“İlk Hayatına Kısa Bir Bakış” Devamıdır
Eklenme: 6/15/2024 12:00:00 AM

Elhasıl: Şedit bir istibdat ve tahakküm, cehalet cihetiyle şimdi hükümfermadır. Güya istibdat ve hafiyelik tensuh etmiş. Ve maksat da Sultan Abdülhamidden istirdad-ı hürriyet değilmiş. Belki hafif ve az istibdadı, şiddetli ve kesretli yapmakmış!

Yarım sual: Nazik ve zayıf bir vücut ki, sivrisineklerin ve arıların ısırmasına tahammül edemediği için, gayet telş ve zahmetle onları defe çalışırken, biri çıksa, dese ki: Maksadı sivisinekleri, arıları def etmek değil, belki büyük arslanı ikaz edip kendine musallat etmek ister. Acaba böyle demekle hangi ahmağı kandıracaktır?

Sualin diğer yarısı çıkmaya izin yoktur.

Ey paşalar, zabitler! Bütün kuvvetimle derim ki:

Gazetelerde neşrettiğim umum makaltımdaki umum hakaikte nihayet derecede musırrım. Şayet zaman-ı mazi cnibinden, Asr-ı Saadet mahkemesinden adaletnme-i şeriatla davet olunsam; neşrettiğim hakaiki aynen ibraz edeceğim. Olsa olsa, o zamanın ilcaatının modasına göre bir libas giydireceğim.

Şayet müstakbel tarafından üç yüz sene sonraki tenkidt-ı ukal mahkemesinden tarih celpnamesiyle celp olunsam, yine bu hakikatleri, tevessü ve inbisat ile çatlayan bazı yerlerini yamalamakla beraber, taze olarak orada da göstereceğim.

Demek, hakikat tahavvül etmez; hakikat haktır. Hak daima üstün gelir; hakka galebe edilmez.

Millet uyanmış; mugalta ve cerbeze ile iğfal olunsa da devam etmeyecektir. Hakikat telkki olunan hayalin ömrü kısadır. Feveran eden efkr-ı umumiye ile o aldatmalar ve mugaltalar dağılacak ve hakikat meydana çıkacaktır, inşaallah.

Sizin işkenceli hapishanenizin hali, zaman müthiş, mekn muvahhiş, mahbusn mütevahhiş, gazeteler mürcif, efkr müşevveş, kalbler hazin, vicdanlar müteessir ve meyus, bidayet-i halde memurlar şemtetli, nöbetçiler müziç olmakla beraber, vicdanım beni tzip etmediği için, o hal bana eğlence gibiydi. Musibetlerin tenevvüü, musikinin nağmelerinin tenevvüü gibi bana geliyordu.

Hem de geçen sene tımarhanede tahsil ettiğim dersi, şimdi bu mektepte itmam ettim. Musibet zamanının uzunluğundan, uzun dersler gördüm. Dünyanın ruhan lezzeti olan hüzn-ü msumne ve mazlumneden, zayıfa şefkat, ve gadre şiddet-i nefret dersini aldım.

Ümidim kavdir ki: çok msumların kalblerinden hararet-i hüzünle tebahhur eden ay, vay ve ahlar, rahmetli bir bulut teşkil edecektir. Ve lem-i İslmdaki yeni yeni İslm devletlerinin teşekkülleriyle, o rahmetli bulut teşekküle başlamıştır.

Eğer medeniyet böyle haysiyet kırıcı tecavüzlere ve nifak verici iftiralara ve insafsızcasına intikam fikirlerine ve şeytancasına mugaltalara ve diyanette lüblicesine hareketlere müsait bir zemin ise, herkes şahit olsun ki, o saadet-saray-ı medeniyet tesmiye olunan böyle mahall-i ağrza bedel, vilyat-ı şarkiyenin, hürriyet-i mutlakanın meydanı olan yüksek dağlarındaki bedeviyet ve vahşet çadırlarını tercih ediyorum. Zira bu mimsiz medeniyette görmediğim hürriyet-i fikir ve serbesti-i kelm ve hüsn-ü niyet ve selmet-i kalb, şark Anadolunun dağlarında tam mnsıyla hükümfermadır.

Bildiğime göre, edipler edepli olurlar. Edepsiz bazı gazeteleri nşir-i ağrz görüyorum. Eğer edep böyleyse ve efkr-ı umum böyle karma karışık olsa, şahit olunuz ki, böyle edebiyattan vazgeçtim. Bunda da dahil değilim. Vatanımın

yüksek dağlarında, yani, Başit başındaki ecram ve elvh-ı lemi, gazetelere bedel mütala edeceğim.

Muarrdır fez-yı feyzimiz şeyn-i temenndan,

Bize dd-ı ezeldir zrden bldan istiğn.

çekildik neşve-i ümitten, tl-i emellerden,

Öyle mecnunuz ki, ettik vuslat-ı Leyldan istiğn.

Tenbih: Medeniyetten istifam, sizi düşündürecek. Evet, böyle istibdat ve sefahete ve zilletle memzuç medeniyete, bedeviyeti tercih ediyorum. Bu medeniyet, eşhası fakir ve sefih ve ahlksız eder. Fakat hakik medeniyet, nev-i insanın terakki ve tekemmülüne ve mahiyet-i neviyesinin kuvveden fiile çıkmasına hizmet ettiğinden, bu nokta-i nazardan medeniyeti istemek, insaniyeti istemektir.

Hem de mn-yı meşrutiyete iptil ve muhabbetimin sebebi şudur ki: Asyanın ve lem-i İslmın istikbalde terakkisinin birinci kapısı meşrutiyet-i meşrua ve şeriat dairesindeki hürriyettir. Ve tli ve taht ve baht-ı İslmın anahtarı da meşrutiyetteki şrdır. Zira, şimdiye kadar üç yüz yetmiş milyon İslm ecanibin istibdd-ı mnevsi altında eziliyordu. Şimdi hakimiyet-i İslmiye, lemde, bahusus bundan sonra Asyada hükümferm olduğu halde, herbir ferd-i Müslüman hkimiyetin bir cüz-ü hakiksine mlik olur. Ve hürriyet üç yüz yetmiş milyon İslmı esaretten hals etmeye bir çre-i yegnedir. Farz-ı muhal olarak, burada yirmi milyon nüfus, tesis-i hürriyette çok zarardde olsalar da, feda olsunlar. Yirmiyi verir, üç yüzü alırız.

Yazık! Eyvahlar olsun! Bizdeki unsurlar, ırklar, hava gibi muhtelittir. Su gibi memzuç olmamışlar. İnşaallah, elektrik-i hakaik-i İslmiyetle imtizaç ederek, ziya-yı maarif-i İslmiye hararetiyle kuvvet tevlid ederek bir mizc-ı mutedile-i adalet vücuda gelecektir.

Yaşasın meşrutiyet-i meşrua! Sağ olsun hakikat-i şeriat terbiyesinden tam ders alan neyyir-i hürriyet!

İstibdadın Garibüzzamanı,

Meşrutiyetin Bediüzzamanı,

Şimdikinin de Bidatüzzamanı:

Said Nurs