Evet, o dallet ve zındıkanın en azgın devirlerinde Bediüzzaman Said Nurs, daim nezaret ve tarassut altında ve böyle müthiş ve pek çok ağır şerait içerisinde idi. Nemrutların, Firavunların, Şeddadların ve Yezidlerin yapamadığı zulümlerin envı Bediüzzamana yapılıyordu. Ve yirmi beş sene böyle devam etti. O zaman lem-i İslm, maddeten fakirdi ve müstevlilerin esaretinde bulunuyordu. Bütün gizli fesat ve dinsizlik komiteleri, hem Türkiyede, hem lem-i İslmda müthiş faaliyetler yapıyor ve taraftarları onları destekliyor ve hepsi de İslmiyet aleyhinde ittifak ediyorlardı.
İşte, Risale-i Nur, Asr-ı Saadette, İslmın cihanı fetih anahtarları hükmünde olan Bedir, Uhud muharebelerinin ehemmiyeti nevinden bir kıymeti ihtiva eden bir zamanın mahsulüdür ki, vesile olduğu hizmet-i imaniye ve ifasında bulunduğu mnev cihad-ı diniye, tarihte Asr-ı Saadetten maada hiçbir zamanda görülmemiş bir azamettedir. Eli kolu bağlı hükmünde olan Bediüzzaman Said Nurs, öyle dehşetli bir esarette, nefiy ve inzivada telif ve neşrettiği yüz otuz parça Risale-i Nur eserleriyle, beliğ bir hatip olarak Anadolu mescidinde ve lem-i İslm cmiinde konuşuyor, ehl-i İslma Kurndan aldığı dersini tekrar ediyor. Güya Bediüzzaman Said Nurs, on dördüncü asr-ı Muhammednin ve yirminci asr-ı Mildnin minaresinin tepesinde durup, muasırları olan ehl-i İslm ve insaniyete bağırıyor ve bu asrın arkasında dizilmiş ve müstakbel sıralarında saf tutmuş olan nesl-i ti ile bir mürşid-i zam, bir müceddid-i ekber olarak konuşuyor.
Risale-i Nurun telifi ve neşri
Bediüzzaman Said Nurs Hazretleri öyle müşkül ve ağır vaziyetler altında Risale-i Nur Külliyatını telif ediyor ki, tarihte hiçbir ilim adamının karşılaşmadığı zorluklara mruz kalıyor. Fakat, sönmeyen bir azim, irade ve hizmet aşkına malik olduğu için, yılmadan, yıpranmadan, usanıp bıkmadan, bütün kuvvetini sarf ederek emsalsiz bir sabır ve tahammül ve feragat-ı nefis ile, bu millet ve memleketi komünizm ejderinden, mason ftından, dinsizlikten muhafaza edecekeden ve etmekte olanve lem-i İslmı ve beşeriyeti tenvir ve irşadda büyük bir rehber olan bu harikulde Risale-i Nur eserlerini meydana getiriyor.
Yüz otuz parça olan Risale-i Nur Külliyatının telifi, yirmi üç senede hitama eriyor. Nur Risaleleri, şiddetli ihtiyaç zamanında telif edildiğinden, her yazılan risale, gayet şifalı bir tiryak ve ilç hükmünü taşıyor ve öyle de tesir edip pek çok kimselerin mnev hastalıklarını tedavi ediyor. Risale-i Nuru okuyan herbir kimse, güya o risale kendisi için yazılmış gibi bir hlet-i ruhiye içinde kalarak, büyük bir iştiyak ve şiddetli bir ihtiyaç hissederek mütala ediyor. Nihayet öyle eserler vücuda geliyor ki, bu asır ve gelecek asırların bütün insanlarının iman, İslm, fikr, ruh, kalb, akl ihtiyaçlarına tam cevap verecek ve kfi gelecek Kurn hakikatler ihsan ediliyor.
Risale-i Nur, Kurn-ı Hakmin hakik bir tefsiridir. yetler, sırasıyla değil; devrin ihtiyacına cevap veren iman hakikatleri mübeyyin yetler tefsir edilmiştir.
Tefsir iki kısımdır. Biri, yetin ibaresini ve lfzını tefsir eder; biri de, yetin mn ve hakikatlerini izah ile ispat eder. Risale-i Nur, bu ikinci kısım tefsirlerin en kuvvetlisi ve en kıymettarı ve en parlağı ve en mükemmeli olduğu, ehl-i tahkik ve tetkikten binlercesinin şehadetiyle ve tasdikiyle sabittir.
Risale-i Nurun telifi ve neşriyatı, şimdiye kadar misli görülmemiş bir tarzdadır. Bediüzzaman Said Nurs, kendi eliyle risaleleri yazıp teksir edecek derecede bir yazıya malik değildir, yarım ümmdir. Bunun için ktiplere süratle söyler ve süratle yazılır. Günde bir-iki saat telifatla meşgul olarak on, on iki ve bir-iki saatte yazılan harika eserler vardır.
Üstad Bediüzzamanın telif ettiği risaleleri, talebeler, elden ele ulaştırmak suretiyle müteaddit nüshalar yazarlar, yazılan nüshaları müellifine getirirler. Müellif, müstensihlerin yanlışlarını düzeltir. Bu tashihatı yaparken, eserin aslı ile karşılaştırmadan kontrol eder. Şimdi de yirmi beş otuz sene evvel telif ettiği bir eseri tashih ederken aslına bakmaz.
Yazılan risaleleri, etraf köylerden ve kazalardan gelenler, büyük bir merak ve iştiyakla alıp gidiyorlar ve el yazısıyla neşrediyorlardı.
Üstad Bediüzzaman, Kurndan başka hiçbir kitaba müracaat etmeden ve telifat zamanında yanında hiçbir kitap bulunmadan Nur Risalelerini telif etmiştir.
Merhum Mehmed Akifin,
Doğrudan doğruya Kurndan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslmı
beytiyle ifade ettiği idealini tahakkuk ettirmek, Bediüzzamana müyesser olmuştur.
Risale-i Nurun neşir keyfiyeti de tarihte hiçbir eserde görülmemiştir. Şöyle ki:
Kurn hattını muhafaza etmek hizmetiyle de muvazzaf olan Risale-i Nurun, muhakkak Kurn yazısıyla neşredilmesi lzımdı. Eski yazı yasak edilmiş ve matbaaları kaldırılmıştı. Bediüzzamanın parası, serveti yoktu; fakirdi, dünya metıyla alkası yoktu. Risaleleri elle yazarak çoğaltanlar da, ancak zarur ihtiyaçlarını temin ediyorlardı. Risale-i Nuru yazanlar karakollara götürülüyor, işkence ve eziyetler yapılıyor, hapislere atılıyordu. Bediüzzaman aleyhinde hükmet eliyle yaptırılan propaganda ve tazyiklerle her tarafa dehşetler saçılıyor; ahali, Hazret-i Üstada yaklaşmaya, ondan din, iman dersi almaya cesareti kalmayacak derecede evhamlandırılıyordu. Vaktiyle de, din adamlarının, hakikatperestlerin, sırf dindar oldukları için darağaçlarında can vermeleri, bir korku ve yılgınlık havası meydana getirmişti. Hüküm sürmekte olan eşedd-i zulüm ve istibdad-ı mutlak içinde, ehl-i diyanet sükt-u mutlaka mahkm edilmişti. Ne dinin hakikatlerinden bahseden hakik bir risale neşrettiriliyor ve ne de o hakikatler millete ders verdiriliyordu. Bu suretle İslmiyet, ruhsuz bir ceset haline getirilmeye çalışılıyor; din-i İslmın mahiyeti ve esaslarını ders vermek, katiyen men ediliyordu.
Devam edecek