Barla Hayatı - “Risale-i Nur'un telifi ve neşri” Devamıdır
Eklenme: 8/6/2024 12:00:00 AM

(Yirmi Sekizinci Mektuptan)

Yedinci Meselenin Htimesidir

Sekiz inyet-i İlhiye suretinde gelen işrt-ı gaybiyeye dair gelen veya gelmek ihtimali olan evhmı izale etmek ve bir sırr-ı azm-i inyeti beyan etmeye dairdir. Şu Htime Dört Nüktedir.

BİRİNCİ NÜKTE

Yirmi Sekizinci Mektubun Yedinci Meselesinde yedi-sekiz küll ve mnev inyt-ı İlhiyeden hissettiğimiz bir işaret-i gaybiyeyi, Sekizinci İnyet namıyla, tevafukat tabiri altındaki nakışta o işrtın cilvesini gördüğümüzü iddia etmiştik. Ve iddia ediyoruz ki, bu yedi-sekiz küll inyatlar o derece kuvvetli ve katdirler ki, herbirisi tek başıyla o işrt-ı gaybiyeyi ispat eder. Farz-ı muhal olarak, bir kısmı zaif görülse, hatt inkr edilse, o işrt-ı gaybiyenin katiyetine halel vermez. O sekiz inytı inkr edemeyen, o işrtı inkr edemez. Fakat tabakat-ı ns muhtelif olduğu, hem kesretli tabaka olan tabaka-i avm, gözüne daha ziyade itimad ettiği için, o sekiz inytın içinde en kuvvetlisi değil, belki en zhirsi tevafukat olduğundançendan ötekiler daha kuvvetli, fakat bu daha umum olduğu içinona gelen evhmı def etmek maksadıyla, bir muvazene nevinden, bir hakikati beyan etmeye mecbur kaldım. Şöyle ki:

O zhir inyet hakkında demiştik: Yazdığımız risalelerde, Kurn kelimesi ve Resul-i Ekrem aleyhissaltü vesselm kelimesinde öyle bir derece tevafukat görünüyor; hiçbir şüphe bırakmıyor ki, bir kast ile tanzim edilip muvazi bir vaziyet verilir. Kast ve irade ise bizlerin olmadığına delilimiz, üç dört sene sonra muttali olduğumuzdur. Öyle ise, bu kast ve irade, bir inyet eseri olarak gaybdir. Sırf icz-ı Kurn ve icz-ı Ahmediyeyi teyid suretinde ve iki kelimede tevafuk suretinde o garib vaziyet verilmiştir. Bu iki kelimenin mübarekiyeti, mucizt-ı Kurn ve icz-ı Ahmediyeye bir htem-i tasdik olmakla beraber, sair misil kelimeleri dahi, ekseriyet-i azme ile tevafuka mazhar etmişler. Fakat onlar birer sahifeye mahsus; şu iki kelime, bir iki risalenin umumunda ve ekser risalelerde görünüyor. Fakat mükerrer demişiz: Bu tevafukun aslı, sair kitaplarda da çok bulunabilir; amma kast ve irade-i liyeyi gösterecek bu derece garbette değildir.

Şimdi, bu dvmızı çürütmek kbil olmadığı halde, zhir nazarlarda çürümüş gibi görmekte bir iki cihet olabilir:

Birisi: Sizler düşünüp böyle bir tevafuku rast getirmişsiniz, diyebilirler. Böyle birşey yapmak kast ile olsa, rahat ve kolay birşeydir.

Buna karşı deriz ki: Bir dvda iki şahid-i sadık kfidir. Bu dvmızdaki kast ve irademiz taallk etmeyerek, üç dört sene sonra muttali olduğumuza yüz şahid-i sadık bulunabilir.

Bu münasebetle bir nokta söyleyeceğim: Bu keramet-i icziye, Kurn-ı Hakm belğat cihetinde derece-i iczda olduğu nevinden değildir. çünkü, icz-ı Kurnda, kudret-i beşer o yolda giderek o dereceye yetişemiyor. Şu keramet-i icziye ise, kudret-i beşerle olamıyor; kudret o işe karışamıyor.

ÜçÜNCÜ NÜKTE

İşaret-i hssa, işaret-i mme münasebetiyle bir sırr-ı dakik-i Rububiyet ve Rahmniyete işaret edeceğiz. Bir kardeşimin güzel bir sözü var. O sözü bu meseleye mevzu edeceğim. Sözü de şudur ki:

Birgün güzel bir tevafukatı ona gösterdim. Dedi:

Güzel! Zaten her hakikat güzeldir. Fakat bu Sözlerdeki tevafukat ve muvaffakiyet daha güzeldir.

Ben de dedim: Evet, herşey ya hakikaten güzeldir, ya bizzat güzeldir, veya neticeleri itibarıyla güzeldir. Ve bu güzellik, rububiyet-i mmeye ve şümul-ü rahmete ve tecell-i mmeye bakar. Dediğin gibi, bu muvaffakiyetteki işaret-i gaybiye daha güzeldir. çünkü bu rahmet-i hssaya ve rububiyet-i hssaya ve tecell-i hssaya bakar bir surettedir.

Bunu bir temsille fehme takrib edeceğiz. Şöyle ki:

Bir padişahın umum saltanatı ve kanunuyla, merhamet-i şahanesi umum efrad-ı millete teşmil edilebilir. Her fert, doğrudan doğruya o padişahın ltfuna, saltanatına mazhardır. O suret-i umumiyede, efradın çok münasebt-ı hususiyesi vardır.

İkinci cihet, padişahın ihsnt-ı hususiyesidir ve evmir-i hassasıdır ki, umum kanunun fevkinde, bir ferde ihsan eder, iltifat eder, emir verir.

İşte bu temsil gibi, Zt-ı Vcibül-Vücud ve Hlık-ı Hakm ve Rahmin umum rububiyet ve şümul-ü rahmeti noktasında herşey hissedardır. Herşeyin hissesine isabet eden cihette, husus onunla münasebettardır. Hem kudret ve irade ve ilm-i muhtiyle herşeye tasarrufatı, herşeyin en cüz işlerine müdahalesi, rububiyeti vardır. Herşey, her şeninde Ona muhtaçtır; Onun ilim ve hikmetiyle işleri görülür, tanzim edilir. Ne tabiatın haddi var ki, o daire-i tasarruf-u rububiyetinde saklansın ve tesir sahibi olup müdahale etsin; ve ne de tesadüfün hakkı var ki, o hassas mizan-ı hikmet dairesindeki işlerine karışsın. Risalelerde, yirmi yerde kat hüccetlerle tesadüfü ve tabiatı nefyetmişiz ve Kurn kılıncıyla idam etmişiz, müdahalelerini muhal göstermişiz. Fakat, rububiyet-i mmedeki daire-i esbab-ı zhiriyede, ehl-i gafletin nazarında hikmeti ve sebebi bilinmeyen işlerde, tesadüf namını vermişler. Ve hikmetleri ihata edilmeyen bazı efl-i İlhiyenin kanunlarını, tabiat perdesi altında gizlenmiş, görememişler, tabiata müracaat etmişler.

İkincisi, husus rububiyetidir ve has iltifat ve imdad-ı Rahmnsidir ki, umum kanunların tazyikatı altında tahammül edemeyen fertlerin imdadına, Rahmnür-Rahm isimleri imdada yetişirler, husus bir surette muavenet ederler, o tazyikattan kurtarırlar. Onun için, her zhayat, hususan insan, her anda Ondan istimdat eder ve medet alabilir. İşte bu husus rububiyetindeki ihsntı, ehl-i gaflete karşı da tesadüf altına gizlenmez ve tabiata havale edilmez.

İşte bu sırra binaendir ki, icz-ı Kurn ve icz-ı Ahmediyedeki işrt-ı gaybiyeyi, husus bir işaret telkki ve itikad etmişiz. Ve bir imdad-ı husus ve muannidlere karşı kendini gösterecek bir inyet-i hssa olduğunu yakn ettik ve sırf lillh için iln ettik. Kusur etmişsek Allah affetsin. min.

Devam edecek