Şark hadisesi münasebetiyle nefyedilmem, iddianamede iştiraki ihsas ettiği cihetle cevap veriyorum ki: Hükmetin dosyalarında, benim künyem altında hiçbir meşruhat yoktur. Sırf ihtiyat yüzünden nefyedildiğim, hükmetçe sabit olmuştur. Ben, o zaman da, şimdiki gibi münzev yaşıyordum. Bir dağın mağarasında, bir hizmetçiyle yalnız otururken, beni tutup, on sene bilsebep, müracaat etmediğim için, dokuz sene bir köyde, bir sene de Ispartada ikamete mahkm edip, ahirinde bu musibete giriftar ettiler.
Üçüncü İddinme
Barlada iken tesis-i münasebet edildiği, uzağında ve yakınında bulunan bu eşhasın madd ve mnev yardımlarını temin ederek faaliyete giriştiği ve heyet-i umumiyesine Risale-i Nur adını verdiği ve kısım kısım yazdırdığı bu eserlerini muhtelif vasıtalarla gizli gizli çoğalttırarak Antalya, Aydın, Milas, Eğirdir, Dinar ve Van gibi mıntıkalarda, adamlarının delletiyle neşir ve tmim ettirdiği, bu eserlerden devletin emniyet-i dahiliyesini ihll edebilecek olanlarına mahrem ve yarım mahrem diyerek işaretler koyduğu ve bu suretle istihdaf ettiği gayeyi kendisinin de kabul ve izhar etmiş bulunduğu hakkındaki fıkraya karşı, şu kat ve izahlı cevabın, sizin evvelce zaptınıza geçen Son Müdafaa namındaki otuz beş sahifelik müdafaatımı itirazname olarak takdimle beraber derim ki:
Yüz bin defa hş! İman ilmini rıza-yı İlhiden başka birşeye let etmemişim ve edemiyorum ve kimsenin de hakkı yoktur ki edebilsin. Ve Risale-i Nur namı altındaki yüz yirmi beş risale, yirmi sene zarfında telif edilmiş.
Mahrem dediğimiz risaleler ise, üç tanesi bize gurur ve riyaya medar olmamak için mahrem demişim. Şimdi ise, o setr-i mahremin bir köşesini fş etmeye mecbur olarak derim ki: O mahremlerden birisi keramet-i Gavsiye, ikinci keramet-i Aleviye, üçüncü, sırr-ı ihlsa ait risalelerdir ki, o iki keramet, benim haddimden yüz derece fazla ve hizmet-i Kurniyemi takdir suretinde, Hazret-i Ali ile Hazret-i Gavsın işaretleridir. Ve riyadan, gururdan, enaniyetten kurtaracak sırr-ı ihlsa dair risaleye, en has kardeşlerime mahsus olarak, mahrem denmiştir. syiş-i dahiliye ile bunların ne münasebeti var ki onlar medar-ı itham oluyorlar? İkinci kısım mahremler ise, Drül-Hikmette ve dokuz sene evvel Avrupa itirazatına ve Doktor Abdullah Cevdetin dinsizce hücumlarına karşı yazdığım bir-iki risale ve bazı memurların bana insafsızcasına ve gaddarane tecavüzlerine karşı şekv suretinde yazdığım iki küçük risaledir ki, son müdafaatımda bahsetmişim. Bu dört risalenin telifinden bir zaman sonra, serbest kanunlarına ve hükmetin işine hiçbir cihette temas etmemek için, onların neşrini men edip, mahremdir demişim, en has bir-iki kardeşime mahsus kalmıştır. Delilim de şudur ki: Bu kadar taharriyatınızda, o mahrem denilen risalelerin hiçbir yerde bulunmamasıdır. Yalnız umumun fihristesi elinize geçmiş, o fihristeye göre bu noktalardan istizaha lüzum görülmüş, ben de cevap vermişim, o cevap da zaptınıza geçmiştir.
İddianamede, müteaddit mıntıkalar ve Risale-i Nurun neşir ve tmimine adamlar vasıtasıyla çalıştığım beyan ediliyor. Cevaben derim ki:
Ben bir köyde, gurbette, kimsesiz, hüsn-ü hattım yokken, tarassut altında, herkes benim muavenetimden çekinirken, yalnız gayet mahdut dört-beş ahbabıma bir yadigr olarak hatırat-ı imaniyemi gönderdiğime Neşir ve tamime çalışıyor demek, ne kadar hilf-ı hakikat olduğunu elbette takdir edersiniz. Benim gibi haddinden çok fazla teveccüh-ü mmeye mazhar bir insanın, on beş sene Vanda tedris ile meşgul olduğum halde, birtek dostuma bir-iki iman risalelerimi göndermekle buna nasıl neşriyat denilir? Benim matbaam yok, ktiplerim yok, hüsn-ü hattım yok; elbette neşriyat yapamadım. Demek Risale-i Nur czibedardır, kendi kendine intişar ediyor. Yalnız bu kadar var ki: Onuncu Söz namında haşre dair olan risaleyi, daha yeni harfler çıkmadan evvel tab ettirdik. Hükmetin büyük memurlarının ve mebuslarının ve valilerinin ellerine geçti; kimse itiraz etmedi. Ondan, sekiz yüz nüsha intişar etti. Onun intişarı münasebetiyle, onun gibi sırf uhrev ve iman bir kısım risaleler, kendi kendine, bir kısım insanların eline geçti. Elbette ihtiyarsız, kendi kendine bu intişar, benim hoşuma gitmiş. Ben de bazı husus mektuplarımda, bu takdirimi teşvik tarzında yazmışım. Bu üç aydır, bu kadar taharriyat-ı amka neticesinde, koca bir memlekette, on beş-yirmi adamın ellerinde kitaplarımı bulmuşlar. Benim gibi otuz sene telifat ve tedrisatla ömrü geçen bir adamın, yirmi husus dostunda bazı hususi risaleleri bulunması ne suretle neşriyat olur? O neşriyatla nasıl bir hedefi takip edebilir? denilir.
Efendiler! Eğer ben dünyev veyahut siyas bir maksadı takip etseydim, bu on sene zarfında, on beş-yirmi değil, yüz bin adamlar ile alkadarlığım tezahür edecekti. Her neyse, bu noktaya dair son müdafaatımda daha fazla izahat ve tafsilt vardır
Erkeğe iki kız hissesi vardır. Nis Sresi, 4:176.
Annenin hakkı yine altıda birdir. Nis Sresi, 4:11.
yetlerinin eskiden beri medeniyetin itirazına karşı bütün tefsirlerde bulunan bir hakikat gayet kat ve şüphesiz bir cevab-ı ilm, iddianamede benim aleyhimde nasıl istimal edilebilir?
İddianamede, yine Fihristeden naklen, huruf-u Kurniye ve zikriyenin tercümeleri yerlerini tutmadıkları medar-ı tenkit beyan ediliyor. Bu mesele, sekiz sene mukaddem olmuş bir meseledir ve hiçbir itiraz kabul etmez bir hakikat-i ilmiyedir. Ondan hayli zaman sonra, bu zamanın bazı mukteziyatına göre tercüme edilmesinin hükmetçe kabulü, ne suretle o hakikat-ı ilmiyeyi aleyhime çevirir?
Mescidimizin kapanması münasebetiyle, dört noktadan ibaret, bana vahşiyane zulmeden nahiye müdürüyle birkaç arkadaşı ve kaza kaymakamının, şahıslarına ve memuriyetlerinin su-i istimallerine karşı bir şekvnamedir ki, o risaleyi kimseye vermedim. çünkü hiç kimsede bulunmamıştır
Onuncu Sözün tevafukatındandır ki, Onuncu Sözün satırları hem telif tarihine, hem dini dünyadan tefrik eden ldin cumhuriyetin ilnına tevafuk ediyor ki, haşrin inkrına bir emaredir. Yani o fıkranın meali budur: Madem cumhuriyet dine, dinsizliğe ilişmiyor prensibiyle btarafane kalıyor; ehl-i dallet ve ilhad, cumhuriyetin bu btaraflığından istifade etmekle, haşrin inkrını izhar etmeleri muhtemeldir demektir. Yoksa hükmete bir taarruz değildir; belki hükmetin btarafane vaziyetine işarettir. Elhak, bundan dokuz sene evvel, Onuncu Söz, sekiz yüz nüsha yayılmasıyla, ehl-i dalletin kalblerindeki inkr-ı haşri sıkıştırdı, lisanlarına getirmelerine meydan vermedi, ağızlarını tıkadı. Onuncu Sözün harika burhanlarını gözlerine soktu.
Devam edecek