ALTINCI İŞARET
Eklenme: 8/5/2024 12:00:00 AM

Barla Hayatı - Risale-i Nurun telifi ve neşri Devamıdır

Şimdi bence katiyet peyd etmiştir ki, ekser hayatım, ihtiyar ve iktidarımın, şuur ve tedbirimin haricinde, öyle bir tarzda geçmiş ve öyle garip bir surette ona cereyan verilmiş, t Kurn-ı Hakme hizmet edecek olan bu nevi risaleleri netice versin. Adeta bütün hayat-ı ilmiyem, mukaddemt-ı ihzariye hükmüne geçmiş ve Sözlerle icz-ı Kurnın izharı, onun neticesi olacak bir surette olmuştur. Hatt, şu yedi sene nefyimde ve gurbetimde ve sebepsiz ve arzumun hilfında tecerrüdüm ve meşrebime muhalif, yalnız bir köyde imrar-ı hayat etmekliğim; ve eskiden beri ülfet ettiğim hayat-ı içtimaiyenin çok rabıtalarından ve kaidelerinden nefret edip terk etmekliğim, doğrudan doğruya bu hizmet-i Kurniyeyi hlis, sfi bir surette yaptırmak için bu vaziyet verildiğine şüphem kalmamıştır. Hatt çok defa bana verilen sıkıntı ve zulmen bana karşı olan tazyikat perdesi altında bir dest-i inyet tarafından merhametkrne, Kurnın esrarına hasr-ı fikir ettirmek ve nazarı dağıtmamak için yapılmıştır kanaatindeyim. Hatt, eskiden mütalaya çok müştak olduğum halde, bütün bütün sair kitapların mütalasından bir men, bir mücanebet ruhuma verilmişti. Böyle gurbette medar-ı teselli ve ünsiyet olan mütalayı bana terk ettiren, anladım ki, doğrudan doğruya yt-ı Kurniyenin üstad-ı mutlak olmaları içindir.

Hem yazılan eserler, risaleler, ekseriyet-i mutlakası, hariçten hiçbir sebep gelmeyerek, ruhumdan tevellüt eden bir hcete binaen, ni ve def olarak ihsan edilmiş. Sonra bazı dostlarıma gösterdiğim vakit, demişler: Şu zamanın yaralarına devadır. İntişar ettikten sonra ekser kardeşlerimden anladım ki, tam şu zamandaki ihtiyaca muvafık ve derde lyık bir ilç hükmüne geçiyor.

İşte, ihtiyar ve şuurumun dairesi haricinde, mezkr hletler ve sergüzeşt-i hayatım ve ulmların envlarındaki hilf-ı det, ihtiyarsız tetebbutım, böyle bir netice-i kudsiyeye müncer olmak için kuvvetli bir inyet-i İlhiye ve bir ikram-ı Rabbn olduğuna bende şüphe bırakmamıştır.

YEDİNCİ İŞARET

Bu hizmetimiz zamanında, beş altı sene zarfında, bilmübalğa yüz eser-i ikram-ı İlh ve inyet-i Rabbniye ve keramet-i Kurniyeyi gözümüzle gördük. Bir kısmını On Altıncı Mektupta işret ettik. Bir kısmını Yirmi Altıncı Mektubun Dördüncü Mebhasının mesil-i müteferrikasında, bir kısmını Yirmi Sekizinci Mektubun Üçüncü Meselesinde beyan ettik. Benim yakın arkadaşlarım bunu biliyorlar. Daim arkadaşım Süleyman Efendi çoklarını biliyor. Hususan Sözlerin ve risalelerin neşrinde ve tashihatında ve yerlerine yerleştirmekte ve tesvid ve tebyizinde, fevkalmemul, kerametkrne bir teshilta mazhar oluyoruz; keramet-i Kurniyye olduğuna şüphemiz kalmıyor. Bunun misalleri yüzlerdir.

Hem maişet hususunda o kadar şefkatle besleniyoruz ki, en küçük bir arzu-yu kalbimizi, bizi istihdam eden Sahib-i İnyet tatmin etmek için, fevkalmemul bir surette ihsan ediyor, ve hkez... İşte bu hal gayet kuvvetli bir işaret-i gaybiyedir ki, biz istihdam olunuyoruz. Hem rıza dairesinde, hem inyet altında bize hizmet-i Kurniye yaptırılıyor.

Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alm-i Hakmsin.

Allahım! Efendimiz Muhammede ve l ve ashabına Senin razı olacağın ve onun lyık ve müstehak olduğu bir rahmetle ve pek kesretli bir selmetle salt ve selm et. min.

Mahrem bir suale cevaptır

Şu sırr-ı inyet, eskiden mahremce yazılmış, On Dördüncü Sözün hirine ilhak edilmişti. Her nasılsa ekser müstensihler unutup yazmamışlardı. Demek münasip ve lyık mevkii burasıymış ki, gizli kalmış.

Benden sual ediyorsun: Neden senin Kurndan yazdığın Sözlerde bir kuvvet, bir tesir var ki, müfessirlerin ve riflerin sözlerinde nadiren bulunur? Bazan bir satırda bir sahife kadar kuvvet var; bir sahifede bir kitap kadar tesir bulunuyor?.

Elcevap: Şeref, icz-ı Kurna ait olduğundan ve bana ait olmadığından, bilperv derim:

Ekseriyet itibarıyla öyledir. çünkü, yazılan Sözler tasavvur değil, tasdiktir. Teslim değil, imandır. Marifet değil, şehadettir, şuhuddur. Taklit değil, tahkiktir. İltizam değil, izandır. Tasavvuf değil, hakikattir. Dv değil, dv içinde burhandır. Şu sırrın hikmeti budur ki:

Eski zamanda, esst-ı imaniye mahfuzdu, teslim kav idi. Teferruatta, riflerin marifetleri delilsiz de olsa, beyanatları makbul idi, kfi idi. Fakat şu zamanda, dallet-i fenniye elini essta ve erkna uzatmış olduğundan, her derde lyık devyı ihsan eden Hakm-i Rahm olan Zt-ı Zülcell, Kurn-ı Kermin en parlak mazhar-ı iczından olan temsiltından bir şulesini, acz ve zaafıma, fakr ve ihtiyacıma merhameten, hizmet-i Kurna ait yazılarıma ihsan etti.

Felillhilhamd, sırr-ı temsil dürbünüyle, en uzak hakikatler gayet yakın gösterildi. Hem sırr-ı temsil cihetül-vahdetiyle, en dağınık meseleler toplattırıldı.

Hem sırr-ı temsil merdiveniyle, en yüksek hakaike kolaylıkla yetiştirildi. Hem sırr-ı temsil penceresiyle, hakaik-i gaybiyeye, esst-ı İslmiyeye, şuhuda yakın bir yakn-i imaniye hsıl oldu. Akıl ile beraber vehim ve hayal, hatt nefis ve hev teslime mecbur olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i silha mecbur oldu.

Elhasıl, yazılarımda ne kadar güzellik ve tesir bulunsa, ancak temsilt-ı Kurniyenin lemetındandır. Benim hissem, yalnız şiddet-i ihtiyacımla taleptir ve gayet aczimle tazarruumdur. Dert benimdir, dev Kurnındır.

Devam edecek