Madem böyledir; ben sizin dünyanıza karışmıyorum, siz de benim hiretime karışmayınız. Karışsanız da beyhudedir!
Takdir-i Hüd kuvve-i bz ile dönmez,
Bir şema ki Mevl yaka, üflemekle sönmez!
Benim hakkımda, müstesna bir surette, ehl-i dünya pek ziyade tevehhüm edip det korkuyorlar. Bende bulunmayan ve bulunsa dahi siyas bir kusur teşkil etmeyen ve ittihama medar olmayan şeyhlik, büyüklük, hanedan, aşiret sahibi, nüfuzlu, etbı çok, hemşehrileriyle görüşmek, dünya ahvliyle alkadar olmak, hatt siyasete girmek, hatt muhalif olmak gibi, bende bulunmayan emirleri tahayyül ederek evhma düşmüşler. Hatt hapiste ve hariçteki, yani kendilerince kbil-i af olmayanların dahi aflarını müzakere ettikleri sırada, beni det herşeyden men ettiler.
Fena ve fni bir adamın, güzel ve bki şöyle bir sözü var:
Zulmün topu var, güllesi var, kalası varsa,
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.
Ben de derim:
Ehl-i dünyanın hükmü var, şevketi var, kuvveti varsa,
Kurnın feyziyle, hdiminde de
Şaşırmaz ilmi, susmaz sözü vardır,
Yanılmaz kalbi, sönmez nuru vardır.
çok dostlarla beraber, bana nezaret eden bir kumandan, mükerreren sual ettiler: Neden vesika için müracaat etmiyorsun, istida vermiyorsun?
Elcevap: Beş altı sebep için müracaat etmiyorum ve edemiyorum:
Birincisi: Ben ehl-i dünyanın dünyasına karışmadım ki, onların mahkmu olayım, onlara müracaat edeyim. Ben kader-i İlhnin mahkmuyum ve ona karşı kusurum var; ona müracaat ediyorum.
İkincisi: Bu dünya çabuk tebeddül eder bir misafirhane olduğunu yakinen iman edip bildim. Onun için, hakik vatan değil, her yer birdir. Madem vatanımda bki kalmayacağım; beyhude ona karşı çabalamak, oraya gitmek bir şeye yaramıyor. Madem her yer misafirhanedir; eğer misafirhane sahibinin rahmeti yar ise, herkes yardır, her yer yarar. Eğer yar değilse, her yer kalbe bardır ve herkes düşmandır.
Üçüncüsü: Müracaat kanun dairesinde olur. Halbuki bu altı senedir bana karşı muamele keyf ve fevkalkanundur. Menfiler kanunuyla bana muamele edilmedi. Hukuk-u medeniyetten ve belki hukuk-u dünyeviyeden iskat edilmiş bir tarzda bana baktılar. Bu fevkalkanun muamele edenlere kanun namına müracaat mnsız olur.
Dördüncüsü: Bu sene, buranın müdürü, benim namıma, Barlanın bir mahallesi hükmünde olan Bedre karyesinde tebdil-i hava için birkaç gün kalmaya dair müracaat etti; müsaade etmediler. Böyle ehemmiyetsiz bir ihtiyacıma cevab-ı red verenlere nasıl müracaat edilir? Müracaat edilse, zillet içinde faidesiz bir tezellül olur.
Beşincisi: Haksızlığı hak iddia edenlere karşı hak dv etmek ve onlara müracaat etmek bir haksızlıktır, hakka karşı bir hürmetsizliktir. Ben bu haksızlığı ve hakka karşı hürmetsizliği irtikp etmek istemem vesselm.
Altıncı sebep: Bana karşı ehl-i dünyanın verdikleri sıkıntı, siyaset için değil. çünkü onlar da bilirler ki siyasete karışmıyorum, siyasetten kaçıyorum. Belki, bilerek veya bilmeyerek, zındıka hesabına, benim dine merbutiyetimden beni tzip ediyorlar. Öyle ise, onlara müracaat etmek, dinden pişmanlık göstermek ve meslek-i zındıkayı okşamak demektir.
Hem ben onlara müracaat ve dehalet ettikçe; dil olan kader-i İlh, beni onların zalim eliyle tzip edecektir. çünkü onlar diyanete merbutiyetimden beni sıkıyorlar; kader ise, benim diyanette ve ihlsta noksaniyetim var, ara sıra ehl-i dünyaya riyakrlıklarımdan dolayı beni sıkıyor. Öyle ise, şimdilik şu sıkıntıdan kurtuluşum yok. Eğer ehl-i dünyaya müracaat etsem, kader der: Ey riyakr, bu müracaatın cezasını çek. Eğer müracaat etmezsem, ehl-i dünya der: Bizi tanımıyorsun, sıkıntıda kal.
Yedinci sebep: Malmdur ki, bir memurun vazifesi, heyet-i içtimaiyeye muzır eşhsa meydan vermemek ve nfilere yardım etmektir. Halbuki, beni nezaret altına alan memur, kabir kapısına gelen, misafir bir ihtiyar adama Allahtan başka hiçbir ilh yoktur daki, imanın ltf bir zevkini izah ettiğim vakit, bir cürm-ü meşhut halinde beni yakalamak gibi, çok zaman yanıma gelmediği halde, o vakit güya bir kabahat işliyorum gibi yanıma geldi. İhls ile dinleyen o biçareyi de mahrum bıraktı, beni de hiddete getirdi. Halbuki, burada bazı adamlar vardı; o onlara ehemmiyet vermiyordu. Sonra, edepsizliklerde ve köydeki hayat-ı içtimaiyeye zehir verecek surette bulundukları vakit, onlara iltifat etmeye ve takdir etmeye başladı.
Hem malmdur ki, zindanda yüz cinayeti bulunan bir adam, nezarete memur zabit olsun, nefer olsun, her zaman onlarla görüşebilir. Halbuki bir senedir, hem mir, hem nezarete memur hükmet-i milliyece iki mühim zt, kaç defa odamın yanından geçtikleri halde, kat ve asla ne benimle görüştüler ve ne de halimi sordular. Ben evvel zannettim ki, advetlerinden yanaşmıyorlar. Sonra tahakkuk etti ki, evhamlarından, güya ben onları yutacağım gibi kaçıyorlar!
İşte şu adamlar gibi eczası ve memurları bulunan bir hükmeti hükmet diyerek merci tanıyıp müracaat etmek kr-ı akıl değil, beyhude bir zillettir. Eski Said olsaydı, Antere gibi diyecekti:
Zilletle ele geçen b-ı hayat, tıpkı Cehennem gibidir. İzzetle Cehennem ise, medar-ı iftihar bir menzilim olur.
Eski Said yok. Yeni Said ise, ehl-i dünya ile konuşmayı mnsız görüyor. Dünyaları başlarını yesin! Ne yaparlarsa yapsınlar; mahkeme-i kübrda onlarla muhakeme olacağız der, sükt eder.
Devam edecek