Evet, Bediüzzaman, 1944de Denizli Mahkemesinde beraat ettiği halde, Afyon vilyetine bağlı Emirdağ kazasında ikamete memur ediliyor. Orada, kendi hireti ve Risale-i Nurla meşgul olurken, 1948 senesinde, gizli din düşmanları, yapılan zulümler az geliyormuş gibi aynı nakarat ile Gizli cemiyet kuruyor, halkı hükmet aleyhine çeviriyor, ihtiyarladıkça artan enerjisiyle, kuvvetiyle, rejimi yıkmaya çalışıyor. Mustafa Kemale İslm Deccalı, Süfyan diyor gibi bir sürü bahanelerle, elli Risale-i Nur talebesiyle birlikte Afyon Ağır Ceza Mahkemesine sevk ediliyor ve hapse konuluyor.
Yapılan derin ve uzun tahkikat neticesinde, birtek suç delili bulunamıyor. Fakat, ne olduysa oldu, ne yaptılarsa yaptılar. Nihayet, mahkeme, güya kanaat-i vicdaniye ile, Bediüzzamana yirmi ay ve müdakkik bir lime on sekiz ay, yirmi iki kişiye de altışar ay hüküm veriyor. Diğerlerini de, Bunlar Bediüzzamanı büyük bir mürşid olarak bilmişler ve içlerindeki derun boşluğu doldurmak için Risale-i Nuru okumuşlar diye beraat veriyor. Hüküm alanları da, Bediüzzamanın kurduğu gizli cemiyete yardım etmişler diye cezalandırıyor. Hükmü derhal infaz edip hepsini tevkif ediyorlar.
Tabi, mahkmiyet kararı hemen temyiz ediliyor. Temyiz Mahkemesi kısa bir zamanda tetkikatını bitirerek, Madem Bediüzzaman Said Nurs Denizli Mahkemesinde aynı suçtan beraat etmiş. Denizli Mahkemesinin kararı hatlı da olsa, Temyizin tasdikinden geçen bir dv tekrar taht-ı muhakemeye alınamaz diye, verilen mahkmiyet kararını esastan bozuyor. Bunun üzerine yeniden mahkeme başlıyor. Maznunlardan ne istedikleri soruluyor. O, tamamen msum olan Nur talebeleri, Temyiz Mahkemesinin kararına uyulmasını istiyorlar. Afyon Mahkemesi, Temyizin kararına uyulup uyulmayacağını uzun uzadıya düşünüyor. Nihayet uyulmasına karar veriyor. Sonra da, noksanların ikmali için çalışmaya başlıyor. Fakat, bu çalışma bir türlü tamamlanmıyor ve muhakeme mütemadiyen tlik ediliyor. Bediüzzaman ve talebeleri, hüküm katiyet kesb etmeden verilen ceza müddetini hapishanede geçirdikten sonra tahliye edilmişlerdir. Yukarıda anlatıldığı veçhile, mahkeme, üç seneden beri uzatılmaktadır.
Milyarlar defa yazıklar olsun ki, vatana, millete ve gençliğimize ve lem-i İslma en mukaddes iman hizmetini yapan, beşerin bütün mnev ihtiyacını karşılayacak derecede harikulde ve muazzam eserler veren bu dhi ve misilsiz zat, mahkemelerden mahkemelere sürüklenmede, hapishaelerde çürütülmeye çalışılmaktadır.
Bediüzzaman, yirmi senede olduğu gibi, şu üç-dört senede de o kadar emsalsiz bir işkenceye maruz kalmıştır ki, tarihte hiçbir ilim adamına bu kadar cniyane bir suikast yapılmamıştır. Denizli hapsinde bir ayda çektiği sıkıntıyı, Afyonda bir günde çekmiştir. Kendisine, bütün bütün kanunsuz muameleler yapılmıştır. Hapishanede tam yirmi ay, kışın, çok soğuk olan gayr-ı muntazam bir koğuş içinde yalnız bırakılarak, tecrid-i mutlak içinde imha olmasına intizar edilmiştir. Kışın en şiddetli günlerinde, hapishane pencerelerinin iki milim buz tuttuğu zamanlarda zehir verilmiş, ihtiyar, çok hasta haliyle, aylarca ıztırap çektirilmiştir. Mübarek yatağında, bir taraftan bir tarafa dönemeyecek bir hale geldiği zamanlarda bile, hizmetine, bir talebesi olsun müsaade edilmemiştir. O korkunç şerait altında, kendi kendine ölüp gitmesi beklenmiştir. Hastalığı o kadar şiddetlenmiştir ki, günlerce, birşey yiyememiş ve gıdasız kalmış ve çok zayıf bir vaziyete gelmiştir. Böyle olduğu ve çok sıkı bir tarassut ve tazyikat altında bulundurulduğu halde, Risale-i Nurun telifinden geri kalmamış, her hapiste olduğu gibi, burada da gizli olarak eser telif etmiştir. Mahpuslar, gizli gizli Risale-i Nuru elleriyle yazıp çoğaltmışlar ve hapishaneden dışarı da çıkararak neşrini temin etmişlerdir. Bediüzzaman hapiste olduğu günler dahi Risale-i Nurun neşriyatı durmamış, perde altında yüz binlerce nüshaları eski yazı ile neşretmeye, Nur kahramanı Hüsrev gibi Nur talebeleri muvaffak olmuşlardır.
Hapishanede zehirlenerek ölüm döşeğinde iken, fırsat bulup ziyaretine varabilen bir talebesine şöyle demiştir: Belki hayatta kalamayacağım. Bütün mevcudiyetim vatan, millet, gençlik ve lem-i İslm ve beşerin ebed refah ve saadeti uğrunda feda olsun. Ölürsem dostlarım intikamımı almasınlar.
Bediüzzamanın hapishaneye gelmesiyle çok müstefid olan hapislerden birisi pencereden selm verdiği zaman, Sen Bediüzzamana neden selm verdin? Neden onun penceresine bakıyorsun? diyerek dayak atılmıştır. çok mübarek ve çok sevgili Üstadlarının hasta ve çok elm vaziyetinde gizlice fırsat bulup görüşmeye çalışan talebeleri, yakalandıkları zaman falakalara yatırılarak dayaktan geçirilmiştir. Fakat onlar bu mezalimden asla yılmamışlar, imandan ve izzet-i İslmiyeden gelen bir salbetle, o zalimler vurdukça, onlar da her vuruluşlarında Vur! Vur! diye bağırmışlardır. Düşmanın çizmesi boğazımıza bastığı zaman onun yüzüne tükür! Ruhun kurtulsun, cesedin ezilsin hakikatini matbuat lisanıyla da beyan eden Üstadları Bediüzzamana ittiba etmişlerdir.
İşte, böyle türlü türlü işkence ve tazyikatlarla, gerek hapishane dahilinde, gerek haricinde hizmetini dahi yaptırmamaya çalışmışlardır. Dünyada hiçbir kimseye yapılmayan zulüm ve ihanet Bediüzzamana yapılmıştır. Nihayet 20 Eylül 1949 günü ceza müddetini hapishanede tamamlayarak tahliye edilmiştir. Bütün hapishanelerde hapisler resm mesai saatlerinde tahliye edilirken, Afyon hapishanesinde de saat onda det iken, Bediüzzamanı fevkalde bir tezahüratla karşılamaya hazırlanan halkın istikbaline mni olmak için, şafak vakti ile sabah namazı arasında hapishaneden tahliye etmişlerdir.
Bediüzzaman Hazretleri Afyonda bir müddet ikamet etmiştir. Bu esnada cezasını çektiği ve Temyiz Mahkemesi mahkmiyet kararını tamamen lehine bozduğu halde, üç polise, kapısı önünde geceli gündüzlü nöbet beklettirilmiştir. Hapisten çıktığına pişman etmişler ve zulüm ve tazyikat devam ettirilmiştir. İki senelik ezici ve eritici bir hapisten çıktığı halde, hastalığını sormak için gelenler dahi yanına bırakılmamıştır. Tarihçe-i hayatında görüldüğü gibi, Rusyada, Rus kumandanı ona serbestiyet verdiği halde, öz vatanında ve bu mübarek ve muazzez millet-i İslm için herşeyini feda eden Bediüzzamanın bayram ziyaretine gelenler dahi, resm memurlar tarafından ziyaretten men edilmiştir. Hatt hizmetçisiyle konuşanlar görülünce, Sen Bediüzzamanın hizmetçisiyle konuştun! diye tazyikat yapılarak hüviyetleri tespit edilmiştir. Bütün böyle kanunsuzluklar, halkı Bediüzzamana bir kat daha yaklaştırmış, eserlerini arayıp bulmak hususunda det bir kamçı tesiri husule getirmiştir. Bediüzzaman aleyhinde propaganda yapan ve yaptıranlardan ise fersahlarca uzaklaştırmıştır. Bediüzzamana olan teveccüh-ü mme kırılmaya çalışıldıkça, millet ve gençlik, hususan yüksek tahsil gençliğinin hürmet ve bağlılığı artmıştır. Bediüzzaman aleyhtarlığı yapıldıkça, bu bağlar perçinleşmiştir. Menf propagandalardan maksat, milletin Bediüzzamana olan teveccühünü kırarak, şahsını çürütüp, Risale-i Nurun neşriyatını durdurmaktır. Halbuki Risale-i Nur, müellifin şahsıyla bağlı değildir. Risale-i Nur, Kurnın malıdır. Risale-i Nur, başka eserlere benzemez. Risale-i Nur, başlı başına hüccet ve burhan hazinesidir, yani bizatih burhan ve hüccettir. Risale-i Nuru okuyan, müellifin şahsına bakmaz; doğrudan doğruya eserin içindeki hakikatlere, burhan ve delillere hasr-ı nazar eder. Bu ve daha birçok hakikatlere binaendir ki, Bediüzzamanın aleyhinde yapılan çok dehşetli resm propagandalar dahi akm kalmıştır. Ve akm kalmaya da mahkmdur.
Evet, bu millet-i İslmiye, vatan ve millete bu derece hadsiz istifade temin eden, Kurn ve iman hizmetini görülmemiş bir feragat-i nefisle ve fedakrlıklarla yapan bu büyük müellif ve mütefekkirin, bu derece mahkemelerde sürüklendiğine, milyarlar teessüfler yağdırıyor. Vatan ve milletin maslahatı namına haber veriyoruz ki, bu iş bir an evvel neticelendirilmeli ve muhakemelere son verilmelidir. Zira Bediüzzamanın yaptığı Kurn hizmet, İslm dünyası genişliğinde ve cihanşümul bir çaptadır. Bediüzzaman Said Nurs hakkında takdim ettiğimiz gayet yüksek hakikatler ve gayet li kıymetler, delilsiz değildir, içinde mübalğa yoktur. Şüphe edenler, henüz hayatta olan Bediüzzamanı yakından tanımakla ve Risale-i Nuru sebat ve devamla ve niyet-i hlisane ile okumakla farkına varacaklardır ki, biz bu tarihçe-i hayatta naklettiğimiz hakikatleri ifade ederken, söz ve ifadelerimiz çok sönük olmuştur. Hem kendilerinin, ihlsla, bizden ziyade idrak edecekleri kanaatleri, bütün beşeriyete iln etmek iştiyakına da sahip olacaklardır.
Bütün dünya mahkemeleri, gizli din düşmanlarının yaptıkları ithamlara nazaran Bediüzzamanı mahkm etmeye çalışsalar, o mahkemeler delile istinad ettikçe, Bediüzzamanı mahkm edemezler!
Bediüzzaman Said Nurs Hazretleri, İslmiyet düşmanları tarafından zehirlemelerin hastalıklarıyla daim yatak içersinde gün geçirmekte ve şöyle demektedir. Kabir kapısını bekliyorum. Fakat biz Cenab-ı Haktan bütün kudret ve kuvvetimizle dua ve niyaz ediyoruz ki, o büyük din kahramanına daha çok uzun ömürleri lütuf buyursun. Zira o gibi Kurnın fedai ve muhlis bir hdimine, o gibi yüksek bir dhye, o gibi büyük bir mütefekkire, o gibi bir hakikat kahramanına, o gibi nazirsiz bir İslm hakmine, bütün lem-i İslm ve bütün cihan muhtaçtır.