Reis Beyefendi,
Ankara makamatına ve Reis-i cumhura istida suretinde gönderdiğim müdafaanamemi ve Başvekletin de bunu ehemmiyetle kabul ettiklerini gösteren cevab mektubunu rabten sunuyorum, takdim ederim. Makam-ı iddianın aleyhimizde beyan ettiği asılsız, ittihamkrne evhamın kat cevapları bu müdafaatımda vardır. Sair yerlerin garazkrne ve sath zabıtnamelerine bina edilen buranın ehl-i vukuf raporunda hilf-ı vki ve mantıksız çok sözler vardır ki, onlara karşı da bu itiraznamem takdim edilmişti.
Ezcümle: Size evvelce arz ettiğim gibi, Eskişehir Mahkemesine, 163üncü madde ile beni mahkm etmek istedikleri zaman demiştim: Hükmet-i Cumhuriyenin iki yüz mebusu içinde aynı rakam 163 mebusun imzalarıyla Vandaki drülfünunuma (medreseme) yüz elli bin banknot tahsisat kabul etmeleri ve onunla hükmet-i cumhuriyenin bana karşı teveccühü, bu 163üncü maddeyi hakkımda hükümden iskat ediyor dediğim halde, o ehl-i vukuf, 163 mebus Said aleyhinde takibat yapmışlar diye tahrif etmiş! İşte makam-ı iddia da, bu ehl-i vukufun böyle bütün bütün asılsız ittihamlarına binaen bizi mesul tutuyor. Halbuki, meclisinizin kararıyla, en yüksek heyet-i ilmiye ve fenniyenin tetkikine ve tahkikine havale edilen Risale-i Nurun bütün eczaları tetkikten sonra, bilittifak, hakkımızda: Saidin ve Risale-i Nur şakirtlerinin yazılarında dini, mukaddesatı let edip devletin emniyetini ihlle teşvik veya bir cemiyet kurmak ve hükmete karşı bir su-i maksadı bulunmak kasdında olduğunu gösterir bir sarahat ve emare olmadığını ve Saidin şakirtleri, muhaberelerinde hükmete karşı kötü bir kasıt beslemek, bir cemiyet kurmak veya tarkat gütmek fikriyle hareket etmedikleri anlaşılmaktadır diye müttefikan karar vermişler.
Hem ehl-i vukuf, Said Nursnin yüzde doksan risalesi, hem samim, hem hasb, hem ilim ve hakikat ve din esaslarından hiçbir cihetle ayrılmamışlar; bunlarda, dini let etmek veya cemiyet teşkil etmeye, emniyeti ihll hareketinin bulunmadığı sarihtir. Şakirtlerin birbiriyle ve Said Nurs ile muhabere mektupları da bu nevidendirler. Beş on mahrem ve şekvlı ve gayr-ı ilm olan risalelerden başka bütün risaleleri herbiri bir yetin tefsiri ve bir hads-i şerifin hakikati namına yazılmışlardır. Din, iman, Allah, peygamber, hiret akdelerini ve ibarelerini açıkça anlatmak için temsillerle yazılmış ve ilm görüşleri ve ihtiyarlara ve gençlere ahlk öğütler ve hayat tecrübesinden alınmış ibretli vakalar ve faideli menkıbeleri ihtiva eden, mevcudun yüzde doksanını teşkil eden risalelerdir. Hükmete ve idareye ve syişe ilişecek ciheti yoktur diye müttefikan karar vermişler.
İşte, makam-ı iddia, bu yüksek ehl-i vukufun raporuna bakmayarak, eski ve müşevveş ve nkıs rapora binaen acip tarzlarda bizi ittiham etmesinden, hakikaten fevkalhad müteessir bulunmaktayız. Bu insaflı mahkemenin müsellem insaflarına elbette yakıştırmayız. Hatttemsilde hata olmasınbir Bektaşiye Niçin namaz kılmıyorsun? demişler. O da Kurnda Namaza yaklaşmayın var demiş. Ona demişler: Bunun arkasını, yani Sarhoş ikeni de oku denildiğinde, Ben hafız değilim demiş olması kbilinden, Risale-i Nurun bir cümlesini tutup o cümleyi tdil ve neticeyi beyan eden hirini almayarak aleyhimizde verilmektedir. Takdim edeceğim müdafaanamemde, o iddianameye karşı mukayese edildiğinde bunun otuz kırk misali görülecektir. Bu nümunelerden ltif bir vakıayı beyan ediyorum:
Eskişehir Mahkemesinde makam-ı iddianın nasılsa bir sehiv neticesi, Risale-i Nurun iman derslerine Halkları ifsad ediyor gibi bir tbir ve sonradan o tbirden vazgeçtiği halde, Risale-i Nur şakirtlerinden Abdürrezzak nmında bir zt mahkemeden bir sene sonra demiş:
Hey bedbaht! Otuz üç yt-ı Kurniye işrtının takdirine mazhar ve İmam-ı Alinin (r.a.) üç kerametinin ihbar-ı gaybsiyle ve Gavs-ı zamın (k.s.) kuvvetli bir tarzda ihbarıyla kıymet-i diniyesi tahakkuk eden ve bu yirmi sene zarfında idareye hiçbir zararı dokunmayan ve hiç kimseye hiçbir zarar vermemesiyle beraber binler vatan evldını tenvir ve irşad eden ve imanlarını kuvvetlendiren ve ahlklarını düzelten Risale-i Nurun irşadlarına ifsad diyorsun. Allahtan korkmuyorsun, dilin kurusun! demiş.
Şimdi, bu şakirdin haklı olarak bu sözünü makam-ı iddia gördüğü halde, Said, etrafına fesat saçmış tabirini insafınıza ve vicdanınıza havale ediyorum.
Makam-ı iddia, Risale-i Nurun içtima derslerine ilişmek fikriyle, Dinin tahtı ve makamı, vicdandır; hükme, kanuna bağlanmaz. Eskiden bağlanmasıyla içtima keşmekeşler olmuştur dedi. Ben de derim ki:
Din yalnız iman değil; belki amel-i salih dahi dinin ikinci cüzüdür. Acaba katl, zina, sirkat, kumar, şarap gibi hayat-ı içtimaiyeyi zehirlendiren pek çok büyük günahları işleyenleri onlardan men etmek için, yalnız hapis korkusu ve hükmetin bir hafiyesinin görmesi tevehhümü kfi gelir mi? O halde, her hanede, belki herkesin yanında daima bir polis, bir hafiye bulunmak lzım gelir ki, serkeş nefisler kendilerini o pisliklerden çeksinler. İşte Risale-i Nur, amel-i salih noktasında, iman cnibinden, herkesin başında her vakit bir mnev yasakçıyı bulundurur. Cehennem hapsini ve gazab-ı İlhyi hatırına getirmekle fenalıktan kolayca kurtarır.
Hem, makam-ı iddia bir risalenin güzel ve fevkalde kerametkrne bir tevfukunun imza edilmesiyle bir cemiyet efradı diye mnasız bir emare beyan etmiş. Acaba esnafların ve hancıların defterlerinde bulunan bu nevi imzalara cemiyet ünvanı verilir mi? Eskişehirde aynı böyle bir vehim oldu. Cevap verdiğim ve Mucizat-ı Ahmediye Risalesini gösterdiğim zaman taaccüple karşıladılar. Eğer mbeynimizde dünyev bir cemiyet olsaydı, bu derece benim yüzümden zarar görenler, elbette keml-i nefretle benden kaçacak idiler. Demek, nasıl ben ve biz, İmam-ı Gazli ile irtibatımız var, kopmuyor; çünkü uhrevdir, dünyaya bakmıyor. Aynen öyle de, bu msum ve sf ve hlis dindarlar, benim gibi bir bçareye iman derslerinin hatırı için bir kuvvetli alka göstermişler. Ondan bu asılsız, mevhum bir cemiyet-i siyasiye vehmini vermiş. Son sözüm:
Bize Allah yeter. O ne güzel vekildir
Mevkuf, haps-i münferitte
Said Nurs