Adem-i müracaatımın sebeplerinden sekizincisi: Gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz bir advet olduğu kaidesince, dil olan kader-i İlh, lyık olmadıkları halde meylettiğim şu ehl-i dünyanın zalim eliyle beni tzip ediyor. Ben de bu azba müstehakım deyip sükt ediyordum. çünkü, Harb-i Umumde gönüllü alay kumandanı olarak iki sene çalıştım, çarpıştım. Ordu Kumandanı ve Enver Paşa takdiratı altında, kıymettar talebelerimi, dostlarımı feda ettim. Yaralanıp esir düştüm. Esaretten geldikten sonra, Hutuvt-ı Sitte gibi eserlerimle kendimi tehlikeye atıp, İngilizlerin İstanbula tasallutu altında, İngilizlerin başlarına vurdum. Şu beni işkenceli ve sebepsiz esaret altına alanlara yardım ettim.
İşte, onlar da bana o yardım cezasını böyle veriyorlar. Üç sene Rusyada, esaretimde çektiğim zahmet ve sıkıntıyı, burada bu dostlarım bana üç ayda çektirdiler. Halbuki, Ruslar beni Kürt gönüllü kumandanı suretinde, Kazakları ve esirleri kesen gaddar adam nazarıyla bana baktıkları halde, beni dersten men etmediler. Arkadaşım olan doksan esir zabitlerin kısm-ı ekserisine ders veriyordum. Bir defa Rus kumandanı geldi, dinledi. Türkçe bilmediği için, siyas ders zannetti, bir defa beni men etti; sonra yine izin verdi. Hem aynı kışlada bir odayı cami yaptık. Ben imamlık yapıyordum. Hiç müdahale etmediler, ihtilttan men etmediler, beni muhabereden kesmediler.
Halbuki, bu dostlarım, güya vatandaşlarım ve dindaşlarım ve onların menfaat-i imaniyelerine uğraştığım adamlar, hiçbir sebep yokken, siyasetten ve dünyadan alkamı kestiğimi bilirlerken, üç sene değil, belki beni altı sene sıkıntılı bir esaret altına aldılar, ihtilttan men ettiler. Vesikam olduğu halde, dersten, hatt odamda husus dersimi de men ettiler, muhabereye sed çektiler. Hatt, vesikam olduğu halde, kendim tamir ettiğim ve dört sene imamlık ettiğim mescidimden beni men ettiler. Şimdi dahi cemaat sevabından beni mahrum etmek içindaim cemaatim ve hiret kardeşlerimmahsus üç adama dahi imamet etmemi kabul etmiyorlar. Hem, istemediğim halde birisi bana iyi dese, bana nezaret eden memur kıskanarak kızıyor, nüfuzunu kırayım diye vicdansızcasına tedbirler yapıyor, mirlerinden iltifat görmek için beni tciz ediyor.
İşte, böyle vaziyette bir adam, Cenb-ı Haktan başka kime müracaat eder? Hkim, kendi müddei olsa, elbette ona şekv edilmez. Gel, sen söyle, bu hale ne diyeceğiz? Sen ne dersen de, ben derim ki: Bu dostlarım içinde çok münafıklar var. Münafık kfirden eşeddir. Onun için, kfir Rusun bana çektirmediğini çektiriyorlar.
Hey bedbahtlar! Ben size ne yaptım ve ne yapıyorum? İmanınızın kurtulmasına ve saadet-i ebediyenize hizmet ediyorum. Demek hizmetim hlis, lillh için olmamış ki, aksülmel oluyor; siz, ona mukabil her fırsatta beni incitiyorsunuz. Elbette mahkeme-i kübrda sizinle görüşeceğiz.
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. O ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır! derim.
Bk olan sadece Odur.
Said Nurs
Dördüncü Kısım
Kastamonu hayatı
Bediüzzaman Said Nurs, Eskişehir hapsinden çıktıktan sonra, Kastamonu vilyetine nefyediliyor. Uzun bir müddet polis karakolunda ikamete mecbur edildikten sonra, karakolun tam karşısında, daim bir tarassut altında olan bir eve yerleştiriliyor.
Orada, sekiz sene ağır bir istibdat ve göz hapsi altında bir sürgün hayatı geçirtiliyor. Fakat o, katiyen boş durmuyor, neşr-i envar-ı Kurniyeye gizli olarak devam ediyor. Bilhassa İneboluda çok fedakr ve faal talebeleri yetişiyor. Aynen Isparta talebeleri gibi, şevkle Risale-i Nuru yazmaya ve etrafa perde altında neşretmeye başlıyorlar. Karadeniz havalisinde de Risale-i Nur eserleri böylece büyük bir rağbet görmeye başlıyor.
Hazret-i Üstad Kastamonuda iken, Ispartadaki talebeleriyle daima alkadar idi. O, izn-i İlh ile biliyordu ki, Risale-i Nuru dünyaya iln ve neşredecek fedakrlardan ve nşirlerden kısm-ı zamı Ispartadan çıkacak veya Isparta merkezindeki hizmetle bu büyük vazife ifa edilecek.
Risale-i Nur şakirtleri, sevgili Üstadlarının hal ve istirahatiyle çok alkadardırlar. Müşfik Üstadlarından ve Nurcu kardeşlerinin Risale-i Nur hizmetlerinden sık sık haber almayı arzu ederler.
Bediüzzaman Said Nurs, yirmi yedi sene zarfında, Nur talebelerine hitaben ilm, iman, İslm mevzularda ve hizmet-i imaniyeye dair bazı mektuplar yazmıştır. Nur talebeleri de, çok müştak oldukları bu mektupları elyazılarıyla çoğaltarak neşretmişlerdir. Din düşmanlarının, postahanelerden Nur Risalelerini ve mektuplarını göndermeyi yasak edecek dereceye varan şiddetli tazyikatları zamanında bu mektupları ve Nur Risalelerini, Nur talebeleri köyden köye, kasabadan kasabaya, vilyetten vilyete götürmüşlerdir. Hatt kendi aralarında Nur postacıları meydana getirmişlerdir. Bütün ruh u canlarıyla gönüllü olan bu Nur postacıları, bu hizmetin en kuds bir vazife olduğuna inanmışlardır. Gayet ehemmiyetli ve hakikatli olduğu kadar, gayet güzel olan ve Risale-i Nurun Lhika Mektupları ismini alan bu mektuplar, Nur talebelerinin ruh birçok ihtiyaçlarını tatmin etmiştir. Hem Risale-i Nur talebelerine, Kurn ve iman hizmetinde birer rehber hükmüne geçmiş, hem İslmiyet düşmanlarının bütün bütün yalan ve uydurma propagandalarına aldanmamak ve intibah vermek hususunda uyandırıcı bir tesir husule getirmiştir. Ve bu suretle de dinsizliğin o muvakkat şşaalı saltanatı devrindeçok kimselerin ümitsizliğe ve atalete düşürüldüğü o karanlık günlerdekalblere inşirah ve sürur vermiş ve iman hizmeti için faaliyet aşkını yerleştirmiştir. Ve böylece müminleri yeisten kurtarıp, İslmiyetin, Risale-i Nurla istikbaldeki parlak zaferlerine işaretler edip müjdeler vermiştir.
Evet, o nran Lhika mektupları ki, ruhları, kalbleri, cezb ve fetheden, akılları teshir eden hakikatlerle doludur. Bu Lhika mektuplarından bazıları ileride yeri geldikçe derc edilecektir. Hazret-i Üstadın Kastamonudaki hayatına dair malmatı, Kastamonudan yazdığı mektupları bir kısmından bazı parçalar almakla ve oradaki halis ve sadık Nur talebelerinin mektuplarından birkaç mektubunu bu tarihçeye idhal etmek suretiyle takdim ediyoruz. Aşağıda yazılan mektuplar, beş yüz sahifeden ziyade olan Kastamonu Lhikasından, Üstadın, Kastamonudan Ispartadaki talebelerine gönderdiği mektuplarından beş-on mektuptur. Bu mektuplarda Hazret-i Üstad, talebelerine, el yazısıyla risaleleri yazmalarının, neşretmelerinin ehemmiyetini, Risale-i Nur talebelerinin şimdilik cüz gibi görünen hizmetlerinin, hakikatte, kinatta en muazzam mesele olduğunu ve birgün bu memlekette Risale-i Nurun nuruyla geniş çapta fütuhat olacağını müjdelemekte, Risale-i Nurun dairesinin ve neşriyatının temellerini, esaslarını vaz ve tahkim etmektedir.
Devam edecek