SEKİZİNCİ CİNAYET: Ben işittim ki, askerler bazı cemiyetlere intisap ediyorlar. Yeniçerilerin hadise-i müthişesi hatırıma geldi. Gayet telş ettim. Bir gazetede yazdım ki:
Şimdi en mukaddes cemiyet, ehl-i iman askerlerinin cemiyetidir. Umum mümin ve fedakr askerlerin mesleğine girenler, neferden seraskere kadar dahildir. Zira, ittihad, uhuvvet, itaat, muhabbet ve il-yı kelimetullah, dünyanın en mukaddes cemiyetinin maksadıdır. Umum mümin askerler tamamıyla bu maksada mazhardırlar. Askerler merkezdir. Millet ve cemiyet onlara intisap etmek lzımdır. Sair cemiyetler, milleti, asker gibi mazhar-ı muhabbet ve uhuvvet etmek içindir.
Amma ittihad-ı Muhammed (a.s.m.) ki, umum müminlere şmildir, cemiyet ve fırka değildir. Merkezi ve saff-ı evveli gaziler, şehidler, limler, mürşidler teşkil ediyor. Hiçbir mümin ve fedakr asker-zbit olsun, nefer olsun-hariç değil ki, t intisaba lüzum kalsın. Lkin bazı cemiyet-i hayriye, kendine ittihad-ı Muhammed diyebilir. Buna karışmam.
Ben ki di bir talebeyim. Böyle büyük ulemanın vazifelerini gasp ettim. Demek cinayet ettim.
DOKUZUNCU CİNAYET: Martın otuz birinci günündeki dehşetli hareketi, iki-üç dakika uzaktan temaşa ettim. Müteaddit metalibi işittim. Fakat yedi renk süratle çevrilse yalnız beyaz göründüğü gibi, o ayrı ayrı matlaplardaki fesadtı binden bire indiren ve avmı anarşilikten kurtaran ve efrad elinde kalan umum siyaseti mucize gibi muhafaza eden lfz-ı şeriat yalnız göründü. Anladım iş fena, itaat muhtell, nasihat tesirsizdir. Yoksa, her vakit gibi yine o ateşin söndürülmesine teşebbüs edecektim. Fakat avm çok; bizim hemşehriler gafil ve safdil; ben de şöhret-i kzibe ile görünüyorum. Üç dakikadan sonra çekildim. Bakırköyüne gittim. T beni tanıyanlar karışmasınlar. Rastgelenlere de karışmamak tavsiye ettim. Eğer zerre miktar dahlim olsaydı, zaten elbisem beni iln ediyor, istemediğim bir şöhret de beni herkese gösteriyordu. Bu işte pek büyük görünecektim. Belki, Ayastafanosa kadar tek başıma olsun, Hareket Ordusuna mukabele ederek ispat-ı vücut edecektim. Merdane ölecektim. O vakit dahlim bedh olurdu, tahkike lüzum kalmazdı.
İkinci günde bir ukde-i hayatımız olan itaat-i askeriyeden sual ettim: Dediler ki: Askerlerin zabitleri asker kıyafetine girmiş. İtaat çok bozulmamış. Tekrar sual ettim: Kaç zabit vurulmuş? Beni aldattılar, dediler: Yalnız dört tane. Onlar da müstebit imişler. Hem şeriatın dap ve hududu icra olunacak.
Bir de gazetelere baktım; onlar da o kıyamı meşru gibi tasvir ediyorlardı. Ben de bir cihette sevindim. Zira, en mukaddes maksadım, şeriatın ahkmını tamamen icra ve tatbiktir. Fakat itaat-i askeriyeye halel geldiğinden, nihayet derecede meyus ve müteessir oldum. Ve umum gazetelerle askere hitaben neşrettim ki:
Ey askerler! Zabitleriniz bir günah ile nefislerine zulmediyorlarsa, siz o itaatsizlikle otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon nüfus-u İslmiyenin haklarına bir nevi zulmediyorsunuz. Zira, umum İslm ve Osmanlıların haysiyet, saadet ve bayrak-ı tevhidi, bu zamanda bir cihette sizin itaatinizle kaimdir.
Hem de şeriat istiyorsunuz; fakat itaatsizlikle şeriata muhalefet ediyorsunuz.
Ben onların hareketini ve şecaatlarını okşadım. Zira efkr-ı umumiyenin yalancı tercümanı olan gazeteler, nazarımıza hareketlerini meşru göstermişlerdi. Ben de takdirle beraber nasihatimi bir derece tesir ettirdim. İsyanı bir derece bastırdım. Yoksa böyle sn olmazdı.
Ben ki, bilfiil tımarhaneyi ziyaret etmiş bir adamım. Neme lzım, böye işleri akıllılar düşünsün demediğimden cinayet ettim.
ONUNCU CİNAYET: Harbiye Nezaretindeki askerler içine Cuma günü ulema ile beraber gittim. Gayet müessir nutuklarla sekiz tabur askeri itaate getirdim. Nasihatlerim tesirini sonradan gösterdi. İşte nutkun sureti:
Ey askir-i muvahhidn! Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon İslmın nmusu ve haysiyeti ve saadeti ve bayrak-ı tevhidi, bir cihette sizin itaatinize vabestedir. Sizin zabitleriniz bir günah ile kendi nefsine zulmetse, siz bu itaatsizlikle üç yüz milyon İslma zulmediyorsunuz. Zira bu itaatsizlikle uhuvvet-i İslmiyeyi tehlikeye atıyorsunuz. Biliniz ki, asker ocağı cesm ve muntazam bir fabrikaya benzer. Bir çark itaatsizlik etse, bütün fabrika hercümerc olur. Asker neferatı siyasete karışmaz. Yeniçeriler şahittir. Siz şeriat dersiniz, halbuki şeriate muhalefet ediyorsunuz. Ve lekedar ediyorsunuz. Şeriat ile, Kurn ile, hads ile, hikmet ile, tecrübe ile sabittir ki; sağlam, dindar, hakperest ulül-emre itaat farzdır. Sizin ulül-emriniz, üstadınız, zabitlerinizdir. Nasıl ki, mhir mühendis, hzık tabip bir cihette günahkr olsalar, tıp ve hendeselerine zarar vermez. Kezlik, münevverül-efkr ve fenn-i harbe şin, mektepli, hamiyetli, mümin zabitlerinizin bir cüz nmeşru hareketi için itaatinize halel vermekle Osmanlılara,
İslmlara zulmetmeyiniz. Zira, itaatsizlik yalnız bir zulüm değil, milyonlarca nüfusun hakkına bir nevi tecavüz demektir. Bilirsiniz ki, bu zamanda bayrak-ı tevhid-i İlh sizin yed-i şecaatinizdedir. O yedin kuvveti de itaat ve intizamdır. Zira bin muntazam ve mut asker, yüz bin başıbozuğa mukabildir. Ne hcet, yüz sene zarfında otuz milyon nüfusun vücuda getirmediği böyle pek çok kan döktüren inkılpları siz itaatinizle, kan dökmeden yaptınız.
Bunu da söylüyorum ki: Hamiyetli ve münevverül-fikir bir zbiti zyi etmek, mnev kuvvetinizi zyi etmektir. Zira şimdi hükümferm, şecaat-i imaniye ve akliye ve fenniyedir. Bazan bir münevverül-fikir, yüze mukabildir. Ecnebler size bu şecaatle galebeye çalışıyorlar. Yalnız şecaat-i fıtriye kfi değil...
Elhasıl: Fahr-i lemin fermanını size tebliğ ediyorum ki, itaat farzdır. Zabitinize isyan etmeyiniz. Yaşasın askerler! Yaşasın meşrta-i meşra!
Demek ki ben, bu kadar lim varken, böyle mühim vazifeleri deruhte ettiğimden cinayet ettim.
Devam edecek