Denizli Hayatı Devamıdır-7
Eklenme: 10/24/2024 12:00:00 AM

Mühim bir suale hakikatli bir cevaptır

Büyük memurlardan bir kaç zt benden sordular ki: Mustafa Kemal sana üç yüz lira maaş verip, Kürdistana ve vilyt-ı Şarkiyeye, Şeyh Sins yerine viz-i umum yapmak teklifini neden kabul etmedin? Eğer kabul etseydin, ihtill yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını kurtarmaya sebep olurdun dediler.

Ben de onlara cevaben dedim ki: Yirmişer, otuzar senelik hayat-ı dünyeviyeyi o adamlar için kurtarmadığıma bedel, yüz binler vatandaşa, herbirisine milyonlar sene uhrev hayatı kazandırmaya vesile olan Risale-i Nur, o zyiatın yerine binler derece iş görmüş. Eğer o teklifi ben kabul etseydim, hiçbir şeye let olamayan ve tbi olmayan ve sırr-ı ihlsı taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi. Hatt ben, hapiste muhterem kardeşlerime demiştim: Eğer Ankaraya gönderilen Risale-i Nurun şiddetli tokatları için beni idama mahkm eden ztlar, Risale-i Nur ile imanlarını kurtarıp idam-ı ebedden necat bulsalar, siz şahit olunuz, ben onları da ruh u canımla hell ederim.

Beraetimizden sonra Denizlide beni tarassutla tciz edenlere ve büyük mirlerine ve polis müdürüyle müfettişlere dedim: Risale-i Nurun kbil-i inkr olmayan bir kerametidir ki, yirmi sene mazlumiyet hayatımda, yüzer risale ve mektuplarımda ve binler şakirtlerde hiçbir cereyan, hiçbir cemiyet ile ve dahil ve haric hiçbir komite ile hiçbir vesika, hiçbir alka, dokuz ay tetkikatta bulunmamasıdır. Hiçbir fikrin ve tedbirin haddi midir ki, bu hrika vaziyeti versin? Birtek adamın, birkaç senedeki mahrem esrarı meydana çıksa, elbette onu mesul ve mahcup edecek yirmi madde bulunacak. Madem hakikat budur; ya diyeceksiniz ki, Pek harika ve mağlp olmaz bir deha bu işi çeviriyor. Veya diyeceksiniz: Gayet inayetkrne bir hıfz-ı İlhdir. Elbette böyle bir deh ile mübareze etmek hatadır. Millete ve vatana büyük bir zarardır; ve böyle bir hıfz-ı İlh ve inyet-i Rabbniyeye karşı gelmek, firavunne bir temerrüddür.

Eğer deseniz: Seni serbest bıraksak ve tarassut ve nezaret etmesek derslerinle ve gizli esrarınla hayat-ı içtimaiyemizi bulandırabilirsin.

Ben de derim: Benim derslerim, bilistisna bütünü hükmetin ve adliyenin eline geçmiş; bir gün cezayı mcip bir madde bulunmamış. Kırk elli bin nüsha risale, o derslerden milletin ellerinde dikkat ve merakla gezdiği halde, menfaatten başka hiçbir zararı hiçbir kimseye olmadığı, hem eski mahkemenin, hem yeni mahkemenin mcib-i mesuliyet bir madde bulamamaları cihetiyle, yenisi ittifakla beraetimize ve eskisi, dünyaca bir büyüğün hatırı için yüz otuz risaleden beş on kelime bahane edip, yalnız kanaat-ı vicdaniye ile yüz yirmi mevkuf kardeşlerimden yalnız on beş adama altışar ay ceza verebilmesi kat bir hüccettir ki, bana ve Risale-i Nura ilişmeniz mnsız bir tevehhümle çirkin bir zulümdür. Hem daha yeni dersim yok ve bir sırrım gizli kalmadı ki nezaretle tdiline çalışsanız...

Ben şimdi hürriyetime çok muhtacım. Yirmi seneden beri lüzumsuz ve haksız ve faidesiz tarassutlar artık yeter! Benim sabrım tükendi. İhtiyarlık vaziyetinden, şimdiye kadar yapmadığım bedduayı yapmak ihtimali var. Mazlumun hı t Arşa kadar gider1 diye bir kuvvetli hakikattir.

Sonra o zalim, dünyaca büyük makamlarda bulunan bedbahtlar dediler: Sen, yirmi senedir birtek defa takkemizi başına koymadın. Eski ve yeni mahkemelerin huzurunda başını açmadın, eski kıyafetinle bulundun. Halbuki on yedi milyon bu kıyafete girdi.

Ben de dedim: On yedi milyon değil, belki yedi milyon da değil, belki rızasıyla ve kalben kabulüyle ancak yedi bin Avrupa-perest sarhoşların kıyafetlerine ruhsat-ı şeriye ve cebr-i kanun cihetiyle girmektense, azmet-i şeriye ve takv cihetiyle, yedi milyar ztların kıyafetlerine girmeyi tercih ederim. Benim gibi yirmi beş seneden beri hayat-ı içtimaiyeyi terkeden adama inat ediyor, bize muhaliftir denilmez. Haydi, inat dahi olsa, madem Mustafa Kemal o inadı kıramadı ve iki mahkeme kırmadı ve üç vilyetin hükmetleri onu bozmadı; siz neci oluyorsunuz ki, beyhude hem milletin, hem hükümetin zararına, o inadın kırılmasına çabalıyorsunuz? Haydi siyas muhalif de olsa, madem tasdikinizle yirmi senedir dünya ile alkasını kesen ve mnen yirmi seneden beri ölmüş bir adam, yeniden dirilip, faidesiz kendine çok zararlı olarak hayat-ı siyasiyeye girerek sizin ile uğraşmaz. Bu halde onun muhalefetinden tevehhüm etmek, divaneliktir. Divanelerle cidd konuşmak dahi bir divanelik olmasından, sizin gibilerle konuşmayı terk ediyorum. Ne yaparsanız minnet çekmem dediğim! onları hem kızdırdı, hem susturdu. Son sözüm:

Bize Allah yeter. O ne güzel vekildir.

Allah bana yeter. Ondan başka ibdete lyık hiçbir ilh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi sadece Odur

* * *

İslmiyet düşmanları, Bediüzzaman Said Nurs ve Nur talebelerini mahkemelere sevk ederken, ortalığa korkular ve tehditler yayarlar, resm makamlara bütün bütün uydurma malmatlar yazdırırlar, herkesi Bediüzzaman ve Risale-i Nurdan uzaklaştırmak için uğraşırlar, Nur talebelerinin aralarına fesad sokarak tesanüdlerini bozmak için entrikalar çevirirler.

Bediüzzaman Said Nurs, Nur talebelerinin menf propagandalara aldanmamaları ve hem de Nur talebelerinin, sevgili Üstadlarıyla görüşmek iştiyakı şiddetli olduğundan bu ruh ihtiyacı tatmin için, sair zamanlarda olduğu gibi, Denizli hapsinde de yazdığı mektuplardan bir kısmını buraya dercediyoruz. Hapishanelerde yazılan mektup ve eserleri Nur talebeleri gizlice Üstadlarından getirmeyi temin ederler. Zira Hazret-i Üstad, her hapishanede tecrid-i mutlak içinde bırakılmış ve başkalarıyla görüşmesi yasak edilmiştir.

Devam edecek