Mektup: 27
Aziz, sıddık, metin, sarsılmaz, sebatkr, fedakr, vefadar kardeşlerim,
Bilirsiniz ki, Ankara ehl-i vukufu Risale-i Nura ait kerametleri ve işaret-i gaybiyeleri inkr edememişler. Yalnız, yanlış olarak o kerametlerde beni hissedar zannedip itiraz ederek, Böyle şeyler kitapta yazılmamalıydı, keramet izhar edilmez diye hafif bir tenkide mukabil, müdafaatımda onlara cevaben demiştim ki:
Onlar bana ait değil ve o kerametlere sahip olmak benim haddim değil. Belki Kurnın mucize-i mneviyesinin tereşşuhatı ve lemalarıdır ki, hakik bir tefsiri olan Risale-i Nurda kerametler şeklini alarak şakirtlerinin kuvve-i mneviyelerini takviye etmek için, ikrmt-ı İlhiye nevindendir. İkram ise, izharı bir şükürdür, caizdir, hem makbuldür. Şimdi ehemmiyetli bir sebebe binaen cevabı bir parça izah edeceğim. Ve, Niçin izhar ediyorum? Ve niçin bu noktada bu kadar tahşidat yapıyorum? Ve niçin birkaç aydır bu mevzuda çok ileri gidiyorum? Ekser mektuplar o keramete bakıyor? diye sual edildi.
Elcevap: Risale-i Nurun hizmet-i imaniyesinde bu zamanda binler tahribatçılara mukabil yüz binler tamiratçı lzım gelirken, hem benimle lakal yüzer ktip ve yardımcı bulunmak ihtiyaç varken, değil çekinmek ve temas etmemek, belki millet ve ehl-i idare takdirle ve teşvikle yardım ve temas etmek zarur iken ve o hizmet-i imaniye hayat-ı bkiyeye baktığı için hayat-ı fniyenin meşgalelerine ve fidelerine tercih etmek ehl-i imana vcip iken, kendimi misal alarak derim ki:
Beni herşeyden ve temastan ve yardımcılardan men etmekle beraber, aleyhimizde olanlar bütün kuvvetleriyle arkadaşlarımın kuvve-i mneviyelerini kırmak ve benden ve Risale-i Nurdan soğutmak ve benim gibi ihtiyar, hasta, zaif, garip, kimsesiz bir biçareye, binler adamın göreceği vazifeyi başına yüklemek ve bu tecrid ve tazyiklerde madd bir hastalık nevinde insanlarla temas ve ihtilttan çekilmeye mecbur olmak, hem o derece tesirli bir tarzda halkları ürküttürmek ki, en ziyade merbut görülen bazı dostların bana selm vermemek, hatt bazı namazı da terk etmek derecesinde ürkütmekle kuvve-i mneviyeyi kırmak cihetleriyle ve sebepleriyle, ihtiyarım haricinde bütün o mnilere karşı, Risale-i Nur şakirtlerinin kuvve-i mneviyelerinin takviyesine medar ikrmt-ı İlhiyeyi beyan ederek Risale-i Nur etrafında mnev bir tahşidat yaptırmak ve Risale-i Nur kendi kendine, tek başıyla, başkalarına muhtaç olmayarak, bir ordu kadar kuvvetli olduğunu göstermek hikmetiyle bu çeşit şeyler bana yazdırılmış. Yoksahşkendimizi satmak ve beğendirmek ve temeddüh etmek, hodfuruşluk etmek ise, Risale-i Nurun ehemmiyetli bir esası olan ihls sırrını bozmaktır.
İnşaallah, Risale-i Nur kendi kendine, hem kendini müdafaa ettiği, hem kıymetini tam gösterdiği gibi, bizi de mnen müdafaa edip kusurlarımızı affettirmeye vesile olacaktır.
Mektup: 28
Aziz kardeşlerim,
Risale-i Nurun zuhurundan kırk sene evvel, geniş bir hiss-i kablelvuku, acip bir tarzda, hem bende, hem bizim köyde, hem nahiyemizde tezahür ettiğini şimdi bir ihtar-ı mnev ile kat kanaatim gelmiş. Şefik ve kardeşim Abdülmecid gibi eski talebelerime bu sırrı fş etmek isterdim. Şimdi Cenb-ı Hak sizlerde çok Abdülmecidleri ve çok Abdurrahmanları verdiği için, size beyan ediyorum:
Ben, on yaşında iken, büyük bir iftihar, hatt bazan temeddüh suretinde bir hletim vardı. İstemediğim halde pek büyük bir iş ve büyük bir kahramanlık tavrını takınıyordum. Kendi kendime derdim: Senin beş para kıymetin yok. Bu temeddühkrane, hususan cesarette çok fazla gösterişin niçindir? Bilmiyordum, hayret içindeydim. Bir iki aydır o hayrete cevap verildi ki: Risale-i Nur, kablelvuku kendini ihsas ediyordu. Sen, di odun parçası gibi bir çekirdek iken, o firdevs salkımlarını bilfiil kendi malın gibi hiss-i kablelvuku ile hissedip hodfuruşluk ederdin.
Bizim Nurs köyümüz ise, hem eski talebelerim, hem hemşehrilerim biliyorlar ki, bizim köyümüz, fevkalde gösteriş ve cesarette ileri göstermek için temeddühü çok severdiler; güya büyük bir memleketi fetheder gibi kahramanne bir tavır almak istiyordular. Ben, hem kendime, hem onlara çok hayret ederdim. Şimdi hakik bir ihtar ile bildim ki: O msum Nurslu insanlar, Nurs karyesi; Risale-i Nurun nuruyla büyük bir iftihar kazanacak; o vilayetin, nahiyenin ismini işitmeyen, Nurs köyünü ehemmiyetle tanıyacak diye bir hiss-i kablelvuku ile o nimet-i İlhiyeye karşı teşekkürlerini temeddüh suretinde göstermişler.
Hem, o nahiyemiz olan Hizan kazasına tbi Ispartada, birden bire, meşhur Seyda namında Şeyh Abdurrahman-ı Tğ himmetiyle o kadar çok talebeler ve hocalar ve limler çıktılar ki, bütün Kürdistan onlarla iftihar eder bir şekil aldığı zaman, içlerinde münazara-i ilmiye ve pek büyük bir himmetle ve pek geniş bir daire-i ilim ve tarikat içinde öyle bir vaziyet hissediyordum ki, güya r-yi zemini fethedecek bu hocalardır.
Eski meşhur ulema ve evliyalar ve allmeler ve kutublaronların medar-ı bahsi oldukça ben de dokuz on yaşındayken dinliyordum, kalbime geliyordu ki, bu talebeler, limler, ilimde, dinde büyük bir fütuhat yapmışlar gibi vaziyet alıyorlardı. Bir talebenin bir parça ziyade zekveti olsaydı, büyük bir ehemmiyet verilirdi. Münazarada, bir meselede birisi galebe çalsa büyük bir iftihar alırdı. Ben de hayret ediyordum, o hissiyat bende de vardı. Hatt tarikat şeyhleri ve dairelerinde medar-ı hayret bir müsabaka, hem nahiye, hem kaza, hem vilayetimizde vardı. O hletleri başka memleketlerde o derece göremedim.
Şimdi bir ihtar ile kat kanaatim geldi: O talebe arkadaşlarım, o üstadlar hükmünde hocalarım, o mürşidlerim, evliya ve şeyhlerim, bir hiss-i kablelvuku ile ruhu hissedip akıl bilmeyerekki en lüzumlu bir zamandao talebeler içinde ve o hocaların şakirtleri içinde ve o mürşidlerin müridleri içinde parlak bir nur çıkacak, ehl-i imanın imdadına gelecek diye, o istikbaldeki nimet-i İlhiyeye gayet ağır ve acip şerait içinde ve hadsiz muarızların karşısında ve bin seneden beri kuvvet bulan dalletin mukabilinde ve gayet vehham ve garazkr düşmanlarımızın desiselerinin ihtasında ve iki dehşetli mahkemenin uzun tetkikatında Risale-i Nurun bu fevkalde galebesi ve hrikulde perde altında tenviratı ve düşmanlarını mecbur edip serbestiyetini kazanması gösteriyor ki, o mevkiine lyıktır ki, kablelvuku İmam-ı Ali Radıyallahu Anh ve Gavs-ı zam (kuddise sırruhu) ondan haber verdikleri gibi, bunlar, köy ve nahiye ve vilyetim, benimle beraber şuursuz olarak geleceğini hissedip mesrur olmuşlar.
Sizi eski talebelerim ve eski arkadaşlarım ve kardeşim ve biraderzdem Abdülmecid ve Abdurrahmanlar bildiğimden, bu mahrem sırrı size açtım.
Evet, ben, yirmi dört saat evvel hassasiyetimle ve sbımın rutubetten tesiriyle rahmet ve yağmurun gelmesini hissettiğim gibi, aynen öyle de, ben ve köyüm ve nahiyem, kırk dört sene evvel Risale-i Nurdaki rahmet yağmurunu bir hiss-i kablelvuku ile hissetmişiz demektir.
Umum kardeşlerimize ve hemşirelerimize selm ve dua ederiz ve dualarını rica ederiz.