“İLK HAYATINA KISA BİR BAKIŞ” DEVAMIDIR
Eklenme: 6/20/2024 12:00:00 AM

Bundan sonra İstanbulda fazla kalmaz, Vana gitmek üzere İstanbuldan ayrılır, Batum yoluyla Vana giderken Tiflise uğrar. Tifliste, Şeyh Sanan Tepesine çıkar. Dikkale etrafı temaşa ederken yanına bir Rus polisi gelir ve sorar:

Niye böyle dikkat ediyorsun?

Bediüzzaman der: Medresemin plnını yapıyorum.

O der: Nerelisin?

Bediüzzaman: Bitlisliyim.

Rus polisi: Bu Tiflisdir!

Bediüzzaman: Bitlis, Tiflis, birbirinin kardeşidir.

Rus polisi: Ne demek?

Bediüzzaman: Asyada, lem-i İslmda üç nur, birbiri arkasından inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidane yırtılacak, takallüs edecek. Ben de gelip burada medresemi yapacağım.

Rus polisi: Heyhat! Şaşarım senin ümidine.

Bediüzzaman: Ben de şaşarım senin aklına. Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.

Rus polisi: İslm parça parça olmuş.

Bediüzzaman: Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslmın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadsinde çalışıyor. Mısır, İslmın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslmın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim ediyorlar. İl hir...

Yahu, şu asilzade evlt, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıta başına geçecek, muhteşem dil pederleri olan İslmiyetin bayrağını fk-ı kemltta temevvüc ettirmekle, kader-i ezelnin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını iln edecektir.

Vana muvasalat ettikten sonra, aşiri (aşiretleri) dolaşarak içtima, meden, ilm derslerle onları irşada çalışmıştır. Bu hususta, sual-cevap halinde, Münazarat isimli bir kitap neşretmiştir.

Bediüzzamanın bir taraftan ehl-i siyasetle, diğer taraftan halk tabakası ve aşiretlerle muhaveresi, şüphesiz ki gayet merak-verdir. Bütün bunlarda, bu zatın yegne azim ve gayesinin İslmiyet nurunun ve Kurn hakikatlerinin dünyaya yayılması olduğu ve kendisinin de bir delll-ı Kurn vazifesini bütün hayatında ifa ettiği görülmektedir.

BEDİÜZZAMANIN ŞARKTAKİ AŞİRLE MUHAVERE VE MÜNAZARALARINDAN BİRKAç MİSL

Sual - Dine zarar olmasın, ne olursa olsun?

Elcevap - İslmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir; göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar. Hem de, mağlp biçare bir reise yahut müdahin memurlara veyahut mantıksız bir kısım zabitlere itimat edilirse ve dinin himayesi onlara bırakılırsa mı daha iyidir; yoksa efkr-ı mme-i milletin arkasındaki hissiyat-ı İslmiyenin mdeni olan, herkesin kalbindeki şefkat-i imniye olan envr-ı İlhnin lemetının içtimalarından ve hamiyet-i İslmiyenin şerrt-ı neyyirnesinin imtizacından hasıl olan amd-u nurannin ve o seyf-i elmasın hamiyetine bırakılırsa mı daha iyidir, siz muhakeme ediniz.

Evet, şu amd-u nuran, dinin himayetini, şehametinin başına, murakabenin gözüne, hamiyetinin omuzuna alacaktır. Görüyorsunuz ki, lemet-ı müteferrika, telelüe başlamış. Yavaş yavaş incizab ile imtizaç edecektir. Fenn-i hikmette takarrur etmiştir ki: Hiss-i din, lsiyyema (bhusus) din-i hakk-ı fıtrnin sözü daha nfiz, hükmü daha l, tesiri daha şedittir

Evet, evet... Eğer sivrisinek tantanasını kesse, balarısı demdemesini bozsa, sizin şevkiniz hiç bozulmasın, hiç teessüf etmeyiniz. Zira, kinatı nağamatıyla raksa getiren ve hakaikin esrarını ihtizaza veren musika-i İlhiye hiç durmuyor; mütemadiyen güm güm eder.

Padişahlar padişahı olan Sultan-ı Ezel, Kurn denilen musika-i İlhiyesi ile umum lemi doldurarak kubbe-i sumanda şiddetli ses getirmekle, sadef-i kefh-misl olan ulema ve meşyih ve hutebnın dimağ, kalb ve femlerine vurarak, aks-i sadsı onların lisanlarından çıkıp seyr ü seyeln ederek, çeşit çeşit sadlarla dünyayı güm güm ile ihtizaza getiren o sadnın tecessüm ve intibaıyla; umum kütüb-ü İslmiyeyi bir tanbur ve kanunun bir teli ve bir şeridi hükmüne getiren ve herbir tel, bir neviyle onu iln eden o sad-yı semav ve ruhanyi kalbin kulağıyla işitmeyen veya dinlemeyen; acaba o sadya nispeten sivrisinek gibi bir emrin demdemelerini ve karasinekler gibi bir hükmetin adamlarının vızvızlarını işitecek midir?...

S - Hürriyeti bize çok fena tefsir etmişler. Hatt det hürriyette insan her ne sefahet ve rezalet işlerse, başkasına zarar etmemek şartıyla birşey denilmez, diye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir?

C - Öyleler hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini iln ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zira, nzenin hürriyet, db-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lzımdır. Yoksa, sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmreye esir olmaktır.

Hürriyet-i umum, efrdın zerrt-ı hürriytının muhassalıdır. Hürriyetin şeni odur ki, ne nefsine, ne gayrıya zararı dokunmasın

Fakat, ey göçerler, sizde olanı yarı hürriyettir. Diğer yarısı da başkasının hürriyetini bozmamaktır. Hem de kut-u lyemt ve vahşet ile lde olan hürriyet, sizin dağ komşularınız olan hayvanlarda da bulunuyor. Vkıa, şu biçare vahş hayvanların bir lezzeti ve tesellsi varsa, o da hürriyetleridir. Lkin güneş gibi parlak, ruhun mşukası ve cevher-i insaniyetin küfvü o hürriyettir ki, sadet-sary-ı medeniyette oturmuş ve marifet ve fazilet ve İslmiyet terbiyesiyle ve hulleleriyle mütezeyyine olan hürriyettir