Derdim: İlmin izzetini muhafaza etmek, beni baktırmıyor.
Hem kırk sene evvel İstanbulda Kağıthane şenliğinin yevm-i mahsusunda, Köprüden t Kağıthaneye kadar Haliçin iki tarafında binler açık saçık Rum ve Ermeni ve İstanbullu karı ve kızlar dizildikleri sırada, ben ve merhum mebus Molla Seyyid Tha ve mebus Hacı İlyas ile beraber bir kayığa bindik, o kadınların yanlarından geçiyorduk. Benim hiç haberim yoktu. Halbuki Molla Tha ve Hacı İlyas, beni tecrübeye karar verdikleri ve nöbetle beni tarassut ettiklerini bir saat seyahat sonunda itiraf edip dediler:
Senin bu haline hayret ettik, hiç bakmadın.
Dedim: Lüzumsuz, geçici, günahlı zevklerin kıbeti elemler, teessüfler olmasından, istemiyorum.
Hem bütün tarih-i hayatımda hediyeleri kabul etmek ve minnet altına girip halkın sadaka ve ihsanlarını almaktan çekindiğimi, benimle arkadaşlık edenler bilirler. Nurların ve hizmet-i imaniye ve Kurniyenin şerefini ve selmetini himaye etmek için, dünyanın madd ve içtima ve siyas bütün ezvakını ve merakını terk ettiğim ve idam gibi ehl-i garazın bütün tehditlerine beş para ehemmiyet vermediğim, yirmi sene işkenceli esaretimdeki, iki dehşetli hapislerimde ve mahkemelerimde kat göründü.
İşte, yetmiş beş sene devam eden bu düstur-u hayatım varken, Risale-i Nurun fevkalde kıymetini kırmak fikriyle, şeytanların bile hatır ve hayaline gelmeyen bir iftira, resm makamı işgal eden bir adam yaptı. Ve demiş: Gecede tablalarla baklavalar, fhişe ve namussuzlar yanına gidiyorlar. Halbuki benim kapım gecede dışarıdan ve içeriden kilitli, sabaha kadar bir bekçi, o bedbahtın emriyle kapımı bekliyordu. Hem buradaki komşular ve bütün dostlar bilirler ki, ben, iş namazından sonra, t sabaha kadar hiç kimseyi yanıma kabul etmemişim.
İşte böyle bir iftiraya bir sefih, ahmak insan, eşek olsa, sonra şeytan olsa, buna ihtimal vermez. O adam anladı, o gibi plnlardan vazgeçti, buradan başka yere cehennem olup gitti. Onun resmiyet cihetiyle beni değil, belki Nurcuları lekedar etmek için kurduğu plnıyla, bu yeni hadiseyi vesile edip şakirtlere leke sürmek istenildi. Fakat hıfz ve himayet ve inayet-i İlhiye, o plnı da harika bir tarzda akm bıraktı.
Bu beyanla ben nefsimi tebrie etmiyorum. Belki Kuds hizmet-i imaniye, o nefsi bütün hevesatından vazgeçirmiş; ve o hizmetteki mnev zevk ona kfi geliyor demek istiyorum ve Nurcuların ihtiyat ve dikkate ihtiyaçlarını beyan ediyorum.
Saniyen: Makine işinde tecrübeli ve muktedir husus ktibi size gönderiyorum. Kendim zahmetle yazdığımdan, bundan sonra kısaca yazacağım, gücenmeyiniz.
Rabian: Bu dakikada Kastamonu Hüsrevi Mehmed Feyzinin tebrik ve Nur fütuhatının müjdelerini hvi parlak, güzel mektubunu aldım. Ve o kıymetli kardeşimiz başta olarak Hilmi, Emin, Beşkardeşler, Zehralar, Lütfiyeler Ulviyeler, gibi Nurcu hemşirelerimizin hem leyali-i aşerelerini, hem bayramlarını ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Hem Hulsinin, hem Feyzinin mektuplarını leffen gönderiyoruz.
Said Nurs
* * *
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvel: Umum Nurcuların mübarek bayramlarını ve haccül-ekberde bulunan Nur şakirtleriyle ve hacdaki Nur taraftarlarının bayramlarını tebrik içinde ve çok zamandan beri esaret altında kalmış ve istiklliyetini kaybetmiş Hindistan, Arabistan gibi lem-i İslmın büyük memleketleri birer devlet-i İslmiye şeklinde Hindde yüz milyon bir devlet-i İslmiye, Cavada elli milyondan ziyade bir devlet-i İslmiye ve Arabistanda dört beş hükmet bir cemahir-i müttefika gibi Arap birliği ile İslm birliğini birleştirmesindeki lem-i İslmın bu büyük bayramının mukaddemesini tebrik ile bu bayram bize müjde veriyor.
Saniyen: İstanbulda, Refet Beyin ve Mustafa Oruçun yazdıklarına göre, çok zaman İslm ordusunu idare eden ve sonra darülfünuna inkılp eden Harbiye Nezareti ve Bab-ı Serasker, o muazzam binanın alnında Biz sana ap açık bir fetih yolu açtık. Ve Allah sana pek şerefli bir zaferle yardım edecek hatt-ı Kurn ile o mnidar Kurn yeti yazılmışken, sonra da mermer taşlarla üzeri kapatılıp o nurları gizlemişlerdi. Şimdi yeniden hatt-ı Kurniyeye bir nümune-i müsaade ve Risale-i Nurun takip ettiği maksadına bir vesile ve üniversite ileride bir Nur medresesi olmasına bir işaret olduğu gibi, Denizli Nurcularından Ahmedlerin meşhur lim ve akılca on dokuzuncu asrın en büyüğü ve içtima feylesofların en ilerisi Bismarckın eserinden aldıkları bir fıkrada, o yüksek Bismarck, eserinde diyor ki:
Kurnı her cihetle tetkik ettim, her kelimesinde büyük bir hikmet gördüm. Bunun misli ve beşeriyeti idare edecek hiçbir eser yoktur ve gelemez.
Ve Peygambere hitaben der:
Y Muhammed! Sana muasır olamadığımdan çok müteessirim. Beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bdema göremeyecektir. Binaenaleyh, senin huzurunda kemal-i hürmetle eğilirim.
Bismarck
diye imzasını atmış. Ve o fıkrasında tahrif ve nesh olunan kütüb-ü münzeleyi ziyade tenkis ettiği için, o cümleler yazılmamalı; ben de işaret ettim.
O zt on dokuzuncu asrın en akıllı ve en büyük bir feylesofu ve siyasetin ve içtimaiyat-ı beşeriyenin en mühim bir şahsiyeti olması; hem lem-i İslm, istiklliyetini bir derece elde etmesi; ve ecneb hükmetlerin hakaik-i Kurniyeyi araması; ve garp ve şimal-i garbde Kurn lehinde büyük bir cereyan bulunması; hem Amerikanın en yüksek ve meşhur feylesofu olan Mister Carlyle dahi aynen Bismarck gibi demiş: Başka kitaplar, hiçbir cihette Kurna yetişemez. Hakik söz odur, onu dinlemeliyiz diye kat karar vermesi; ve Nurların da her tarafta fütuhatı ve ileri gitmesi, büyük bir fal-i hayırdır ki, ecnebide çok Bismarck ve Mister Carlylelar çıkacaklar ve emareleri de var diye Nurculara bir bayram hediyesi olarak takdim ediyoruz ve Bismarckın fıkrasını leffen gönderiyoruz.
Devam edecek