Ben de derim: Ey bana dinsizlik hesabına ihanet ve hakaret eden bedbahtlar! Katiyen size haber veriyorum, yakındatevbe etmemek şartıylahiç çare-i hals yok ki, ecel celldıyla sen, idam-ı ebed ile ölüm darağacı ile asılacaksın! Şeraretli ruhun dahi ebed bir haps-i münferitte mahkm olmakla beraber, ehl-i iman ve ruhnlerin nefret ve lnetini kazanacaksın. Tevbe etmemek şartıyla, benim intikamım, senden pek muzaaf bir srette alınıyor bildiğimden, hiddet değil, hatt sana acıyorum!
Amma Risale-i Nurun, senin gibi sinekler kadar ehemmiyeti olmayanların perde çekmesi, zerre kadar nüfuzunu kıramaz. Yüz binler adam onunla imanlarını kurtardıkları için, ruh u canla hürmet ve perestiş ederler.
Amma şahsımın teessürü ise, katiyen size haber veriyorum ki, bir iki dakika asabiyetle bir teessüratıma mukabil, birden öyle bir tesell buluyorum ki, bin derece sizlerin hakaret ve ihaneti ziyadeleşse o tesellyi kıramaz. çünkü, Risale-i Nurun keşf-i katsiyle, dinsizlik hesabına bize hücum edenler, ebed azaplar ve haps-i münferitte ve idam-ı ebed ile ihanetini gördükleri gibi, Risale-i Nurla imanını kurtaran şakirtleri, ölümle terhis tezkeresi ve saadet-i ebediye vesikasını alıp, ebed bir hürmet ve merhamet ve ikrama mazhar olacaklarını, feylesofları susturan binler hüccetlerle beyan etmişiz.
Hem bu Yeni Said, Eski Said gibi kendine hürmet ve teveccüh kazanmak ve şan ve şeref bulmak, katiyen aleyhindedir, kabul etmez. Onun için, yirmi senedir inzivayı tercih etmiş.
Eğer syiş ve idare hesabına nüfuzunu kırmak ve umumun nazarında çürütmek için yapıyorsanız, pek büyük bir hat ediyorsunuz. İki sene üç mahkeme, yirmi senelik hayatımın yüz yirmi eserinde, yüz yirmi bin Risale-i Nur şakirtlerinden, mcib-i ihtill ve medr-ı mesuliyet ve vatan ve millet aleyhinde hiçbir şey bulmadıklarına, beraatimizle ve Risale-i Nur eczalarının bütününü iade etmeleriyle gösterdiği cihetle, katiyen size beyan ediyorum ki, dinsizlik hesabına bizi ezen sizler, vatan ve millet, syiş ve idare aleyhinde ve anarşilik lehinde ve müthiş bir ecnebi hesabına beni sıkıştırıp, bir sarsıntı çıkarıp, o cereyanın müdahalesini istiyorsunuz. Onun için, bütün ihanet ve hakaretlerinize beş para kıymet vermem; syişi idame lehinde sabır ve tahammüle karar verdim.
Elbette dünya daim olmadığı gibi, hdistı da fırtınalı, daima değişir. Birkaç saat cinayetlerle, dünyev ve uhrev binler zakkum ve azap neticeleri var. O zaman, fidesiz yüz binler teessüf diyeceksiniz. Ben, resm makamata ve bizimle tam alkadar vazifedarlara yazdığım gibi, sizin gibi bedbahtlara dahi derim: Biz, Risale-i Nurla, bu memleketin ve istikbalinin en büyük iki tehlikesini def etmeye çalışıyoruz ve bilfiil çok emarelerle, hatt mahkemede de kısmen ispat etmişiz.
Birinci tehlike: Bu memlekette, hariçten kuvvetli bir srette girmeye çalışan anarşiliğe karşı sed çekmek.
İkincisi: Üç yüz elli milyon Müslümanların nefretlerini kardeşliğe çevirmekle, bu memleketin en büyük nokta-i istinadını temin etmektir.
* * *
Afyon Emniyet Müdürüne derim ki:
Müdür Bey,
Dünyada, eski zamandan beri görülmemiş bu derece kanunsuz ve mnsız ve maslahatsız tecavüzler bana geldiği halde neden aldırmıyorsunuz? Bir misli:
Camiye, hl zamanda, cemaat hayrına sahip olmak için, bazı bir iki adamdan başka kimseyi yanıma kabul etmediğim halde, resmen Katiyen camiye gitmeyeceksiniz deyip, bu gurbette, hastalık ve ihtiyarlık ve yoksulluk içinde bu ihanet hangi kanunladır? Hangi maslahat var? Haberim olmadan, camiin hl bir yerinde iki üç tahta, bir kilimle beni üşütmemek fikriyle bir zatın yaptığı iki kişilik bir settare yüzünden, ehemmiyetli bir mesele şeklinde, hem bana, hem umum halka mnsız telş vermek hangi kanunladır? Hangi maslahat var? Soruyorum.
Bana bu ihanetleri yapanların hiçbir bahaneleri yoktur. Yalnız teveccüh-ü mmeyi bahane edip, Bu menf adama neden hürmet ediyorsunuz? Ben de derim:
Bütün dostlarım biliyorlar ki, ben şahsıma karşı hürmeti ve teveccüh-ü mmeyi istemiyorum, reddediyorum. Benim hakkımda başkalarının hüsn-ü zannını kabul etmediğim halde, hangi kanun beni mesul eder ki, ihtiyarım ve rızam haricinde, başkasının hüsn-ü zannıyla bana ihanet ediliyor? Farz-ı muhal olarak, bu teveccüh-ü mme hakikat de olsa, vatana, millete fidesi var, zararı olmaz.
Hem eğer bir parçasını ben de kabul etsem, bu ihtiyarlık, hastalık, yoksulluk ve soğuk bir oda içerisinde, dehşetli bir haps-i münferitte, zarur hizmetlerimi görmek için bir-iki insanın dostluğunu kabul etmekliğimde hangi fenalık var? Hangi kanun bunu men eder? Bir iki işçi çocuktan başkasını benimle temas ettirmemek hangi kanunladır? O işçi çocuklar her vakit bulunmadığı için, kendim işimi göremiyorum. Bu dehşetli vaziyeti, elbette bu memlekette inzibat ve hükmet ve idare adamları nazar-ı ehemmiyete almak borçlarıdır. Cidden alkadar eder diye size beyan ediyorum.
Emirdağında bir tecrid-i mutlakta
Said Nurs
* * *
çok aziz, sıddık, bahtiyar kardeşlerim,
Kızıl Rusyadan çıkarak kızıl ateşler ve kızıl kıvılcımlar saçan ve birer birer dünya şehrinin mahallelerini saran ve oraları yakıp kavuran, bazı yerlerde de nifak ve şikak ateşleri saçarak, kardeşine Kardeşini öldür! diye bağıran ve en nihayette lem-i Hıristiyaniyeti yakıp kavurup harman gibi savurduktan sonra lem-i İslm mahallesini saran ve evimizin saçaklarına kıvılcımları sıçrayan ve çok büyük ve çok dehşetli bir bel olan komünizm gibi azm yangında itfaiye vazifesini üzerine alan Risale-i Nur, müslümanların ve beşerin en büyük yegne taassünghı ve en büyük melceidir.
Devam edecek