasp edilmiş…

İşine, aşına, ekmeğine "kepenk" indirilmiş...

Yaşam alanına "yasak" konulmuş…

Elde silahı olan; "alan hâkimiyeti" savaşında…

Hal bu iken… Ki her geçen zaman dilimi "kan daha bir oluk gibi" akıyor..

Bebekler oluyor.. Yaşlılar.. Kadınlar "başlarından" vurularak infaz ediliyor…

Evinin penceresinde… Oğlum uyan diyen "öğretmen" vuruluyor…

***

Yaralıya müdahale eden…

Ya da mesaiye giden; "doktor ve sağlıkçı" katlediliyor..

Top oynayan. Okula giden, "öğrenci ve öğretmen" kurşunlanıyor..

Okul yakılıyor.. Hastane ateşe veriliyor..

Ambulansın önü kesiliyor..

***

Camiler.. Mabetler…

"Kurşunlanıyor, bombalanıyor, molotoflanıyor, yakılıyor.."

Kısacası; Kürtler 7 Haziran sonrası "cehennemi" yaşıyor..

Yaşatılıyor..

***

Peki.. Tüm bu vahim terörizm yaşanırken…

İlçeler.. Mahalleler harap edilirken…

On binlerce insan evinden barkından olurken…

Sahi, ne için, ne gayeyle bunlar yapılıyor?

***

Biliyoruz ki..

Hendek ve barikat arkasındakiler…

Kendi cephelerinde, şu savunma kalkanı içerisindedirler…

Diyorlar ki… "Bu bir devrimci savaşı"…

Hendekle, barikatla "devrim" yapıp, Kürtleri özgürleştireceğiz…

***

İyi de..

Halk desteği olmayan hiç bir "devrim savaşı" başarıya ulaşmış değil…

Kürtler.. Bölgedekilerden, Batıdakilere kadar…

Bugün yüzde 95'i, "Hendek ve Barikat'a" karşı..

Silahlı oluşumların "şehirde" olmasına tepkili…

***

Yine..

Tüm bu olup bitenler; "Kürtlere zarar" veriyor..

Kürtlerin zarar gördüğü…

Öldüğü, vurulduğu, yaralandığı.. Kan kaybettiği…

"Bir siyaset, devrim savaşı" sonuç almaz…

Alacağı sonuç; "kendi halkına" zulüm olur…

***

Gelelim…

Hendek'e karşı, operasyonel faaliyet içerisinde olan devlete..

Siyasal iktidara…

Olup bitene verdiği cevap nedir?

Kısmi haklılıkla… "Kamu düzenini" sağlamak…

***

Elbette ki…

Elinde silah olana…

Yasalarında "bölücü" diye tanımlanan yapıya…

Gül atacak değil…

Silah sıkılıyorsa, çatışma yaşanıyorsa "karşılık" verilecek…

Ama bu da demek değildir ki; "her yeri yakıp yıkalım" taş üstüne taş bırakmayalım…

***

Tanklarla.

Toplarla… Havan toplarıyla…

Bomba yağdırıp, yerle bir edelim…

Bu konsept, yıllar önce hep denendi…

Ama sonuç verilmedi…

***

Devlet.. Adı üstünde devlet…

Bir suçla.. Bir suçlu yapıyla mücadele ederken…

Titiz olmalı.. Hassas davranmalı..

Şefkati elden bırakmamalı.. Ceberut olmamalı..

***

Silahı.. Çatışmayı…

Farklı, argümanlar da kullanarak, "sollandırmaya da" gitmeli..

Nedenleri, niçinleri, amaçları "görerek"…

Yoksa "güvenlikçi" anlayışıyla…

Etki ve tepki doğurganlığıyla, "vahim kopuşlara" sebebiyet verilebilinir…

***

Gelelim…

Tarafların halk nezdindeki "samimiyet" duygusundaki, zafiyeti..

Yani güven vermeyişi..

İki soru diyerek yazıya başlamıştık…

Şimdi soruyorum…

***

İlk sorum, HDP'ye…

Ve tabi ki, kendisine bağlı Yerel Yönetimlere…

Yani, belediyelere.

Karnınızdan konuşmayın. Açık ve şeffaf konuşun…

Bireyselde, diyorsunuz ki; "Hendek ve barikat" olayına karşıyız…

Tasvip etmiyoruz.

Çünkü "Kürt halkına" zarar veriyor.

Doğru…

***

Peki. Bu hendekler kazılırken.

İş makineleri takviye olurken…

Yerel yönetimler "işin" vasfındaki gelişmeyi görürken.

Bombalar. Patlayıcılar yerleştirilirken…

Nerdeydiniz?

Neden "sokağımızı, caddemizi kasıyorsunuz, bomba koyuyorsunuz" demediniz…

***

İşte, Mardin.. İşte Ağrı.. Batman… Van..

Hatta, Hakkari.. Yüksekova…

Ya da, diğer ilçe ve şehirler..

Niye orda; "Hendek ve Barikat" devrim savaşı yok..

Ahmet Türk.. Ve Sırrı Sakık'ın basına yansıyan; "tepki" beyanları..

"Vaziyet, Kürtlere zulümdür.. Kabul edilemez.."

***

Gelelim; Devlet-i Aliye’ye…

Kürtler kadar…

Türkler de şu soruyu sormuyor değil..

Soruyor..

Ve avazı çıktığı kadar; "cevabını" istiyor…

***

Örgüt şehirlerde silahlanırken..

Barikatlar kurarken…

Bomba ve mayınlar döşerken.. İş makineleriyle, harıl harıl hendekler kazılırken..

Silahsız grupları, "silahlandırıp, eğitirken"

Bugün kurtarılmış alanlar yaratılma noktasına gelirken…

***

Ey Devlet!

Ey Devlet-i Aliye!

Sen nerdeydin?

Neden göz yumdun?

Hangi gaye ve amaçla, olup bitene seyirci kaldın?

İstihbarat zafiyetindeki etken nedir?

Ver cevabı…

Yoksa bu hal-i vaziyet "farklı bir noktada işine mi geliyor?"

***

Evet…

Muhataplar belli.. Zulme uğrayan belli..

Cevap isteyen iki soru…

Sonuç itibariyle; gidişat hiç de "aydınlık ve güven" verici değil..

Kopuş var…

Duygusal tarumarlık var..

Üst akılların "vekaletiyle" yaratılan bir çatışma var…

***

Akıllı olalım… Oyun büyük… Sınav, zorlu…

Kürtler…

Şu an "ateş çemberine" atılmış durumda…

Ve her şey..

"Emperyalist güçlerin, kontrolünde…

Ki onların bölge halkları üzerinde; "hangi emeller" peşinde koştuğunu biliyoruz…

Çünkü tarih "buna" çok hadise de şahit…

***

O'nun için…

Tuzağa izin vermeyelim, gelmeyelim…

Bizim bizden başka dostumuz olmadığı gibi…

Yarenimiz de olmaz…

Hızla ilerleyen bir yıkım içindeyiz…

Bizim tez elden; "silahı değil, uzlaşı ve konuşmayı, birlikte olabilmeyi" benimseyerek 2 yıl öncesindeki, "modumuza" dönmeliyiz…

Hal-i hazırda, herkesin ağzında "uzlaşalım, konuşalım"

Zaman kaybına gerek yok..

Herkes diline, sözüne sahip çıksın.. Silahı devre dışı bıraksın...

İhtiraslarını da da terk etsin.. Gerisi kendiliğinden gelir…

Haydi.

Yeter ki; samimi olunsun…