Zulüm ile abat olanın ahiri berbat olur! 
Eklenme: 2/18/2011 12:00:00 AM

Zulüm! Sözlükteki tanımıyla; "Haksızlık, eziyet, işkence, bir hakkı kendi yerinden başka yere koymak. Bir kişiye ısrarlı olarak kötü davranmak. Baskı kullanmak, adaletsizlik yapmak. Haddi aşmak, söz ve fiilde aşırıya gitmek" diye ifade edilir. Peki, Zalim. Onun da sözlükteki tarifi; zulmeden, haksızlık eden ve adaletsiz davranan kişi. Tabi toplumlar düzeyinde "zulüm" denilince salt "kişiye" yapılan işkence ve eziyet olarak düşünülür. İdraki kâmil olan bu çıkmaz düşünce, hâlbuki "zulüm" kapsam itibariyle hayli geniştir. Vücuda geldiği yer, her ne kadar "o an" için metrekarelik alan ihtiva ediyorsa da, sirayeti" yer küresinin de ötesidir. Evet. Zulüm ve Zalim'in hayat dokusu bu! Birbirini doğuran iki "insanlık" dışı yapıdır. İşte yeryüzündeki ülkelerin "siyasal iktidarlarında" bu ikmal oluştuğunda. Ortaya; Firavunlar, Saddamlar- Mübarekler, Esat'lar gibi; "zulmü zalimler" çıkar. İster dünün zaliminin zulmü olsun... İster bugünün zaliminin zulmü olsun. Aradaki fark; güncellemeden öteye bir değişim değildir. Hele ikmali kabilde zalim iktidar sahibiyse. Zulmü, arşı-ala'ya sirayettir.

***

Onlar! Himayelerindeki insanlara her türlü acıyı yaşatmaktan kaçınmazlar. Onların bütün güçlülükleri "acılar" üzerine inşa edilen zulümkarlıklarına bağlı. Siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel hayat şartları; onların "özel" mülkiyeti icrasında, faaldır. Diktatörlükleri; bu alanın "haşinliğiyle" ikmaldir. Ancak; Tarih tekerrürden ibarettir derler ya. Bu zorba diktatörlerin; sonu hep "güç" buldukları ahvali durumun, bedbaht haliyle son bulmuştur. Kimi sürgünde ölmüştür. Kimi idam edilmiştir. Kimi de, halkı tarafından "tahtından" indirilerek, linç edilerek öldürülmüştür. Tarih bu tür "zihni" despot zalimleri hiç bir zaman unutmadığı gibi halklar da unutmamıştır, unutamaz da. Dün; Şöyle Ortadoğu coğrafyası başta olmak üzere. Avrupa'nın tarihi analizinin de ışığında, "son günlerdeki" halk ayaklanması ve devrik liderlerin akıbetiyle alakalı, sayfalar karıştırdım. Yer küresindeki diktatörlerin "geliş ve gidişlerinde" nasıl bir yol çizilmiş diye. Ve halen, ülkelerde "diktatörler" nasıl var olabilmektedir. Oluşan verilere bakar isek. Gelişen tablo; Hiç kuşkusuz ki "halklar" için umut verici. Diktatör liderler için de, "hüsran"dır.

***

Bakın; diktatörlerin feci sonlarına yakın tarih içinde en hazin örneklerinden biri de hiç kuşkusuz ki; Devrik Irak Lideri Saddam Hüseyin'dir. 24 yıl boyunca; Emperyalizmin sözde karşıtı zihniyle "demir yumrukla" Irak'ı yönetti. Saray keyfiyeti onda. Irak coğrafyasındaki zulüm ise, halkına. Kürtlere "soykırımı" dayattı. Halepçe'deki "kimyasal silahlı" katliamı hiç bir zaman hafızalardan silinmez, bir zihniyetle gerçekleşti. Peki, sonu ne oldu? Boynuna takılan iki metrelik iple, idam edildi. Hem de kimin hazırladığı iple? Piyonu olduğu ABD'nin ipiyle. Üstad boşuna dememiştir; "Zulüm ile abat olanın ahiri berbat olur". Onun için; Zulümle kendini var olmaya zorlayan her kim olmuşsa, sonu "zulmü" kadar kendisi için acı olmuştur.

****

Özellikle; Komşu coğrafyalarda "yaşanıla" gelen Diktatörlüklerin son dönemdeki hallerine bi bakın. Daha ter-ü taze hepsi. 23 yıllık Tunus yönetimi. Seyyar satıcılık yapan Muhammed Buazizi'nin kendini ateşe vererek, protesto edilmesiyle, "tar-u mar" oldu. Diktatör Devlet Başkanı Zeynelabidin Bin Ali'nin emrindeki polis; "Ekmek kavgası" veren Buazizi'nin arabasına el koydu. O da Üniversiteli olmasına rağmen "işsizlik ve yoksulluğun" bıçak kemiğe dayandı, misali kurtuluşunu. "Özgürlük" ateşini ve despotluğun da sonunu getiren "ölüm" meşalesinde buldu. Gitti, Sidi Buzid şehrindeki devlet dairesi önünde kendini ateşe verdi. Onun ölümüne neden olan o "ateş" Tunus için bir özgürlük, bir kurtuluş devrimi oldu. Halk "o ateşi" başkaldırıyla tekmil ederek, ülkeyi etkiledi. Her ne kadar, seçimle iş başına gelen ancak 23 yıl boyunca halkını demir yumrukla yöneten Devlet Başkanı Zeynelabidin Bin Ali'nin tahtı yıkıldı. Ve bir gece kaçtı. Hem de arkasına bakmadan.

***

Tunus'taki O özgürlük ateşi Mısır'a yayıldı. Hüsnü Mübarek! O da yıllardır baskı altında tuttuğu Mısırlıların 18 gün süren protesto gösterilerinin ardından 32 yıllık iktidarını bırakmak zorunda kaldı. Ki o; Enver Sedat'a yapılan suikastın ardından cumhurbaşkanlığı görevinin yanı sıra Ulusal Demokratik Parti'nin liderliğine seçilen zevattı. 1987, 1993, 1999 ve 2005 yıllarında yapılan ve muhalefetin katılımının kısıtlandığı seçimlerde arka arkaya dört kez göreve seçildi. Her ne kadar; seçimle iş başına geldiyse de demokrasiye inanmayan biri olarak, oğlu Cemal Mübarek'i yerine geçirmeye hazırlanıyordu. Ne oldu; Şu an nerde olduğu dahi meçhul. Bankalardaki servetine baktığınızda; 70 milyar dolardan söz ediliyor. Yani, ülkesini yeniden inşa edebilecek oranda bir servete sahip. Ki bu servet, ülkesinin içerisinde nakit değil. Emperyalist sömürgeci ülkelerin bankalarında.

***

Tarihteki; zalim diktatörlere gelirsek. Elbette ki; Tarihin en kanlı diktatörlerinden biri de Adolf Hitler'dir. 1934'de Hindenburg'un ölümü üzerine devlet başkanlığı ile başbakanlığı birleştirerek diktatör oldu. Hitler, 2. Dünya Savaşı'nda tüm dünyaya büyük acılar yaşattı. 1945 Nisan ayı sonunda, Almanya'nın yenilgisi kesinleşip Ruslar Berlin'de ilerlerken, son anlarda evlendiği Eva Braun ile beraber intihar etti. Biliyordu ki; Yer küresindeki hiç bir coğrafya ve millet "onun" vahşi vücuduna, sığınma vermezdi. Tabi; Avrupa'nın ilk faşist lideri olan Benito Mussolini de unutulacak biri değil. O İtalya'da 1922'de başa geçmesiyle baskı ortamı başladı. Duçe, Faşist Parti dışındaki diğer partileri kapattı. Sendika hareketlerini kanun dışı ilan etti. Kitap ve gazetelere sansür getirdi, eğitimi sıkı kontrol altına aldı. Tek tip insan yaratma uğraşına girdi. Mussolini ile sevgilisi Clara Petacci, 28 Nisan 1945'de İtalyan mukavemetine mensup savaşçılar tarafından öldürüldü. Ertesi gün Mussolini, sevgilisi ve birkaç yandaşının cesedi Milano'da Loreto Meydanı'nda sallanıyor olarak görüldü.

***

Ki Avrupa'nın son diktatörlerinden Nikolay Çavuşesku ise... Komünist lider Gheorghiu-Dei'nin 1965'te ölümünden sonra, Romanya'nın lideri ve Devlet Konseyi Başkanı oldu. Serbest düşünce ve medya üzerinde çok sıkı kontrol uygulamaya başlayan Çavuşesku, her şeyi karneye bağladı. Halk açlık sınırında yaşarken Çavuşesku lüks ve ihtişama dayalı bir yaşam sürdürdü. Doğu bloğunun göçmesiyle birlikte Çavuşesku'nun iktidarı da sallanmaya başladı. Öyle ki; 1989 yılında Çavuşesku, Macar asıllıların yaşadığı Timaşvar'da gösteri yapan halka ateş açılmasını emredince, başlayan devrim hareketi dalga dalga yayıldı. 22 Aralık 1989 tarihinde karısıyla birlikte kaçmaya çalışırken yakalandı ve ihtişamlı yaşamı, eşiyle birlikte idam mangası önünde son buldu.

***

Yugoslavya! Balkanları kan gölüne döndüren eski Yugoslavya'nın, savaş suçu işlemek suçundan Lahey'deki mahkeme tarafından yargılanan eski devlet başkanı diktatör ruhlu Slobodan Miloseviç'te. Malumunuz üzre; 11 Mart'ta hücresinde kalp krizi geçirerek öldü. Ya Portekiz. 1932 yılında iktidara gelen Antonio de Oliveria Salazar, 36 yıllık iktidarında halkına büyük acılar yaşattı. 1968'de beyin travması geçirdikten sonra 27 Temmuz 1970'te öldü.

***

Tunus ve Mısır'daki; Halk devrimiyle son bulan "gelişmeleri" ifade etmem. Ve ardında; Avrupa'daki Hıristiyan ağırlıklı ülkelerde tarih süreci içerisinde oluşa gelen Devrimleri sıralamam. Neden derseniz? Şu tez üzerinde, "karşılaştırma" yapmak istiyorum. Bugün; Türkiye dâhil olmak üzere Ortadoğu coğrafyasındaki birçok ülke halkı! Yönetimsel; Anlamda daha çağdaş, daha demokratik, özgürlükçü, adalet ve eşitlik babında. Avrupa-i bir yönetim istiyor. Çünkü Bu ülkeler. Yani Avrupa'daki ülkeler "despot" yönetimleri alaşağı ederken. Halkın; İradesinin hükmettiği yönetimleri "oluşturdu" bir daha diktatörler oluşmasın diye. Tabi; Bu yapıları kendilerine kazandırırken. Şu zalimliklerini de, sürdürdüler. Hıristiyan dünyasının dışındaki; tüm dinler. Özellikle de; İslam ülkelerini "himaye altına" alabilme babında "piyon" iktidarlar yarattı. Kimini; Kanlı devrimle, kimini de kapital güçle iktidar yaptı.

***

Tunus. Mısır, Libya, Irak, Suudi Arabistan ve Suriye. Hatta Türkiye dâhil olmak üzere; Uzun yıllar "Hristiyan" dünyası liderlerinin vesayetlerini "ikmal" eden iktidarlarca yönetilmedi mi? Düşünün; daha bundan bir yıl öncesine kadar Mısır, ABD'nin gözdesi değildi. İsrail'in; en baba savunucusu değil miydi? Ne oldu? Halk ayaklandı, "baştaki" iktidarların diktatörlüğüne artık son dedi. Ondan değil midir ki; Libya'da Kaddafi'nin saltanatı. Bahreynin lideri Şeyh Halife bin Sallah el Halife Yemen. Son iki gündür; İran. Bakın bu ülkelerin liderlerine; Hani derler ya "akılları" başına yeni geldi misali edindikleri devasa sermayeleri. Ülkenin gelirlerini; Halka ve halkın hizmetinde kullanmaya başladı!

***

Velhasıl; Bugün İslam ülkelerinde özellikle "halk başkaldırılarında" Türkiye model olarak algılanıyorsa. Bunu şu şekilde idrak etmek gerekir; Türkiye üzerindeki "iç ve dış" yapılara ait vesayetlerin hızlı bir şekilde yıkılması. Özgürlükçü ve demokratik bir yapıya, kavuşmasındandır. Ve tabi ki; Siyasal iktidar üzerinde özellikle emperyalist güçlerin istedikleri şekilde "at koşturamayışlarındandır". Her ne kadar; Ağır ve vebali büyük olan sorunlar hâsıl ise de. Türkiye; Kendi coğrafyasında çağdaş ve demokratik bir yapıya doğru hızla ilerlediğini ifade edebiliriz. Boşuna söylenilmiş bir atasözü değildir; Zulüm ile abat olanın ahiri berbat olur! Hayırlı cumalar.