Saniyen: Risale-i Nurun bu kadar muarızlarına mukabil en büyük kuvveti ihls olduğundan ve dünyanın hiçbir şeyine let olmadığı gibi, tarafgirlik hissiyatına bina edilen cereyanlara, hususan siyasete temas eden cereyanlarla alkadar olmaz. çünkü tarafgirlik damarı ihlsı kırar, hakikati değiştirir. Hatt, benim otuz seneden beri siyaseti terk ettiğime sebep, mübarek bir limin takip ettiği cereyanın tarafgirlik damarıyla, salih ve büyük bir limi onun fikrine muhalif olmasından tekfir derecesinde tahkir edip kendi fikrine muvafık meşhur ve mütecaviz bir münafığı gayet medh ü sena etti. Ben de bütün ruhumla ürktüm. Demek tarafgirlik hissine siyasetçilik karışsa, böyle acip hatlara sebebiyet veriyor diye Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allaha sığınırım dedim, o zamandan beri siyaseti terk ettim.
O halimin neticesi olarak, sizin gibi kardeşlerim bilirsiniz ki, yirmi beş seneden beri bir gazeteyi ne okudum, ne dinledim ve ne de merak ettim. Ve on sene Harb-i Umumye bakmadım, bilmedim. Ve merak etmedim; ve yirmi iki sene bu işkenceli esaretimde tarafgirliğe ve siyasete temas etmemek için ve Nurdaki ihlsa zarar gelmemek için, müdafaatımdan başka, istirahatim için hiç müracaat etmediğimi bilirsiniz.
Hem bilirsiniz ki, hapiste size yazdığım gibi, benim idamıma hükmeden adamlar, beni işkence ile tzip edenler, Risale-i Nur ile imanlarını kurtarsalar, şahit olunuz ki, ben, onları hell ediyorum. Ve tarafgirlik damarıyla ihlsa zarar gelmemek için, bu iki üç senede dahilden ve hariçten gelen fırtınalı cereyanlara hiç temas etmedik ve kardeşlerimi de bir derece ikaz ettim.
Bilirsiniz ki, kendim sadaka ve yardımları kabul etmediğim gibi, öyle yardımlara da vesile olamadığımdan, kendi elbisemi ve lüzumlu eşyamı satıp o parayla kendi kitaplarımı, yazan kardeşlerimden satın alıyordum. T Risale-i Nurun ihlsına dünya menfaatleri girmesin, bir zarar vermesin ve başka kardeşler de ibret alıp hiçbir şeye let edilmesin.
Nurun hakik şakirtlerine Nur kfidir. Onlar da kanaat etsin, başka şereflere veya madd, mnev menfaatlere gözünü dikmesin.
Hem münakaşa, münazaa ve mesail-i dniyede damarlara dokunacak tarafgirane mübahese etmemek lzımdır ki, Nur aleyhinde garazkrlar çıkmasın. Hatt, bir hiss-i kablelvuku ile, Mustafa Oruç kardeşimizin Risale-i Nurun mesleğine muhalif olarak birisiyle mübahesesi, aynı dakikada ona gayet hiddet ve şiddetle bir gücenmek kalbe geldi. Hatt o Nurdan kazandığı çok ehemmiyetli makamından atmak arzusu oldu, kalben müteessir oldum. Bu benim için bir Abdurrahman idi, neden böyle şiddetli hiddet ettim? Sonra bu bayramda yanıma geldi, Cenb-ı Hakka şükür ki, çok ehemmiyetli bir ders dinledi ve o büyük hatsını da anladı ve benim burada hiddetimin aynı dakikada hatsını itiraf etti. İnşaallah o kefaret oldu, tam temiz olarak kurtuldu.
Dört beş aydan beri bir zt, bana buraya bir gazete gönderiyormuş. Ben yeniden haber aldım ki, bana gönderiliyormuş. Buradaki dostlarım detimi bildikleri içindir ki, değil gazete, Nurdan başka hiçbir kitabı, hiçbir mecmuayı kabul etmediğim gibi, yeni yazıdan hiçbir harf bilmediğim için korkmuşlar, bana haber vermemişler ve göstermemişler. Şimdi bir zt, bir mektup içinde bir sahifesi benimle konuşan bir gazetecinin, fakat dost ve hemşehri bir ztın mektubunu gösterdi. Dediler ki: çoktan beri senin namına bir gazete gönderiyordu. Biz korktuk, sana söylemedik.
Ben de dedim: O zta benim tarafımdan çok selm ediniz. O dostun eski bildiği Said değişmiş, dünya ile alkası kesilmiş. Hem hasta, hem husus mektubu kardeşime de yazamadığımdan o zt gücenmesin.
Oradaki umum dostlara, hususan Hafız Emin ve Hafız Fahreddin gibi kardeşlerimize selm ve bayramlarını tekrar tebrik ediyoruz.
Hadsiz şükür olsun ki, Risale-i Nurun, Haremeyn-i Şerifeynce makbuliyetine bir almet şudur ki:
Denizli kahramanı Hafız Mustafa, İstanbuldan aldığı Zülfikar ve As-yı Ms ve Sircün-Nuruki Hindistan ulemasına gönderilecektionları alıp, yolda bazı hacılara okutup, beraber Medine-i Münevverede Keşmirli gayet meşhur bir lim ve Türkçeyi de güzel bilen zata teslim etmiş. O zat da çok takdir edip kat teminatla Hindistan ulemasının merkezine göndereceğini ve Medine-i Münevvereye mahsus olan mecmualar da yetiştiğini ve sair yerlere de gönderilen mecmualar selmetle yetiştiğini Denizlili Hafız Mustafaya arkadaş olup ve yolda Nurları okuyarak giden hem genç, hem Nurcu iki Afyonlu hacı ve başka hacılar, bu müjdeli haberi bana getirdiler ve hariçte Risale-i Nurun ehemmiyetli revacını ve makbuliyetini müjdelediler.
Said Nurs
* * *
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Siz hiç merak etmeyiniz.
Bu yirmi sene yüzer tecrübeyle inayet-i İlhiye bizi himaye ettiği ve dehşetli zulümlerden kurtardığı gibi, bu yeni mnsız ve bütün bütün kanunsuz, dehşetli, gaddarne zulümden bizi kurtaracağına kat kanaat etmeliyiz. Şayet bir parça sıkıntı, zahmet, zarar da görsek, binler derece o zahmetten ziyade rahmet ve ihsan-ı İlhye ve sevaba mazhar olmakla beraber, pek çok biçare ehl-i imanın imanlarına başka bir tarzda bir kuds hizmet hükmüne geçtiğini rahmet-i İlhiyeden pek kuvvetli ümit ediyoruz.
Bu hadisenin on vecihle kanunsuz olduğunu beyan ediyorum:
Birincisi: Üç mahkeme ve üç ehl-i vukufun ve Ankaranın yedi makamatının ve adliyelerin elinde iki sene Risale-i Nur tetkikle nazardan geçtiği halde, ittifakla, hiçbir muhalif kalmadan hem umum risalelerin beraatine, hem Said ile beraber yetmiş beş arkadaşıyla birlikte beraat edildiği ve bir gün bile ceza verilmediği halde, yeniden evrak-ı muzırra gibi onlara el uzatmak ne derece kanunsuzdur, zerre kadar insafı olan bilir.
İkincisi: Dersiniz ki; beraatden sonra üç buçuk sene Emirdağında münzev, garip, kapısını hem dışarıdan kilit, hem içeriden sürgüyle kapayan ve yüzde bir adamı zarur bir iş olmasa yanına kabul etmeyen ve yirmi seneden beri devam eden telifini de bırakıp daha telif etmeyen bir adama, dünya siyaseti için kapısının kilidini kırarak, yanına gelip Arab evradından, başındaki bir-iki levha-i imaniyeden başka taharrciler birşey bulamadıkları halde bu eziyetin ne derece hilf-ı kanun olduğunu, zerre kadar aklı bulunan anlar.
Devam edecek