İbrikçi başının hikyesini bilir misiniz? Bilmeyenler için yazalım.
Eski zamanlarda şehrin birinde bir camiye bir ibrikçi başı tayin edilir. Cuma namazı için abdest almaya gelen vatandaşın biri, tam elini beyaz ibriğe atmak üzereyken ibrikçi bunu durdurur. onu değil mavi ibriği al der. (ibriklerin içi su doludur hacet gidermek için kullanılır)
Aynı adam bir sonraki Cuma gelip, mavi ibriğe uzanır bizim ibrikçi izin vermez. Sarı olanı al der. Adam la havle bela çeker lakin ses etmez. Bir sonraki Cuma yine ibrik alacağı sırada ibrikçi: onu bırak beyaz ibriği al der. Vatandaş artık dayanamaz yahu sen deli misin? Hepsinin içinde su var birinin diğerinden farkı yok, seni ne ilgilendirir hangi ibriği aldığım
İbrikçi başı der ki: Eğer hangi ibriği alacağına sen karar verirsen, benim burada bulunmamın ne hükmü kalır.
Niye yazdım bu anekdotu; ülke gündemine çevirirsek gözlerimizi herkes neredeyse ibrikçi başı sayıyor kendini. Seçilen de seçilmeyen de, atanan da atanmayan da.
Hangi köşeye dönseniz adeta bir kamp her kampın içinde, birbirinden bağımsız siyasi görüşler, kavgalar, linç kampanyaları, provokasyonlar
Devletin geneline, iktidar partiye, yerel yönetimlere, muhalefet partilere, futbola, ekonomiye, sanatçılara saydırıyorlar.
Hiçbir cenah halinden memnun değil. Ve yapılan tek şey konuşmak, olur olmaz klavyelere asılıp yazmak.
128 milyar dolar nerde, atlar nerde, aşı nerde, 6 milyon nerde, tam kapanmaya gitmeliyiz, Soylu istifa, Ruhsar Pekcan istifa, Mustafa Cengiz istifa. Bu liste böyle her gün yenilenip, servis ediliyor.
Kara propagandalar var. 17 günlük kapanmadan önce sosyal medya da tam kapanmaya gitmeliyiz diye nara atan hesaplar, kapatma geldikten sonra bu seferde bizi eve kapattılar, bu özgürlüğü kısıtlamak, bu hukuksuzluk diye bozgunculuklarına devam ettiler.
Şehir hastaneleri yapılırken muhalefet olup kıyamet koparanlar, bugün diyor ki hastanelerin yoğun bakım servislerinde yer yok
Ülke yönetiminde yanlışlıklar, hukuksuzluklar, eksiklikler, kanı bozuk adamlar bundan önceki iktidarlarda da vardı bundan sonraki iktidarlarda da olacaktır.
Sistem değişmeden seçilmişinden atanmışından tutun memuruna kadar, kişiler kendini ahlak ve vicdanla donatmadan ülke, gelişmiş ülke seviyesine gelmeden kişilerin ve partilerin değişmesi hiçbir şeyi değiştirmeyecektir.
Muhalefet; tüm demokratik sistemlerde olması gereken bir unsurdur.
Muhalefet yapılır,
lakin iftira atılmamalı.
Muhalefet yapılır,
lakin öncesinde duyulan, yazılan konuların önü arkası araştırılmalı.
Muhalefet yapılır,
Lakin bugün kırmızı ibriği tut yarın beyaz ibriği tut denmemeli. (istikrar)
Muhalefet yapılır,
Lakin linç ile küfür ile değil, adabınca usulünce yapılmalı.
Muhalefet yapılır, kişinin şahsına veya partisine
Lakin karısına kızına aile mahremine dil uzatılmamalı.
Futboluydu basketboluydu bilumum maçlar stres atmak içindir. Onu da stresli hale getirmenin yolunu bulduk. Maçların yayın saatinde sosyal medyaya bir giriyorsunuz; teknik direktöre küfür, hakeme küfür, başkana küfür
Kürtlere yapılan toplu linç ve hakaret girişimlerini de unutmamak lazım. Terör faaliyeti güdenlere muhalefeti anlıyorum, evinde oturan Kürtler neden terörist damgası yiyor onu anlamıyorum işte.
Ülkenin mafya babası bile dertli, oda memnun değil halinden, imtiyazlı hürriyet istiyor. Varın gerisini siz düşünün
Ne oluyor bize! Sağ cenahta sol cenahta biziz.
İki taraf mı diyeyim, beş taraf mı diyeyim var olan taraflar da gvur yok. Ama biz gvurla değil birbirimizle savaşıyoruz. kişisel hürriyetlerimizi sosyal yapımızı koruyalım diye devlet erkini zayıf düşürmeye çalışmak kendi oturduğumuz sandalyeyi baltalamak demektir.
Devletin zayıf düşmesi vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini tehlikeye düşürmez mi?
Sandık denen bir yer var gidilir orada oylar konuşturulur, halkı kaosa sürüklemeye kimsenin hakkı yoktur.
Muhaliflerin ağzından veya klavyelerinden çıkan sözler (muhalif derken genel tabir sadece sol cenahtan bahsetmiyorum. Kim kime muhalif ise artık) sadece kendi kitlelerini bağlamıyor ki, etrafa yayılıyor insanlar üzerinde olumsuz etki bırakıyor.
Muhalefet yaparken güya amaç halk duysun, halk bilsin ama korku, panik aşılamaktan, kulak tırmalamaktan öteye gitmiyor zannımca.
Her parti, her topluluk kendi penceresinden kendini haklı, karşı tarafı haksız hukuksuz görüyor. Ve kendi deyimleriyle haksızlıkların önüne geçmeye çalışıyorlar.
Ama zincirin gizli bir halkasını görememe gafletinde bulunuyorlar, oda şudur haksızlık yaparak, haksızlığın önüne geçilmeye çalışılmasıdır.
Hoşgörülü, sakin fıtratın nasibimiz olması dileğimle.