Barla Hayatı - “Risale-i Nur'un telifi ve neşri” Devamıdır
Eklenme: 7/29/2024 12:00:00 AM

Amma şu vilyetin milleti, umumiyetle benden ziyade beni müdafaa etmek mecburiyetleri şundandır ki, bu dokuz senedir hem kardeş, hem dost, hem mübarek olan bu milletin hayat-ı ebediyesine ve kuvvet-i imaniyesine ve saadet-i hayatiyesine bilfiil ve maddeten tesirini gösteren yüzer risalelerle çalıştığımızı ve hiçbir dağdağa ve zarar, hiç kimseye o risaleler yüzünden gelmediği ve hiçbir garazkrne tereşşuht-ı siyasiye ve dünyeviye görülmediği ve lillhilhamd şu Isparta vilyeti, eski zamanın Şam-ı Şerifinin mübarekiyetini ve lem-i İslmın medrese-i umumsi olan Mısırın Cmiül-Ezheri mübarekiyeti nevinden, kuvve-i imaniye ve salbet-i diniye cihetinde bir mübarekiyet makamını Risale-i Nur vasıtasıyla kazanarak bu vilyette, imanın kuvveti lkaytlığa ve ibadetin iştiyakı sefahete hkim olmasını ve umum vilyetlerin fevkinde bir meziyet-i dindarneyi Risale-i Nur bu vilyete kazandırdığından, elbette bu vilyetteki umum insanlar, hatt faraza dinsizi de olsa, beni ve Risale-i Nuru müdafaaya mecburdur. Onların çok ehemmiyetli müdafaa hakları içinde, benim gibi vazifesini bitirmiş ve lillhilhamd binlerle şakirtler benim gibi bir cizin yerinde çalışmış ve çalıştığı hengmda, ehemmiyetsiz cüz hakkım beni müdafaaya sevk etmiyor. Bu kadar binlerle dv vekilleri bulunan bir adam, kendi dvsını kendi müdafaa etmez.

İKİNCİ İŞARET

Tenkitkrne bir suale cevaptır.

Ehl-i dünya tarafından deniliyor ki: Sen neden bizden küstün? Bir defa olsun hiç müracaat etmeyip sükt ettin. Bizden şiddetli şekv edip Bana zulmediyorsunuz diyorsun. Halbuki bizim bir prensibimiz var, bu asrın muktezası olarak husus düsturlarımız var. Bunların tatbikini sen kendine kabul etmiyorsun. Kanunu tatbik eden zalim olmaz. Kabul etmeyen isyan eder. Ezcümle, bu asr-ı hürriyette ve bu yeni başladığımız cumhuriyetler devrinde, müsavat esası üzerine tahakküm ve tagallübü kaldırmak düsturu bizim bir kanun-u esasmiz hükmüne geçtiği halde, sen kh hocalık, kh zhidlik suretinde teveccüh-ü mmeyi kazanarak, nazar-ı dikkati kendine celb ederek, hükmetin nüfuzu haricinde bir kuvvet, bir makam-ı içtima elde etmeye çalıştığın, zhir halin ve eski zamandaki macera-yı hayatının delletiyle anlaşılıyor. Bu hal ise, şimdiki tabirle, burjuvaların müstebidne tahakkümleri içinde hoş görünebilir. Fakat bizim tabaka-i avmın intibahıyla ve galebesiyle tezahür eden tam sosyalizm ve bolşevizm düsturları bizim daha ziyade işimize yaradığı için o sosyalizm düsturlarını kabul ettiğimiz halde, senin vaziyetin bize ağır geliyor, prensiplerimize muhalif düşüyor. Onun için sana verdiğimiz sıkıntıdan şekvya ve küsmeye hakkın yoktur?...

Elcevap: Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse, hayırlı işlerde ve terakkde muvaffak olamaz. Bütün hareketi şer ve tahrip hesabına geçer. Madem kanun-u fıtrata tatbik-i harekete mecburiyet var; elbette fıtrat-ı beşeriyeyi değiştirmek ve nev-i beşerin hilkatindeki hikmet-i esasiyeyi kaldırmakla, mutlak müsavat kanunu tatbik edilebilir.

Evet, ben neseben ve hayatça avam tabakasındanım. Ve meşreben ve fikren, müsavat-ı hukuk mesleğini kabul edenlerdenim. Ve şefkaten ve İslmiyetten gelen sırr-ı adaletle, burjuva denilen tabaka-i havassın istibdat ve tahakkümlerine karşı eskiden beri muhalefetle çalışanlardanım. Onun için, bütün kuvvetimle adalet-i tmme lehinde, zulüm ve tagallüb ve tahakküm ve istibdadın aleyhindeyim.

Fakat nev-i beşerin fıtratı ve sırr-ı hikmeti, müsavat-ı mutlaka kanununa zıttır. çünkü Ftır-ı Hakm, keml-i kudret ve hikmetini göstermek için, az birşeyden çok mahsult aldırır ve bir sahifede çok kitapları yazdırır ve birşeyle çok vazifeleri yaptırdığı gibi, beşer nevi ile de binler nevin vazifelerini gördürür. İşte o sırr-ı azmdendir ki, Cenb-ı Hak, insan nevini, binler nevileri sümbül verecek ve hayvntın sair binler nevileri kadar tabakat gösterecek bir fıtratta yaratmıştır. Sair hayvnat gibi kuvlarına, ltifelerine, duygularına had konulmamış; serbest bırakıp hadsiz makamatta gezecek istidat verdiğinden, bir nevi iken binler nevi hükmüne geçtiği içindir ki, arzın halifesi ve kinatın neticesi ve zhayatın sultanı hükmüne geçmiştir.

İşte, nev-i insanın tenevvüünün en mühim mayesi ve zembereği, müsabaka ile, hakik imanlı fazilettir. Fazileti kaldırmak, mahiyet-i beşeriyenin tebdiliyle, aklın söndürülmesiyle, kalbin öldürülmesiyle, ruhun mahvedilmesiyle olabilir. Evet, şu hürriyet perdesi altında müthiş bir istibdadı taşıyan şu asrın gaddar yüzüne çarpılmaya lyık iken ve halbuki o tokada müstehak olmayan gayet mühim bir ztın yanlış olarak yüzüne savrulan kmilne şu sözün,

Ne mümkün zulm ile, bdd ile imh-yı hürriyet?

çalış, idrki kaldır, muktedirsen demiyetten!

sözünün yerine, bu asrın yüzüne çarpmak için ben de derim:

Ne mümkün zulm ile, bdd ile imh-yı hakikat?

çalış, kalbi kaldır, muktedirsen demiyetten!

Veyahut,

Ne mümkün zulm ile, bdd ile imh-yı fazilet?

çalış, vicdanı kaldır, muktedirsen demiyetten!

Evet, imanlı fazilet, medar-ı tahakküm olmadığı gibi, sebeb-i istibdat da olamaz. Tahakküm ve tagallüb etmek faziletsizliktir. Ve bilhassa ehl-i faziletin en mühim meşrebi, acz ve fakr ve tevazu ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye karışmak tarzındadır. Lillhilhamd, bu meşrep üstünde hayatımız gitmiş ve gidiyor.

Ben kendimde fazilet var diye fahir suretinde dv etmiyorum. Fakat nimet-i İlhiyeyi tahdis suretinde şükretmek niyetiyle diyorum ki:

Cenb-ı Hak, fazl ve keremiyle, ulm-u imaniye ve Kurniyeye çalışmak ve fehmetmek faziletini ihsan etmiştir. Bu ihsan-ı İlhyi bütün hayatımda, lillhilhamd, tevfik-i İlh ile şu millet-i İslmiyenin menfaatine, saadetine sarf ederek, hiçbir vakit vasıta-i tahakküm ve tagallüb olmadığı gibi, ekser ehl-i gafletçe matlup olan teveccüh-ü ns ve hüsn-ü kabul-ü halk dahi, mühim bir sırra binaen benim menfrumdur, onlardan kaçıyorum. Yirmi sene eski hayatımı zayi ettiği için onları kendime muzır görüyorum. Fakat Risale-i Nuru beğenmelerine bir emre biliyorum, onları küstürmüyorum.

İşte, ey ehl-i dünya! Dünyanıza hiç karışmadığım ve prensiplerinizle hiçbir cihet-i temasım bulunmadığı ve dokuz sene esaretteki bu hayatımın şehadetiyle yeniden dünyaya karışmaya hiçbir niyet ve arzum yokken, bana eski bir mütegallip ve daima fırsatı bekleyen ve fikr-i istibdat ve tahakkümü taşıyan bir adam gibi yapılan bunca tarassut ve tazyikiniz hangi kanun iledir? Dünyada hiçbir hükmet böyle fevkalkanun ve hiçbir ferdin tasvibine mazhar olmayan bir muameleye müsaade etmediği halde, bana karşı yapılan bu kadar bed muamelelere, yalnız değil benim küsmem, belki eğer bilse nev-i beşer küser, belki kinat küsüyor.

Devam edecek