Denizli Hayatı Devamıdır-2
Eklenme: 10/18/2024 12:00:00 AM

Zaman-ı Saadetten şimdiye kadar cri bir det-i İslmiyeye ittibaen Risale-i Nurun husus menbaları olan yüzer yt-ı meşhureyi büyük bir Enm gibi Hizb-i Kurn yaptığımızı, Dinde tahrifat yapıyor diye muaheze etmişler.

Hem bir sene cezasını çektiğim ve mahrem tutulan ve zabıtnamede kaydedildiği gibi odun yığınları altından çıkarılan Tesettür Risalesi ile bu sene yazılmış ve neşredilmiş gibi, bizi ittiham etmek ister. Hem Ankarada hükümetin riyasetinde bulunan birisine (Mustafa Kemale) söylediğim itirazlara ve ağır sözlere mukabele etmeyip sükt eden ve o öldükten sonra, onun yanlışını gösteren bir hakikat-i hadsiyeyi beyandaki fıtr ve lüzumlu ve küll ve mahrem tenkitlerim, medar-ı mesuliyet yapılmış. Ölmüş, alkası kesilmiş bir şahsın hatırı nerede; hükümetin ve milletin bir hatırası ve Cenb-ı Hakkın bir tecell-i hkimiyeti olan adaletleri, kanunları nerede?

Hem biz hükümet-i cumhuriye esaslarından en ziyade kendimize medar-ı istinat ve onun ile kendimizi müdafaa ettiğimiz hürriyet-i vicdan esası, bizim aleyhimizde medar-ı mesuliyet tutulmuş. Güya biz hürriyet-i vicdan esasına muarız gidiyoruz!

Hem medeniyetin seyyiatını ve kusurlarını tenkit etmesinden, hatır ve haylime gelmeyen bir şeyi zabıtnamelerde isnat ediyor: Güya ben radyo, tayyare ve şimendiferin kullanılmasını kabul etmiyorum diye, terakkiyat-ı hzıra aleyhinde bulunduğumla mesul ediyor!

İşte bu nümunelere kıyasen, ne kadar hilf-ı adlet bir muamele olduğunu, inşallah, insaflı ve adaletli olan Denizli Müddeiumumsi ve Mahkemesi göstererek, o zabıtnamelerin evhamlarına ehemmiyet vermeyecekler.

Hem en acbi budur ki: Başka mahkemenin müdde-i umumsi benden sordu: Mahrem Beşinci Şuda demişsin: Ordu dizginini o dehşetli şahsın elinden kurtaracak. Muradın, orduyu hükümete karşı itaatsizliğe sevk etmektir. Ben de dedim: Maksadım, o kumandan ya ölecek veya tebdil edilecek, ordu onun tahakkümünden kurtulacak demektir. Acaba, hem gayet mahrem, sekiz senede yalnız iki defa elime geçen ve aynı zamanda kaybedilen, hem hirzamana ait bir hadsin mnsını küll bir surette beyan eden, hem aslı eskiden telif edilen bir risale, hem birtek nefer görmediği halde nasıl sebeb-i ittiham olur? Maatteessüf, o insafsızların o acip ittihamı iddianameye girmiş.

Hem en garibi şudur ki: Bir yerde demişim: Cenb-ı Hakkın büyük nimetleri olan tayyare, şimendifer ve radyoya, büyük şükürle mukabele lzımken, beşer şükür etmedi, tayyarelerle başlarına bomba yağdı. Ve radyo öyle büyük bir nimet-i İlhiyedir ki, ona mukbil şükür ise, o radyo milyonlar dilli bir küll hfız-ı Kurn olup, bütün zemin yüzündeki insanlara Kurnı dinlettirsin.1 Ve Yirminci Sözde Kurnın medeniyet harikalarından gayb haber verdiğini beyan ederken, bir yetin işareti olarak, kfirler şimendiferle lem-i İslmı mağlp ederler demişim. İslmı bu harikalara teşvik ettiğim halde, bir sebeb-i ittiham olarak, Şimendifer ve tayyare ve radyo gibi terakkiyat-ı hzıra aleyhinde diye, iddianamenin hirinde, beni evvelki müdde-i umumnin garazlarına binaen ittiham eder.

Hem hiçbir münasebeti olmadığı halde, bir adam Risale-i Nurun ikinci bir ismi olan Risaletün-Nur tbirinden, Kurnın nurundan bir risalettir, bir ilhamdır demiş. İddianamede başka yerin verdikleri yanlış mn ile, güya Risale-i Nur bir resuldür diye benim için bir sebeb-i ittiham tutulmuş.

Hem müdafaatımda yirmi yerde kat bir surette hüccetlerle ispat etmişiz ki, bütün dünyaya karşı da olsa din ve Kurn ve Risale-i Nuru let edemeyiz ve edilmez ve biz onların bir hakikatini dünya saltanatına değiştirmeyiz ve bilfiil öyleyiz. Bu dvnın emareleri yirmi senede binlerdir. Madem böyledir; ben ve biz bütün kuvvetimizle deriz: Allah bize yeter; O ne güzel vekildir

Said Nurs

* * *

İddianameye karşı itiraznamenin tetimmesidir

Bu itirazda muhatabım Denizli Mahkemesi ve müddeiumumsi değil, belki başta Isparta ve İnebolu müddeiumumleri olarak, yanlış ve nkıs zabıtnameleriyle buradaki acip iddianmeyi aleyhimize verdiren garazkr ve vehham memurlardır.

Evvel: Asl u faslı olmayan ve hatırıma gelmeyen bir siyas cemiyet namını msum ve siyasetle hiç alkaları olmayan Risale-i Nur talebelerine takıp ve o daire içine giren ve iman ve hiretinden başka hiç bir maksatları bulunmayan bçareleri, o cemiyetin nşiri, ya faal bir rüknü veya mensubu veya Risale-i Nuru okumuş veya okutmuş veya yazmış diye suçlu sayıp mahkemeye vermek ne kadar adaletin mahiyetinden uzak olduğunun kat bir hücceti şudur ki:

Kurn aleyhinde yazılan, Doktor Duzinin ve sair zındıkların o muzır eserlerini okuyanlara, hürriyet-i fikir ve hürriyet-i ilmiye düsturuyla bir suç sayılmadığı halde, hakikat-i Kurniyeyi ve imaniyeyi öğrenmeye gayet muhtaç ve müştak olanlara güneş gibi bildiren Risale-i Nuru okumak ve yazmak bir suç sayılmış. Ve hem, yüz risale içinde yanlış mn verilmemek için mahrem tuttuğumuz ve neşrine izin vermediğimiz iki üç risalede yalnız birkaç cümlelerini bahane gösterip itham etmiş. Halbuki, o risaleleribiri müstesnaEskişehir Mahkemesi tetkik etmiş, icabına bakmış; ve müstesna ise, hem istidamda ve hem itiraznamemde gayet kat cevap verildiği ve Elimizde nur var, siyaset topuzu yok diye Eskişehir Mahkemesinde yirmi vech ile kat ispat edildiği halde, o insafsız müddeler, üç mahrem ve neşrolunmayan risalelerin üç dört cümlelerini bütün Risale-i Nura teşmil eder gibi, Risale-i Nuru okuyan ve yazanı suçlu ve beni de hükmetle mübareze eder diye ittiham etmişler.

Devam edecek