Altıncı Kısım: Emirdağı hayatı
Eklenme: 11/12/2024 12:00:00 AM

Yine kırlarda ve yollarda rastladığı memur ve işçilere, herbirisine münasip ders verir, namaz kılmalarının ehemmiyetini söyler ve o zaman dünyev meşgalelerinin hiret hesabına geçeceğini telkin ederdi. Bilhassa bu nevi dersi, Din, terakkiye mnidir diyenlerin fikirlerinin ancak birer hezeyan olduğunu gösterir. Bilkis, hem o insan için, hem vatan ve millet için iman nuruna mazhar olmak, madd-mnev saadet ve terakkiyi temin eder. Namazını kılıp istikametle hareket ettiği takdirde dünyev çalışma ve gayretinin hiret hesabına geçip ebed saadet ve nurları netice vermesi düşüncesi, ne kadar o vazifeyi iştiyakla severek yapmayı temin edeceği mlmdur. İşte bu hakikati, bütün memurlar, sanatkrlar ve esnaf rehber ittihaz etmeli. Ve bu ders, umuma telkin edilmelidir. Bu zikredilen bahis, deryadan bir katre nevinden Üstadın saymakla bitmeyen millete menfaattar hizmetinden bir cüzdür. İslmiyete irtica, müminlere mürteci diyenlere yazıklar olsun!

Üstadın, Emirdağındaki ikameti sırasında onun ve talebelerinin yazdığı mektuplardan bir kısmı

Emirdağındaki kardeşlerime,

Benim hakkımda evham edenlere deyiniz ki:

Biz, hizmet ettiğimiz bu adamın yirmi senelik hayatının bütün mahrem ve gayr-ı mahrem mektuplarını ve kitaplarını ve esrarını hükmet şiddetli taharriyatla elde etti. Dokuz ay, hem Isparta, hem Denizli, hem Ankara adliyeleri tetkikten sonra, birtek gün cezayı, birtek talebesine vermeyi mcib bir maddebeş sandık kitaplarında ve evraklarındabulunmadı ki, hem Ankara ehl-i vukufu, hem Denizli Mahkemesi ittifakla beraatine karar verdiler.

Hem, bu zarur işlerini ihtiyarlığına hürmeten gördüğümüz adam, mahkemece dv etmiş ve bütün hazır arkadaşlarını şahit gösterip, tasdik ettirmiş ki: Yirmi senedir hiçbir gazeteyi ve siyas eserleri ne okumuş, ne sormuş, ne bahsetmiş; ve on senedir, hükümetin iki reisinden ve bir vali ve bir mebusundan başka hiçbir erknı ve büyük memurlarını bilmiyor ve tanımıyor ve tanımaya merak etmemiş. Ve üç senedir Harb-i Umumyi ne sormuş, ne bilmiş, ne merak etmiş, ne radyo dinlemiş. Ve intişar eden yüz otuz telifatından, yirmi sene zarfında yüz bin adamın dikkatle okudukları halde ne idareye, ne syişe, ne vatana, ne millete hiçbir zararı hükmet görmemiş. Beş vilyetin dikkatli zabıtaları ve taharri memurları ve mahkeme işiyle iştigal eden üç vilyetin ve merkez-i hükmetin dört adliyelerinin ağır ceza mahkemeleri en ufak bir suç bulmamış ki, tahliyelerine mecbur oldular.

Eğer bu adamın dünya iştihası ve siyasete meyli olsaydı, hiç imknı var mı ki, bir tereşşuhatı ve emreleri bulunmasın? Halbuki mahkeme safahatında hiçbir emre bulamadılar ki, muannid bir müddeiumum, mecbur olup vukuat yerinde imknatı istimal ederek mükerreren iddianamesinde Yapabilir demiş ve Yapmış dememiş. Yapabilir nerede, Yapmış nerede? Hatt mahkemede Said ona demiş: Herkes bir katli yapabilir; bu iddianızla herkesi ve sizi mahkemeye vermek lzım geliyor...

Elhasıl: Ya bu adam tam divanedir ki, bu derece dehşetli umr-u dünyaya karşı lkayt kalıyor; veyahut bu vatanın ve bu milletin en büyük bir saadetine ihlsla çalışmak için, hiçbirşeye tenezzül etmez ve ehemmiyet vermez. Öyleyse bunu tciz ve tazyik etmek, vatan ve millete ve syişe bir nevi ihanettir. Ve onun hakkında bu çeşit evham etmek, bir divaneliktir.

Kendi kendime bir hasbihaldir

Bu hasbihali Ankara makamatına işittirmeyi, ıslahtan sonra sizin tensibinize havale ederim.

Hkim, kendisi müdde olsa, elbette Kimden kime şekv edeyim, ben dahi şaştım, benim gibi biçarelere dedirtir. Evet, şimdiki vaziyetim hapisten çok ziyade sıkıntılıdır. Bir günü, bir ay haps-i münferit kadar beni sıkıyor. Bu gurbet ve ihtiyarlık ve hastalık ve yoksulluk ve zafiyetle, kışın şiddeti içinde herşeyden men edildim. Bir çocukla bir hastalıklı adamdan başka kimse ile görüşmem. Zaten ben, tam bir haps-i münferitte yirmi seneden beri azap çekiyorum. Bu halden fazla bana tecrit ve tarassutlarıyla sıkıntı vermek ise, gayretullaha dokunup, bir belya vesile olmasından korkulur. Mahkemede dediğim gibi, nasıl ki dört defa dehşetli zelzeleler, bize zulmen taarruzun aynı zamanında gelmesi gibi pek çok vukuat var... Hatt tahmin ederim ki; benim hukukumu muhafaza ve beni himaye etmek için çok güvendiğim Afyon Adliyesi, Denizli Mahkemesindeki Risale-i Nur hakkında müracaatıma bilkis ehemmiyet vermedi, beni meyus etti, adliyenin yangınına bir vesile oldu ihtimali var.

Ben derim ki: Benim hakkımda vicdanlı ve insaniyetli olan bu kazanın hükmeti, zabıta ve adliyesiyle beraber beni tam himaye etmek, en ehemmiyetli bir vazifesidir. çünkü, yirmi senelik bütün eserlerimi ve mektuplarımı üç adliye ve merkez-i hükmet dokuz ay tetkikten sonra beraatimize ve tahliyemize karar verdi. Fakat, ecneb menfaati hesabına ve bu millet ve bu vatanın pek büyük zararına çalışan bir gizli komite, bizim beraatimizi bozmak için, her tarafta, habbeyi kubbe yaparak bir kısım memurları aleyhime evhamlandırdılar. Bir maksatları, benim sabrım tükensin, artık yeter dedirtsinler. Zaten onların şimdi benden kızdıklarının bir sebebi, süktumdur, dünyaya karışmamaktır. det Niçin karışmıyorsun? T karışsın, maksadımız yerine gelsin diyorlar

Aleyhime hükmetin bir kısım memurlarını evhamlandırmakta istimal ettikleri bir iki desiselerini beyan ediyorum.

Derler: Saidin nüfuzu var. Eserleri hem tesirli, hem kesretlidir. Ona temas eden, ona dost olur. Öyleyse, onu herşeyden tecrid etmek ve ihanet etmekle ve ehemmiyet vermemekle ve herkesi ondan kaçırmakla ve dostlarını ürkütmekle nüfuzunu kırmak lzımdır diye hükmeti şaşırtır, beni de dehşetli sıkıntılara sokarlar.

Ben de derim:

Ey bu millet ve vatanı seven kardeşler! Evet, o münafıkların dedikleri gibi, nüfuz var. Fakat benim değil, belki Risale-i Nurundur. Ve o kırılmaz; ona iliştikçe kuvvetleşir. Ve millet ve vatan aleyhinde hiçbir vakit istimal edilmemiş ve edilmez ve edilemez. İki adliye, on sene fasıla ile şiddetli ve hiddetli yirmi senelik evrakımı tetkikat neticesinde, bir hakik sebep cezamıza bulmaması, bu dvya cerh edilmez bir şahittir.

Devam edeceK