Eskişehir hayatı Devamıdır-15
Eklenme: 8/29/2024 12:00:00 AM

İKİNCİ NOKTA

Yeni Said niçin bu kadar şiddetle siyasetten tecennüb ediyor?

Elcevap: Milyarlar seneden ziyade olan hayat-ı ebediyeye çalışmasını ve kazanmasını, meşkk bir iki sene hayat-ı dünyeviyeye lüzumsuz, fuzul bir surette karışmayla feda etmemek için; hem en mühim, en lüzumlu, en saf ve en hakikatli olan hizmet-i iman ve Kurn için şiddetle siyasetten kaçıyor. çünkü, diyor:

Ben ihtiyar oluyorum; bundan sonra kaç sene yaşayacağımı bilmiyorum. Öyle ise bana en mühim iş, hayat-ı ebediyeye çalışmak lzım geliyor. Hayat-ı ebediyeyi kazanmakta en birinci vasıta ve saadet-i ebediyenin anahtarı imandır; ona çalışmak lzım geliyor.

Fakat ilim itibarıyla insanlara dahi bir menfaat dokundurmak için şeran hizmete mükellef olduğumdan, hizmet etmek isterim. Lkin o hizmet, ya hayat-ı içtimaiye ve dünyeviyeye ait olacak. O ise elimden gelmez. Hem fırtınalı bir zamanda sağlam hizmet edilmez. Onun için, o ciheti bırakıp, en mühim, en lüzumlu, en selmetli olan, imana hizmet cihetini tercih ettim. Kendi nefsime kazandığım hakaik-i imaniyeyi ve nefsimde tecrübe ettiğim mnev ilçları, sair insanların eline geçmek için, o kapıyı açık bırakıyorum. Belki Cenb-ı Hak bu hizmeti kabul eder ve eski günahıma kefaret yapar. Bu hizmete karşı şeytan-ı racmden başka hiç kimseninmümin olsun, kfir olsun, sıddık olsun, zındık olsunkarşı gelmeye hakkı yoktur. çünkü imansızlık başka şeylere benzemiyor. Zulümde, fıskta, kebirde birer menhus lezzet-i şeytaniye bulunabilir. Fakat imansızlıkta hiçbir cihet-i lezzet yok. Elem içinde elemdir, zulmet içinde zulmettir, azap içinde azaptır.

İşte, böyle hadsiz bir hayat-ı ebediyeye çalışmayı ve iman gibi kuds bir nura hizmeti bırakmak, ihtiyarlık zamanında lüzumsuz, tehlikeli siyaset oyuncaklarına atılmak, benim gibi alkasız ve yalnız ve eski günahlarına kefaret aramaya mecbur bir adamda ne kadar hilf-ı akıldır, ne kadar hilf-ı hikmettir, ne derece bir divaneliktir; divaneler de anlayabilirler.

Amma Kurn ve imanın hizmeti niçin beni men ediyor? dersen, ben de derim ki:

Hakaik-i imaniye ve Kurniye birer elmas hükmünde olduğu halde, siyasetle lde olsaydım, elimdeki o elmaslar, iğfal olunabilen avam tarafından, Acaba taraftar kazanmak için bir propaganda-i siyaset değil mi? diye düşünürler. O elmaslara di şişeler nazarıyla bakabilirler. O halde, ben o siyasete temas etmekle, o elmaslara zulmederim ve kıymetlerini tenzil etmek hükmüne geçer. İşte, ey ehl-i dünya! Neden benimle uğraşıyorsunuz, beni kendi halimde bırakmıyorsunuz?

Eğer derseniz, Şeyhler bazan işimize karışıyorlar. Sana da bazan şeyh derler ben de derim:

Hey efendiler, ben şeyh değilim. Ben hocayım. Buna delil: Dört senedir buradayım. Birtek adama tarkat verseydim, şüpheye hakkınız olurdu. Belki yanıma gelen herkese demişim: İman lzım, İslmiyet lzım. Tarkat zamanı değil.

Eğer derseniz, Sana Said-i Kürd derler. Belki sende unsuriyetperverlik fikri var, o işimize gelmiyor ben de derim:

Hey efendiler! Eski Said ve Yeni Saidin yazdıkları meydanda. Şahit gösteriyorum ki, ben İslm, Chiliyetten kalma ırkçılık ve kabileciliği ortadan kaldırmıştır. Müslüman olduktan sonra, Habeşli bir köle ile Kureyşli bir efendi arasında hiçbir fark yoktur ferman-ı katsiyle, eski zamandan beri menfi milliyet ve unsuriyetperverliğe, Avrupanın bir nevi frenk illeti olduğundan, bir zehr-i katil nazarıyla bakmışım. Ve Avrupa, o frenk illetini İslm içine atmış, t tefrika versin, parçalasın, yutmasına hazır olsun diye düşünür. O frenk illetine karşı eskiden beri tedaviye çalıştığımı, talebelerim ve bana temas edenler biliyorlar.

Madem böyledir. Hey efendiler, herbir hadiseyi bahane tutup bana sıkıntı vermeye sebep nedir acaba? Şarkta bir nefer hata etse, garpta bir nefere askerlik münasebetiyle zahmet ve ceza vermek; veya İstanbulda bir esnafın cinayetiyle Bağdatta bir dükkncıyı esnaflık münasebetiyle mahkm etmek nevinden, her hadise-i dünyeviyede bana sıkıntı vermek hangi usul iledir, hangi vicdan hükmeder, hangi maslahat iktiza eder?

ÜçÜNCÜ NOKTA

Halimi, istirahatimi düşünen ve her musibete karşı sabır ile süktumu istiğrap eden dostlarımın şöyle bir sualleri var ki: Sana gelen zahmetlere, sıkıntılara nasıl tahammül ediyorsun? Halbuki eskiden çok hiddetli ve izzetli idin; edn bir tahkire tahammül edemezdin.

Elcevap: İki küçük hadiseyi ve hikyeyi dinleyiniz, cevabını alınız.

Birinci hikye: İki sene evvel benim hakkımda bir müdür sebepsiz, gıyabımda tezyifkrne, hakaretli sözler söylemişti. Sonra bana söylediler. Bir saat kadar

Eski Said damarıyla müteessir oldum. Sonra, Cenb-ı Hakkın rahmetiyle şöyle bir hakikat kalbe geldi, sıkıntıyı izale edip o adamı da bana hell ettirdi. O hakikat şudur:

Nefsime dedim: Eğer onun tahkiri ve beyan ettiği kusurlar şahsıma ve nefsime ait ise, Allah ondan razı olsun ki, benim nefsimin ayıplarını söyler. Eğer doğru söylemişse, beni nefsimin terbiyesine sevk eder ve gururdan beni kurtarmaya yardımdır. Eğer yalan söylemişse, beni riyadan ve riyanın esası olan şöhret-i kzibeden kurtarmaya yardımdır. Evet, ben nefsimle musalha etmemişim. çünkü terbiye etmemişim. Benim boynumda veya koynumda bir akrep bulunduğunu biri söylese veya gösterse, ondan darılmak değil, belki memnun olmak lzım gelir.

Eğer o adamın tahkiratı, benim imana ve Kurna hizmetkrlığım sıfatıma ait ise, o bana ait değil. O adamı, beni istihdam eden Sahib-i Kurna havale ediyorum. O Azzdir, Hakmdir.

Eğer sırf beni sövmek, tahkir etmek, çürütmek nevinden ise, o da bana ait değil. Ben menfi ve esir ve garip ve elim bağlı olduğundan, haysiyetimi kendi elimle düzeltmeye çalışmak bana düşmez. Belki misafir olduğum ve bana nezaret eden şu köye, sonra kazaya, sonra vilyete hükmedenlere aittir. Bir insanın elindeki esirini tahkir etmek, sahibine aittir; o müdafaa eder.

Madem hakikat budur. Kalbim istirahat etti, Ben işimi Allaha havale ediyorum. Muhakkak ki Allah kullarını hakkıyla görür dedim. O vakıayı olmamış gibi saydım, unuttum. Fakat maatteessüf sonra anlaşıldı ki, Kurn onu hell etmemiş.

Devam edecek