Emirdağ talebeleri, Üstadın Emirdağındaki hayatına dair diyorlar ki:
Üstad Emirdağında daim tarassut altında bulunuyordu. Açık havalarda gezmeye çıkardı. Üstadın, bahar ve yaz mevsimlerinde mutlaka kırlara çıkmak deti idi. Yalnız başına gider, birkaç saat kalır, sonra evine dönerdi. Kırlara çıktığı zaman, çok defa arkasından takip ettirilirdi. Bazan bekçiler, bazan jandarmalar takip ederdi. Hatt bir defa arkasından kurşun attırılmış, fakat isabet etmemiştir. Birgün bir resm memur, arkasından koşarak, Dışarı çıkmak yasak! Başına bere koyamazsın, sarık saramazsın! diye mütehakkimane ve mütecavizane ifadeler kullanmış, Üstad da geriye dönmüştür. Bu tarz muameleler çoktur.
Üstadın Emirdağdaki hizmeti ve meşgalesi, başka yerlerde olduğu gibi, yalnız bir vazifeye münhasır değildi. Gerek Lhikalardaki mektuplardan, gerek ziyaretine gelen dostların ve eski ilim arkadaşları ve talebelerinin ihbarından ve gerekse de kendine yakından alkadar olan talebe, komşu ve halkların müşahedatından anlaşılıyor ki, hakka müteveccih, hakikatten nebean eden müteaddit hizmetleri, vazifeleri vardı ve herbir günde de bu vazifelerini ifaya çalışırdı. Hakaik-i Kurniye nurları olan Sözler, Lemalar gibi eserlerini telif, tashih ve neşirle meşgul olmakla beraber, kelimat-ı kudret olan masnuat ve mevcudatı seyir ve temaşaya, kitab-ı kinatı mütalaya çok müştak idi. Zemin yüzünde yazılan, bahar sahifesinde teşhir edilen rahmet ve hikmetin mucizeli eserlerini, eşcar ve nebatat ve hayvanattaki sanat-ı İlhiyenin harikalarını, simalarında parıldayan tevhid sikkelerini okumaya ziyadesiyle meftun idi. Böylece, hakaik-i imaniyenin, mrifetullahın nihayetsiz ufuklarında hakkalyakn mertebesinde kanat açıp geziyordu.
Esasen, Kurndan aldığı mesleğinin bir esası, tefekkürdür. Eserlerinde insanı daima tefekküre sevk eder ve tefekkürü ders verir. İlim ve tefekkür ile kazanılan mrifet-i İlhiyenin, ruh için kinat vüsatinde bir genişlik temin ettiğini ve herbir şeyde Sni-i Vhide işaretler, delil ve yetler bulunduğunu ifade eder; Bir saat tefekkür, bir sene nfile ibadetten daha hayırlıdır sırrına göre hareket ederdi.
* * *
Üstadın Emirdağında zehirlenmesi
Bir siyas memurun iğfali ve İmhası için yukarıdan emir aldık demesine aldanan bir bekçibaşı, Üstadın penceresine geceleyin merdivenle çıkarak yemeğine zehir atmış; ertesi gün Üstad zehirlenerek kıvranmaya başlamıştır. Zehirin tesiri çok azm olduğu halde, kendisi: Cevşenül-Kebir gibi evrad-ı kudsiyelerin feyziyle ölümden muhafaza olunuyorum. Fakat hastalık, ıztırap çok şiddetlidir derdi. Bir hafta kadar aç, susuz denecek bir halde perişan bir vaziyette inlemiş, sonra biiznillh şifa bulup, tekrar tashihat gibi Risale-i Nur vazifeleriyle iştigale başlamıştı. Bu şiddetli hastalık zamanlarında asla namazlarını terk etmedi. Yalnız ikinci ve üçüncü zehirlenmek zamanında tahammülü gayr-i kabil bir hastalıkta iki-üç gün farzını yatağında ancak kılabildi.
Ölüm tehlikesi geçirdiği günlerde, bir gece sabaha kadar yanında nöbet bekleyip gözyaşları içinde Üstada dikkat eden iki talebesi diyor: Sabaha yakın, gözleri kapalı olduğu halde doğruldu, ellerini dergh-ı İlhiyeye açıp yavaş bir sesle, birkaç kelime ile Risale-i Nur hizmetinin inkişafına ve talebelerinin selmetine dua etti. Sonra bayılmış vaziyette yatağa düştü.
Hizmetini, sıra ile iki üç genç talebesi ifa ederdi. Bir müddet onlar da men edilmişse de, çalışkan talebeleri, hizmetinden asla vazgeçmeyerek yüksek bir fedakrlık gösterdiler.
Emirdağının resm büyük bir memuru, bilhare Nurun kahraman bir talebesi olan arkadaşına, Gizlice Said Nursnin imhası için, gizli bir pln ve emir var demiştir. İşte, Üstada yapılan bütün muameleler, böyle bir plnın neticesi olarak cereyan etmiştir. Bir iki defaya münhasır değil, uzun seneler müddetince daim olduğu için, yapılan zulüm, tarassut ve mnev baskı çok elm ve acı idi.
Üstad, ilk iki sene çarşı Camiine gider, cemaate iştirak ederdi. Ekser günler ikindi namazını camide kılar ve yatsıya kadar orada kalır, sonra evine gelirdi. İki sene böyle devam etti. Sonra kaymakam, İnsanlarla görüşüyor diye camiden men etti. Emirdağında ikameti zamanında başta Isparta olarak çok yerlerde Nur Risaleleri el yazısıyla çoğaltılıyordu. Risaleleri okuyup müstefid olanlardan Üstadı görmeye gelenler pek çoktu. Fakat ziyarete gelenlerden az bir kısmı görüşebilmeye muvaffak olurdu. Daha ziyade Risale-i Nura kemal-i sadakatle ve ihlsla hizmet etmeye kabiliyetli olanlar ve sırf lillh için muhabbet ve uhuvvet taşıyanlar görüşebilir, Üstadın dersini, sohbetini dinleyebilirdi. Üstad, muhtelif istidatta olan her ziyaretçinin derece-i fehim ve idrakine göre konuşur, nazarları Risale-i Nura ve hizmet-i imaniyeye çevirir, Risale-i Nur hakikatleriyle imana hizmetin bu millete maddeten ve mnen en büyük menfaatleri temin edeceğini dv ve izah ederdi. Gelen ziyaretçiler, muhtelif halk tabakalarından, gençlerden, ehl-i ilimden idi. Denizli beraatinden sonra memurlar arasında büyük intibah olmuş, Nura talebe olanlar çoğalmıştı.
* * *
Üstad gelenlerle ne konuşurdu?
Hemen umumiyetle, Risale-i Nur hizmetinin yegne maksadı olan imanın kuvvetlenmesinin, vatan ve milleti tehdit eden dinsizlik ve komünistlik tehlikesine mni olduğunu; şimdi en elzem vazifenin, fertlere ve cemiyete düşen hizmetin imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek bulunduğunu; zamanın en büyük dvsının Kurna sarılmak olduğunu, Risale-i Nur bütün kuvvetiyle bu meseleye hasr-ı nazar ettiğinden, vatan ve millet düşmanları, gizli dinsizler, bahanelerle hücuma geçip aleyhte tahriklerde bulunduklarını; Fakat biz müspet hareket etmeye mecburuz. Elimizde Nur var, siyaset topuzu yok. Yüz elimiz de olsa, ancak Nura kfi gelir diyerek Nurun din düşmanlarını mağlp edeceğinden, müspet hareket etmenin atom bombası gibi tesiri bulunduğundan, Risale-i Nurun siyasetle hiçbir alkası bulunmadığını; mesleğimizin en büyük esasının ihls olduğunu, rıza-i İlhden başka hiçbir maksat ittihaz edilemeyeceğini, Nurun kuvvetinin işte bu olduğunu; ihlsla, müspet hareket etmekle inayet ve rahmet-i İlhiyenin Risale-i Nuru himaye edeceğini, il hir, beyan ederdi.
Devam edecek