Ülfet ve det yeknesaklık perdeleri altında çok hrika hakikatler gizleniyor gördüm. Bilhassa ehl-i gaflet ve ehl-i tabiat ve felsefenin dinsiz kısmı bu detullah kanunlarının perdesi altında çok mucizat-ı kudret-i İlhiyeyi görmeyip; dağ gibi bir hakikatı, zerre gibi bir di esbaba isnad eder; yükletir. Kadr-i Mutlakın, her şeydeki marifet yolunu seddeder. Ondaki nimetleri kör olup görmeyerek, şükür ve hamd kapısını kapıyorlar.
Mesel: Bir tek kelimeyi aynı anda milyon, belki milyar kelime olarak, cilve-i kudret sahife-i havada istinsah ettiği gibi; İleyhi yesedl kelimtteyyib yetinin remziyle her kelime-i tayyibe, bütün küre-i havada birden, deta zamansız, kalem-i kudret ile istinsah edildiği gibi mnev ve makbul hakikatların bir yazar-bozar tahtası hükmünde olan küre-i havada kudretin acib bir mucizesinin zaman-ı demden beri ülfet perdesi altında ehl-i gaflet nazarında saklandığı gibi; şimdi, radyo namı verdikleri ayn-ı hakikat ile sabit olmuş ki: İçinde hadsiz bir ilim ve hikmet ve irade bulunan gayr-i mütenahi bir kudret-i ezeliyenin cilvesi, her zerre-i havide hzır ve nzırdır ki; hadsiz ayrı ayrı kelimeler herbir zerre-i havanin küçücük kulağına girip, incecik dilinden çıktığı halde karışmıyor, bozulmuyor, şaşırmıyor.
Demek bütün esbab toplansa, tek bir zerrenin bu vazife-i fıtriyesindeki cilve-i kudret-i kudsiyeyi hiçbir cihette yapamadığı gibi; ve bu her zerrenin hadsiz ince küçük kulağında ve dilinde gayet harika sanata hiçbir cihette hiçbir parmak karışmadığı için, ehl-i dallet ve ehl-i gaflet ülfet, det, kanunluk, yeknesaklık perdesi ile saklayıp; di bir isim takıp, muvakkat kendilerini aldatıyorlar.
Mesel: On Dördüncü Sözün Zeylinin hşiyesinde denildiği gibi: Pek çok mucizatlı bir usta, bir tırnak kadar bir odun parçasından yüz okka muhtelif taamları, yüz arşın muhtelif kumaşları yaparsa; bir adam, o odun parçasını gösterip dese: Bu işler tabi ve tesadüf olarak bundan olmuş. O ustanın harika sanatlarını, hünerlerini hiçe indirse; ne derece bir hamakat ve dallette bir hurafet ve hezeyan olduğu gibi...
Aynen öyle de, çam ve incir ağacı gibi binler hrika sanatları tazammun eden bir mucize-i kudreti, nohut gibi iki çekirdeği gösterip: Bunlar bundan olmuş demek; veya küre-i havayı bir konferans meydanı ve zemin yüzünü bir dershane ve bir mekteb-i irfan hükmüne getiren ve hadsiz nimetleri tazammun eden ve hadsiz şükürler ile mukabele etmek lzımken; ve beşerin saadet-i ebediyesindeki ihsanat-ı İlhiyenin bir muaccel (Hşiye) nümunesi; ve hiçbir şüpheyi bırakmayan ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetten ihsan edilen bir hediye-i Rahmaniyeye radyo namını takmakla, bu elektrik ve havanın temevvücatı namını vermek ile, o yüzbin nimetlere küfran perdesini çekmek -aynen o misal gibi- maddiyunların ve ehl-i dalletin hadsiz bir divanelikleridir ki; hadsiz bir cinayet olup, hadsiz bir azaba onları müstahak eder.
Devam edecek