Bediüzzaman Said Nurs Hazretleri, Barlada sekiz sene kadar kalmıştır. Ekser zamanlarını kırlarda, bağ ve bahçelerde geçiriyordu. İki-üç saat kadar uzaklıktaki tenha dağlara veya bağlara çekilir, Nur Risalelerini telif eder; bir taraftan da telif ettiği risaleler Isparta ve havlisinde el yazısıyla istinsah edilip kendisine gönderildiğinde bunları tashih ederdi. Birgün içinde hem tashihat yapar, hem gidip gelme dört-beş saat süren yerlere yaya olarak gider, hem aynı günün üç-dört saatini telifata hasreder ve hem de çok zaman yemeğini kendisi hazırlardı. O zamanlarda kırk yerde, risaleler, Risale-i Nura müştak ilk talebeler tarafından el yazısıyla çoğaltılıyordu. Üstad bu kitapları sırtına yüklenir; dağ, bağ veya kırlara kadar gider, orada tashihini yapar, evine gelirdi. Nefye mahkm edilerek, zamanın en dehşetli zulmüne mruz bırakılmış ve kimseyle görüşmesine müsaade edilmemişti. Fakat o, bu yokluk içinde tükenmez bir varlığa kavuşmuştu. çünkü o, lem-i İslm ve insaniyeti tenvir ve irşad edecek Kurndan gelen iman hakikatlerini telif ediyor ve aynı zamanda neşrediyordu. Bütün meşgalesini, telif etmekte olduğu eserlere hasretmişti. Birgün gelecek bu eserler Anadoluya yayılacak, lem-i İslm merkezlerine gidecek, ehl-i siyasetin nazar-ı dikkatini celb edecek ve o zaman, lem-i İslmın asırlardır bayraktarlığını yapmış bir millet içerisinde yerleştirilmek istenen dinsizlik, imansızlık ideolojilerini parçalayacak; son asırların dallet tğutlarının şahs-ı mnevsinden ibaret olan ehl-i küfür, ehl-i sefahet ve ehl-i dallet cereyanlarının bu vatanı istilsına sed çekecek, istikbal nesillerinin ebed kurtuluş ve saadetini temine medar olacaktır.
İşte o, tarihin en muazzam bir hadisesinin mebdeini izn-i İlh ve tasarruf-u Rabban ile hazırladığı için, böyle çok mukaddes bir mnyı havi dvnın hmili bulunduğu itibarıyla, dünyanın en mesudu, zamanın en bahtiyarı idi. Giyinişinde, gayesinde, idealinde zerre kadar değişiklik ve tezelzül olmamıştı. Bilkis, hl-i lemin itikadlarını düzeltecek, zulmeti izale edecek bir meşale-i hidayeti hmil idi. Vazifesi ve hizmeti, bütün insanların iki cihana ait saadet ve refahını tazammun ettiği için, bir cehd ve azm içinde bulunuyordu.
* * *
Üstadın Barladaki ikametghı, iki odadan ibaret bir evdir. Esasen müstakil bir evi ve yeryüzünde taht-ı tasarruf ve temellükünde bir karış yeri dahi yoktur. Barlada sekiz sene müddetle ikamet ettiği ev, üç yüz elli milyon ehl-i İslmın merkezi hükmünde ilk dershane-i Nuriyesidir. Bu dershane-i Nuriyenin altında, daim akan bir çeşme vardır. Ve önünde, dershane-i Nuriyeye bitişik çok kalın ve üç sütun halinde semaya yükselen gayet muhteşem bir çınar ağacı vardır. çınar ağacının dalları arasında bir kulübecik yapılmıştır. Burası, Hazret-i Üstadın bahar ve yaz mevsimlerindeki istirahati ve vazife-i tefekküriye ve ubudiyeti için en münasip bir menzildir. Üstadın sıddık hizmetkrları, talebeleri ve Barla ahalisi diyorlar ki:
Üstadı, geceleri, dershane-i Nuriyenin önündeki bir şecere-i mübareke olan çınar ağacının dalları arasında bulunan kulübecikte, sabahlara kadar tesbihatla, ezkrla terennüm eder görürdük. Hele bahar ve yaz mevsimlerinde bu muhteşem ağacın binlerce dalları arasında şevk ve cezbe içinde uçuşan kuşlar arasında Üstadın böyle sabahlara kadar çalışmasını görürdük de, ne zaman uyur, ne zaman kalkar, bilemezdik.
Üstad çok hasta olur, çok vakitleri de hastalık ve sıkıntıyla geçerdi. Pek az yer, o da bir parça çorba gibi mahdut birşeydi. Geceleri, Kurn-ı Kerimden vird edindiği sreleri ve Resul-i Ekrem aleyhissaltü vesselmın münact-ı meşhresi olan Cevşenül-Kebir namındaki münactını ve Şh-ı Geyln ve Şh-ı Nakşibend gibi ezım-ı evliyanın münacat ve hizblerini ve salvat-ı Nuriyeleri ve bilhassa Risale-i Nurun menbaı olan Hizbün-Nuriyeyi ve yat-ı Kurniyenin lemeatı olan ve bir silsile-i tefekkür bulunan ve Yirmi Dokuzuncu Lemada cem edilen hizb ve münactları okur, bunları tamam edince de yine Risale-i Nurla meşgul olurdu. Gündüzleri ise, daima Risale-i Nurun mütalası ve tashihiyle meşgul olur; Risale-i Nur hizmetini herşeye tercih eder, Risale-i Nura ait, yetişecek acele bir iş zamanında diğer meşguliyetlerini bırakır, evvel o işi tamamlardı.
Said Nurs, bahar mevsiminde menzilinin önündeki muhteşem çınar ağacının dalları arasındaki kulübeciğe çıkar, vazifesini orada ifa eder; Risale-i Nurun hakikatlerini, menba ve mden-i hakiksi olan mele-i lda tefeyyüz ve temaşa ve tefekkür ederdi. Üstadın, gerek Mübrek (verimli, bereketli) ağaç sırrına mazhar olan bu çınar ağacı ve gerekse çam Dağlarındaki o çok ünsiyet ettiği ağaçların ve dağların başındaki tefekkür ve hissiyatını ifade edebilmek acaba mümkün müdür? Asla mümkün değildir. Cenb-ı Hak, keml-i rahmetiyle bu ferd-i ferdi, kemalt-ı insaniyenin bütün envaını cmi bir istidatta yaratmış ve bu istidatların da azam şekilde inkişafını irade etmiş ki, bu müstesna zatı, İslmiyet ağacının son asırlara uzanan ve binler dal budak salan Risale-i Nur şahs-ı mnevsi itibarıyla bütün hakaikte üstad-ı küll hükmüne getirmiş ve topyekn İslmiyet hakikatlerinin bir aks-i nurunu ve tecellsini Risale-i Nur şahs-ı mnevsinde derc ederek, ehl-i hakikat ve kemali hayretle baktırmış ve böylece, risalet-i Ahmediye ve hakikat-i Muhammediyenin cmi bir yinesi olan Risale-i Nur ile Said Nurs, bir Said olarak çürümüş, erimiş, fakat mnen bütün lem-i İslm olarak tevellüd etmiş, beka bulmuştur. Ve t kıyamete kadar Risale-i Nur bki kalacak ve daima tekemmül edecektir. Hiç mümkün müdür ki, sinek kanadının icadından lkayt kalmayan ve o kanadın zerrelerinde pek çok hikmet ve maslahatları takip eden Sni-i Zülcell, Risale-i Nur ile, onun telif edildiği menzillerle ve Nur Müellifinin kuds vazifelerini gördüğü yerlerle alkadar olmasın ve öyle kuds hizmetlere hdim (hizmet eden) olan meknlar ve dershane-i Nuriyeler, ve şecere-i mübarek, rahmetin kasd-ı tahsisinden hariç kalsın? Katiyen mümkün değildir.
Said Nurs Hazretleri Barlada iken, yaz aylarında bazan çam Dağına çıkar, bir müddet yalnız olarak orada kalırdı. Bulundukları dağ hayli yüksekti. Barla dershane-i Nuriyesinin önündeki çınar ağacının tepesindeki kulübeciği gibi, çam Dağının en yüksek tepesinde olan iki büyük ağaç üzerinde dershane-i Nuriye mnsında birer menzili vardı. Bu çam ve katran ağaçlarının tepelerinde Risale-i Nurla meşgul oluyordu. Hem ekser zamanlar, Barladan bu ormanlık havaliye gelip giderdi. Ve derdi ki: Ben bu menzilleri, Yıldız Sarayına değişmem.
Şimdi sözü burada keserek, Üstadın Risale-i Nuru telif ettiği mezkr çam Dağında ve Barla nahiyesindeki hayatına ve Risale-i Nurun mahiyetine ait risale ve mektuplardan bir kaçını aşağıya derc ediyoruz..
Devam edecek