Denizli Hayatı Devamıdır-16
Eklenme: 11/4/2024 12:00:00 AM

İşte bu kat hakikate binaen, binler feylesofların muhalif fikirleri, böyle iman meselelerde birtek muhbir-i sdıka karşı hiçbir şüphe, hatt vesvese vermemek lzım iken, yüz yirmi bin ispat edici ehl-i ihtisas ve muhbir-i sdıkın ve hadsiz ve nihayetsiz müsbit ve mütehassıs ehl-i hakikat ve ashab-ı tahkikin ittifak ettikleri erkn-ı imaniyede, aklı gözüne inmiş, kalbsiz, mneviyattan uzaklaşmış, körleşmiş birkaç feylesofun inkrlarıyla şüpheye düşmenin ne kadar ahmaklık ve divanelik olduğunu kıyas ediniz.

Hem madem, gözümüzle gündüz gibi, hem nefsimizde, hem etrafımızda bir rahmet-i mme ve bir hikmet-i şmile ve bir inayet-i daime müşahede ediyoruz ve dehşetli bir saltanat-ı rububiyet ve dikkatli bir adalet-i liye ve izzetli icraat-ı celliyenin srını ve cilvelerini görüyoruz. Hatt bir ağacın meyveleri ve çiçekleri sayısınca o ağaca hikmetler takan bir hikmet ve herbir insanın cihazatı ve hissiytı ve kuvveleri adedince ihsanları, inmları ona bağlamış bir rahmet ve Kavm-i Nuh ve Hd ve Salih aleyhimüsselm ve Kavm-i d ve Semd ve Firavun gibi si milletlere tokat vuran ve en küçük bir zhayatın hakkını muhafaza eden izzetli ve inayetli bir adalet ve

Yine Onun yetlerindendir ki, gök ve yer Onun emriyle ayakta durur. Sonra O sizi bir emirle çağırdığında derhal kabirlerinizden çıkarsınız yeti, azametli bir cz ile der:

Nasıl ki iki kışlada yatan ve duran mut askerler, bir kumandanın çağırmasıyla silh başına ve vazife başına boru sesiyle gelmeleri gibi, aynen öyle de, bu iki kışlanın misalinde ve emre itaatinde koca semvt ve küre-i arz Sultan-ı Ezelnin askerlerine iki mut kışla gibi, ne vakit Hazret-i İsrafil aleyhisselmın borusuyla o kışlalarda ölümle yatanlar çağrılsa, derhal ceset libaslarını giyip dışarı fırlamalarını ispat edip gösteren, her baharda arz kışlası içindekiler, melek-i radın borusuyla aynı vaziyeti göstermesiyle nihayetsiz azameti anlaşılan bir saltanat-ı rububiyet; elbette ve elbette ve herhalde ve hiç şüphe getirmez kiOnuncu Sözde ispatına binaeno rahmet ve hikmet ve inayet ve adalet ve saltanat-ı sermediyenin gayet kat istedikleri dr-ı hiret ve daire-i haşir ve neşrin açılmamasıyla o nihayetsiz ceml-i rahmet nihayetsiz bir çirkin merhametsizliğe inkılp etmesi ve o hadsiz keml-i hikmet, hadsiz kusurlu abesiyete ve faidesiz israfata dönmesi ve o gayet şirin inayet, gayet acı ihanetlere değişmesi ve o gayet mizanlı ve hakkaniyetli adalet, gayet şiddetli zulümlere kalb olması ve o gayet derecede haşmetli ve kuvvetli saltanat-ı sermediye sukut etmesi ve haşrin gelmemesiyle bütün haşmeti kaybolması ve kemlt-ı rububiyeti acz ve kusur ile lekedar olması, hiçbir cihet-i imknı yok, hiçbir akıl ihtimal vermez, yüz muhal içinde birden bulunur, dire-i imkn haricinde btıl ve mümtenidir.

çünkü nzenin ve nazdar beslediği ve akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve hirette bek-i daimye iştiyak hissini verdiği halde onu ebed idam etmek, ne kadar gadirli bir merhametsizlik; ve onun yalnız dimağına yüzer hikmetler ve faideler taktığı halde onu dirilmemek üzere bütün cihazatını ve binler faideleri bulunan istidadtını kıbetsiz bir ölümle faidesiz, neticesiz, hikmetsiz bütün bütün israf etmek, ne derece hilf-ı hikmet ve binler vaid ve ahidlerini yerine getirmemeklehşaczini ve cehlini göstermek, ne kadar o haşmet-i saltanata ve o keml-i rububiyete zıttır, her zşuur anlar. Bunlara kıyasen, inayet ve adleti tatbik eyle...

İşte, Hlıkımızdan sorduğumuz hirete dair sualimize Rahmn, Hakm, Adl, Kerm, Hkim isimleri mezkr hakikatle cevap veriyorlar; şeksiz, şüphesiz, güneş gibi hireti ispat ediyorlar.

Hem madem biz gözümüzle görüyoruz, öyle ihtalı ve azametli bir hafziyet hükmeder ki, zhayat herşeyin ve her hadisenin çok sretlerini ve gördüğü fıtr vazifesinin defterini ve esm-i İlhiyeye karşı lisan-ı hal ile tesbihatına dair sahife-i amlini misl levhalarda ve çekirdeklerinde ve tohumcuklarında ve Levh-i Mahfuzun nümunecikleri olan kuv-yı hafızalarında ve bilhassa insanın dimağındaki pek büyük ve pek küçük kütüphanesi olan kuvve-i hafızasında ve sair madd ve mnev iniks yinelerinde kaydeder, yazdırır, zaptederek muhafaza altına alır. Sonra, mevsimi geldikçe bütün o mnev yazıları madd bir tarzda da gözümüze gösterip milyonlarla misller ve deliller ve nümuneler kuvvetiyle yetindeki en acip bir hakikat-ı haşriyeyi, kudretin bir çiçeği olan her bahar, kendi çiçek-i ekberinde milyarlar dil ile kinata iln eder. Ve başta nev-i insan olarak ve bütün zhayatlar ve bütün eşya, fenaya düşmek ve ademe sukut etmek ve hiçlikte mahvolmak ve başta nev-i beşer olarak zhayatlar idam edilmek için yaratılmamışlar. Belki bekya terakki ile ve devama tasaffi ile ve sermed vazifeye istidadıyla girmek için halk olunduklarını gayet kuvvetli ispat eder.

Evet, her baharda müşahede ediyoruz ki, güz mevsimi kıyametinde vefat eden hadsiz nebatat, bahar haşrinde herbir ağaç, herbir kök, herbir çekirdek, her bir tohum yetini okuyup bir mnsını, bir ferdini kendi diliyle, geçmiş senelerde gördüğü vazifenin misalleriyle tefsir ederek o azametli hafziyete şehadet eder O Evveldir; başlangıcı olmadığı gibi, bütün varlıkların başlangıcı da Onun ilim ve kudretine bağlıdır. O hirdir; sonu olmadığı gibi bütün varlıkların neticesi Ona bakar ve dönüşü Onadır. O Zhirdir; varlık ve birliğinin delilleri herşeyde ap açık görünür ve bütün varlıklar dış görünüşleri ve sanatlı yapılışlarıyla Onun kudret ve sanatına şhitlik eder. O Btındır; herşeyin hakikatine vkıftır ve herşeyin içyüzü Onun kudret ve hikmetine şhitlik eder yetindeki dört muazzam hakikatleri herşeyde gösterip hafziyeti zami derecede ve haşri bahar kolaylığında ve katiyetinde bizlere ders verir.

Evet, bu dört ismin cilveleri en cüzden en küllye kadar cereyan ederler. Mesel, nasıl ki bu ağacın menşei olan bir çekirdek Evvel: her şeyin aslını ve başlangıcını ezel ilmiyle tespit eden ve Kendisinden önce hiçbir şey var olmayan Allah ismine mazhariyetle o ağacın gayet mükemmel programını ve icadının noksansız cihazatını ve teşekkülünün bütün şeraitini cmi bir kutucuktur ki, hafziyetin azametini ispat eder.

hir: her şeyin sonunu ezel ilmiyle belirleyen ve sonu gelen varlıkların neslini tohum ve çekirdeklerde tanzim eden ve her şeyden sonra yalnız Kendisi bk kalan Allah ismine mazhar olan meyvesi ise, çekirdekleriyle o ağacın işlediği bütün fıtr vazifelerinin fihristesini ve amellerinin listesini ve hayat-ı saniyesinin düsturlarını ihtiva eden bir sandukçuktur ki, zam derecede hafziyete şehadet eder.

Zhir: her şeyin dış yüzlerini çeşitli cihaz ve ince nakışlarla süsleyerek mükemmel ve güzel yaratan ve her şeyde varlık ve birliğinin işaretleri açıkça görünen Allah ismine mazhar olan o ağacın suret-i cismniyesi ise, öyle tenasüplü ve sanatlı ve süslü bir hulle, bir libas ve ayrı ayrı nakışlar ve zynetler ve yaldızlı nişanlar ile tezyin edilmiş, güya yetmiş renkli bir hri elbisesidir ki, hafziyet içinde azamet-i kudret ve keml-i hikmet ve ceml-i rahmeti gözlere gösterir.

Said Nurs