“Şarktaki aşâirle muhavere” Devamıdır
Eklenme: 6/27/2024 12:00:00 AM

İKİNCİ KELİME: Müddet-i hayatımda tecrübelerimle fikrimde tevellüd eden şudur:

Yes en dehşetli bir hastalıktır ki, lem-i İslmın kalbine girmiş. İşte o yestir ki bizi öldürmüş gibi, garpta bir-iki milyonluk küçük bir devlet, şarkta yirmi milyon Müslümanları kendine hizmetkr ve vatanlarını müstemleke hükmüne getirmiş. Hem o yestir ki, yüksek ahlkımızı öldürmüş, menfaat-i umumiyeyi bırakıp menfaat-ı şahsiyeye nazarımızı hasrettirmiş. Hem o yestir ki, kuvve-i mneviyemizi kırmış. Az bir kuvvetle, imandan gelen kuvve-i mneviye ile şarktan garba kadar istil ettiği halde, o kuvve-i mneviye-i harika meyusiyetle kırıldığı için, zalim ecnebler dört yüz seneden beri üç yüz milyon Müslümanı kendilerine esir etmiş. Hatt bu yesle, başkasının lkaytlığını ve füturunu kendi tembelliğine özür zannedip neme lzım der, Herkes benim gibi berbattır diye şehamet-i imaniyeyi terk edip hizmet-i İslmiyeyi yapmıyor.

Madem bu derece bu hastalık bize bu zulmü etmiş, bizi öldürüyor. Biz de o ktilimizden kısasımızı alıp öldüreceğiz. Rahmet-i İlhiyeden ümidinizi kesmeyiniz! kılıncıyla o yesin başını parçalayacağız.

Bir şey bütünüyle elde edilmezse, tammen de terk edilmez hadisinin hakikatiyle belini kıracağız inşaallah.

Yes, ümmetlerin, milletlerin seretan denilen en dehşetli bir hastalığıdır. Ve kemalta mni ve Kulum Beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim hakikatine muhaliftir; korkak, aşağı ve cizlerin şenidir, bahaneleridir. Şehamet-i İslmiyenin şeni değildir. Hususan Arap gibi nev-i beşerde medar-ı iftihar yüksek seciyelerle mümtz bir kavmin şeni olamaz. lem-i İslm milletleri Arabın metanetinden ders almışlar.

İnşaallah, yine Araplar yesi bırakıp, İslmiyetin kahraman ordusu olan Türklerle hakik bir tesnüd ve ittifak ile el ele verip Kurnın bayrağını dünyanın her tarafında iln edeceklerdir.

ÜçÜNCÜ KELİME: Bütün hayatımdaki tahkikatımla ve hayat-ı içtimaiyenin çalkamasıyla, hülsa ve zübdesi bana kat bildirmiş ki: Sıdk, İslmiyetin üssül-esasıdır ve ulv seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır. Öyleyse, hayat-ı içtimaiyemizin esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip onunla mnev hastalıklarımızı tedvi etmeliyiz.

Evet sıdk ve doğruluk İslmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakrlık, fiil bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sni-i Zülcellin kudretine iftira etmektir.

Küfür, bütün envıyla kizbdir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen, kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; Şark ve Garp kadar birbirinden uzak olmak lzım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lzım. Halbuki, gaddar siyaset ve zalim propaganda birbirine karıştırmış, beşerin kemltını da karıştırmış.

Ey bu Cami-i Emevideki kardeşlerim! Ve kırk-elli sene sonra lem-i İslm mescid-i kebirindeki dört yüz milyon ehl-i iman olan ihvanımız! Necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur. Urvetül-vuska sıdktır. Yani, en muhkem ve onunla bağlanacak zincir, doğruluktur.

Amma maslahat için kizb ise, zaman onu neshetmiştir

DÖRDÜNCÜ KELİME: Bütün hayatımda, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeden kat bildiğim ve tahkikatların bana verdiği netice şudur ki:

Muhabbete en lyık şey muhabbettir; ve husumete en lyık sıfat husumettir. Yani, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi temin eden ve saadete sevk eden muhabbet ve sevmek sıfatı, en ziyade sevilmeye ve muhabbete lyıktır. Ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi zr ü zeber eden düşmanlık ve advet, herşeyden ziyade nefrete ve advete ve ondan çekilmeye müstahak ve çirkin ve muzır bir sıfattır

BEŞİNCİ KELİME: Meşveret-i şeriyeden aldığım ders budur: Şu zamanda bir adamın bir günahı, bir kalmıyor. Bazan büyür, sirayet eder, yüz olur. Birtek hasene bazan bir kalmıyor. Belki bazan binler dereceye terakki ediyor. Bunun sırr-ı hikmeti şudur:

Hürriyet-i şeriye ile meşveret-i meşrua, hakik milliyetimizin hkimiyetini gösterdi. Hakik milliyetimizin esası, ruhu ise İslmiyettir. Ve Hilfet-i Osmaniye ve Türk Ordusunun o milliyete bayraktarlığı itibarıyla, o İslmiyet milliyetinin sadefi ve kalası hükmündedir. Arap-Türk hakik iki kardeş, o kala-i kudsiyenin nöbettarlarıdır.

İşte, bu kuds milliyetin rabıtasıyla, umum ehl-i İslm birtek aşiret hükmüne geçiyor. Aşiretin efradı gibi, İslm taifeleri de birbirine uhuvvet-i İslmiye ile murtabıt ve alkadar olur. Birbirine mnenlüzum olsa maddetenyardım eder. Güya bütün İslm taifeleri bir silsile-i nuraniye ile birbirine bağlıdır. Nasıl ki bir aşiretin bir ferdi bir cinayet işlese, o aşiretin bütün efradı, o aşiretin düşmanı olan başka aşiretin nazarında müttehem olur. Güya herbir fert o cinayeti işlemiş gibi, o düşman aşiret onlara düşman olur. O tek cinayet, binler cinayet hükmüne geçer. Eğer o aşiretin bir ferdi, o aşiretin mahiyetine temas eden medar-ı iftihar bir iyilik yapsa, o aşiretin bütün efradı onunla iftihar eder. Güya herbir adam, aşirette o iyiliği yapmış gibi iftihar eder.

İşte bu mezkr hakikat içindir ki, bu zamanda, hususan kırk-elli sene sonra, seyyie, fenalık işleyenin üstünde kalmaz. Belki milyonlar nüfus-u İslmiyenin hukukuna tecavüz olur. Kırk-elli sene sonra çok misalleri görülecek.

Ey bu sözlerimi dinleyen bu Cmi-i Emevdeki kardeşler ve kırk-elli sene sonra lem-i İslm camiindeki ihvan-ı Müslimn! Biz zarar vermiyoruz, fakat menfaat vermeye iktidarımız yok. Onun için mazuruz diye, özür beyan etmeyiniz. Bu özrünüz makbul değil. Tembelliğiniz ve neme lzım deyip çalışmamanız ve ittihad-ı İslm ile, milliyet-i hakikiye-i İslmiye ile gayrete gelmediğiniz, sizler için gayet büyük bir zarar ve bir haksızlıktır.

Devam edecek