Eskişehir hayatı Devamıdır-16
Eklenme: 8/31/2024 12:00:00 AM

Dördüncüsü: Şu üstümdeki sakoyu, yedi sene evvel eski olarak almıştım. Beş senedir elbise, çamaşır, pabuç, çorap için dört buçuk lira ile idare ettim. Bereket, iktisat ve rahmet-i İlhiye bana kfi geldi.

İşte, şu nümuneler gibi çok şeyler var ve bereket-i İlhiyenin çok cihetleri var. Bu köy halkı çoğunu bilirler. Fakat sakın bunları fahr için zikrediyorum zannetmeyiniz. Belki mecbur oldum. Hem benim için iyiliğe bir medar olduğunu düşünmeyiniz. Bu bereketler, ya yanıma gelen hlis dostlarıma ihsandır; veya hizmet-i Kurniyeye bir ikramdır; veya iktisadın bereketli bir menfaatidir; veyahut Y Rahm, y Rahm ile zikreden ve yanımda bulunan dört kedinin rızıklarıdır ki, bereket suretinde gelir, ben de ondan istifade ederim. Evet, hazin mırmırlarını dikkatle dinlesen, Y Rahm, y Rahm çektiklerini anlarsın.

Kedi bahsi geldi, tavuğu hatıra getirdi. Bir tavuğum var. Şu kışta yumurta makinesi gibi, pek az fasıla ile hergün rahmet hazinesinden bana bir yumurta getiriyordu. Hem birgün iki yumurta getirdi, ben de hayrette kaldım. Dostlarımdan sordum, Böyle olur mu? dedim. Dediler: Belki bir ihsan-ı İlhdir. Hem şu tavuğun yazın çıkardığı küçük bir yavrusu vardı. Ramazan-ı Şerifin başında yumurtaya başladı, t kırk gün devam etti. Hem küçük, hem kışta, hem Ramazanda bu mübarek hali bir ikram-ı Rabbn olduğuna, ne benim ve ne de bana hizmet edenlerin şüphemiz kalmadı. Hem ne vakit annesi kesti, hemen o başladı, beni yumurtasız bırakmadı.

İKİNCİ VEHİMLİ SUAL: Ehl-i dünya diyorlar ki: Sana nasıl emniyet edeceğiz ki, sen dünyamıza karışmayacaksın? Seni serbest bıraksak belki dünyamıza karışırsın. Hem nasıl bileceğiz ki, sen kurnazlık yapmıyorsun? Kendini trik-i dünya gösterip, halkın malını zhiren almaz, gizli alır bir kurnazlık olmadığını nasıl bileceğiz?

Elcevap: Yirmi sene evvelki Divan-ı Harb-i Örfde ve hürriyetten daha evvel zamanda çoklara malm hal ve vaziyetim ve İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnmesi namında o zaman Divan-ı Harpteki müdafaatım kat gösterir ki, değil kurnazlık, belki edn bir hileye tenezzül etmez bir tarzda hayat geçirmişim. Eğer hile olsaydı, bu beş sene zarfında sizlere temellukkrne bir müracaat edilecekti. Hileli adam kendini sevdirir, kendini çekmez. İğfal ve aldatmaya daima çalışır. Halbu ki, bana karşı en mühim hücumlara ve tenkitlere mukbil, tezellüle tenezzül etmedim. Tevekkeltü alllah deyip ehl-i dünyaya arkamı çevirdim.

Hem de hireti bilen ve dünyanın hakikatini keşfeden, aklı varsa pişman olmaz, yeniden dünyaya dönüp uğraşmaz. Elli seneden sonra, alkasız, tek başıyla bir adam, hayat-ı ebediyesini dünyanın bir iki sene gevezeliğine, şarlatanlığına feda etmez. Feda etse kurnaz olmaz, belki ebleh bir divane olur. Ebleh bir divanenin elinden ne gelir ki onunla uğraşılsın?

Amma zhiren trik-i dünya, btınen tlib-i dünya şüphesi ise:

Ben nefsimi temize çıkarmam. çünkü nefis daima kötülüğe sevk eder sırrınca, ben nefsimi tebrie etmiyorum. Nefsim her fenalığı ister. Fakat şu fni dünyada, şu muvakkat misafirhanede, ihtiyarlık zamanında, kısa bir ömürde, az bir lezzet için, ebed, daim hayatını ve saadet-i ebediyesini berbat etmek, ehl-i aklın krı değil. Ehl-i aklın ve zşuurun krı olmadığından, nefs-i emmrem ister istemez akla tbi olmuştur.

ÜçÜNCÜ VEHİMLİ SUAL: Ehl-i dünya diyorlar ki: Sen bizi sever misin? Beğeniyor musun? Eğer seversen, neden bize küsüp karışmıyorsun? Eğer beğenmiyorsan bize muarızsın. Biz muarızlarımızı ezeriz.

Elcevap: Ben değil sizi, belki dünyanızı sevseydim, dünyadan çekilmezdim. Ne sizi ve ne de dünyanızı beğenmiyorum. Fakat karışmıyorum. çünkü ben başka maksattayım; başka noktalar benim kalbimi doldurmuş, başka şeyleri düşünmeye kalbimde yer bırakmamış. Sizin vazifeniz ele bakmaktır, kalbe bakmak değil. çünkü idarenizi, syişinizi istiyorsunuz. El karışmadığı vakit, ne hakkınız var ki, hiç lyık olmadığınız halde Kalb de bizi sevsin demeye?

Kalbe karışsanız: Evet, ben nasıl bu kış içinde baharı temenni ediyorum ve arzu ediyorum; fakat irade edemiyorum, getirmeye teşebbüs edemiyorum. Öyle de, hal-i lemin salhını temenni ediyorum, dua ediyorum ve ehl-i dünyanın ıslahını arzu ediyorum. Fakat irade edemiyorum; çünkü elimden gelmiyor. Bilfiil teşebbüs edemiyorum; çünkü ne vazifemdir, ne de iktidarım var.

DÖRDÜNCÜ ŞÜPHELİ SUAL: Ehl-i dünya diyorlar ki: O kadar bellar gördük ki, kimseye emniyetimiz kalmadı. Sana nasıl emin olabiliriz ki, fırsat senin eline geçse, arzu ettiğin gibi karışmazsın?

Elcevap: Evvelki noktalar size emniyet vermekle beraber, memleketimde, talebe ve akrabam içinde, beni dinleyenlerin ortasında, heyecanlı hadiseler içinde dünyanıza karışmadığım halde, diyar-ı gurbette ve yalnız, tek başıyla, garip, zayıf, ciz, bütün kuvvetiyle hirete müteveccih, ihtilttan, muhabereden kesilmiş, iman ve hiret münasebetiyle uzaktan uzağa yalnız bazı ehl-i hireti dost bulan ve başka herkese yaban ve herkes de ona yaban nazarıyla bakan bir insan, semeresiz, tehlikeli dünyanıza karışsa, muzaaf bir divane olmak gerektir.

Devam edecek