Aziz, sıddık kardeşlerim,
Risale-i Nurun hizmetindeki ekser şakirtleri, birer nevi keramet ve ikram-ı İlh hissettikleri gibi; bu ciz kardeşiniz, çok muhtaç olduğu için çok nevilerini ve çeşitlerini hissediyor. Ve bu sıralarda, bu havalideki şakirdler, yeminle itiraf ediyorlar ki: Biz Nurun hizmetinde çalıştıkça, hem maşetçe, hem istirahat-ı kalbce bir genişlik, bir ferah, zhir bir surette hissediyoruz. Ben kendimce o kadar hissediyorum ki, nefis ve şeytanım, o bedahete karşı hayret ederek sustular.
* * *
hiret kardeşlerime mühim bir ihtar:
İki maddedir.
Birincisi: Risale-i Nura intisap eden kimsenin en ehemmiyetli vazifesi, onu yazmak ve yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan veya yazdıran ve okuyan, Risale-i Nur talebesi ünvanını alır. Ve o ünvan altında, her yirmi dört saatte benim lisanımla belki yüz defa, bazan daha ziyade hayırlı dualarımda ve mnev kazançlarımda hissedar olmakla beraber, benim gibi dua eden kıymettar binler kardeşlerin ve Risale-i Nur talebelerinin dualarına ve kazançlarına dahi hissedar olur.
Hem, dört vecihle dört nevi ibadet-i makbule hükmünde bulunan kitabetinde, hem imanını kuvvetlendirmek, hem başkalarının imanlarını tehlikeden kurtarmaya çalışmak, hem hadisin hükmüyle, bir saat tefekkür bazan bir sene kadar bir ibadet hükmüne geçen tefekkür-ü imanyi elde etmek ve ettirmek, hüsn-ü hattı olmayan ve vaziyeti çok ağır bulunan Üstadına yardım etmekle hasenatına iştirak etmek gibi çok fideleri elde edebilir. Ben kasemle temin ederim ki, bir küçük risaleyi kendine bilerek yazan adam, bana büyük bir hediye vermiş hükmüne geçer; belki herbir sahifesi bir okka şeker kadar beni memnun eder.
İkinci madde: Maatteessüf, Risale-i Nurun, imansız ve emansız cinn ve ins düşmanları onun çelik gibi metin kalalarına ve elmas kılınç gibi kuvvetli hüccetlerine mukabele edemediklerinden çok gizli desiseler ve haf vasıtalarla, haberleri olmadan yazanların şevklerini kırmak ve fütur vermek ve yazıdan vazgeçirmek cihetinde şeytancasına hücum edip darbe vuruyorlar. Hususan burada ihtiyaç pek çok ve yazıcılar pek az ve düşmanlar çok dikkatli, kısmen talebeler mukavemetsiz olduğundan, bu memleketi o Nurlardan bir derece mahrum ediyorlar...
* * *
Benimle hakikat meşrebinde sohbet etmek ve görüşmek isteyen adam hangi risaleyi açsa, benimle değil, hdim-i Kurn olan Üstadıyla görüşür ve hakaik-i imaniyeden zevkle bir ders alabilir.
Sabrinin mektubu yolda iken ve gelmeden evvel o mektubun mnev tesiriyle bu yeti O kişi, ölü iken... yetiyle beraber düşünürken birden hatırıma geldi. Risale-i Nurun bu derece kuvvetli işaret-i Kurniyeye ve şakirtlerinin bu kadar kıymetli beşaret-i Kurniyeye ve aktbların iltifatına mazhariyetin sırrı ve hikmeti, musibetin azameti ve dehşetidir ki, hiçbir eserin mazhar olmadığı bir kuds takdir ve tahsin almış. Demek ehemmiyet onun fevkalde büyüklüğünde değil, belki musibetin fevkalde dehşetine ve tahribatına karşı mücahedesi ve az olduğu halde gayet büyük bir ehemmiyet kesb etmiş ki, bu iki yette işaret ve beşaret-i Kurniyede ifade eder ki, Risale-i Nur dairesine girenler tehlikede olan imanlarını kurtarıyorlar ve imanla kabre giriyorlar ve Cennete gidecekler diye müjde veriyor. Evet, bazı vakit olur ki, bir nefer gördüğü hizmet için bir müşirin fevkine çıkar, binler derece kıymet alır.
On Dokuzuncu Sözün hirinde beyan edilen Kurndaki tekrarın ekser hikmetleri, Risale-i Nurda dahi cereyan ediyor. Bilhassa ikinci hikmeti tam tamına vardır. O hikmet şudur ki: Herkes Kurna muhtaçtır. Fakat herkes her vakit Kurnı okumaya muktedir olamaz. Fakat bir sreye galiben muktedir olur. Onun için, en mühim maksıd-ı Kurniye ekser uzun srelerde derc edilerek, herbir sre bir küçük Kurn hükmüne geçmiş. Demek, hiç kimseyi mahrum etmemek için, haşir ve tevhid ve kıssa-i Ms gibi bazı maksatlar tekrar edilmiş.
Aynı ehemmiyetli hikmet içindir ki, bazı defa haberim olmadan, ihtiyarım ve rızam olmadığı halde, bazı ince hakaik-i imaniye ve kuvvetli hüccetleri müteaddit risalelerde tekrar edilmiş. Ben çok hayret ederdim. Neden onlar bana unutturulmuş? Sonra kat bir surette bildim ki: Herkes bu zamanda Risale-i Nura muhtaçtır. Fakat umumunu elde edemez. Elde etse de tamam okuyamaz. Fakat küçük bir Risale-i Nur hükmüne geçmiş bir risale-i cmiayı elde edebilir. Ve ekser vakitlerde muhtaç olduğu meselelerin onda okuyabilir ve gıda gibi her zaman ihtiyaç tekerrür ettiği gibi, o da mütalasını tekrar eder.
Said Nurs
* * *
Şefkat-i insaniye, merhamet-i Rabbaniyenin bir cilvesi olduğundan, elbette rahmetin derecesinden aşmamak ve Rahmetenlil-lemn ztın mertebe-i şefkatinden taşmamak gerektir. Eğer aşsa ve taşsa, o şefkat, elbette merhamet ve şefkat değildir; belki dallete ve ilhada sirayet eden bir maraz-ı ruh ve bir sakam-ı kalbdir.
Mesel, kfir ve münafıkların Cehennemde yanmalarını ve azap ve cihad gibi hadiseleri kendi şefkatine sığıştırmamak ve tevile sapmak, Kurnın ve edyn-ı semviyenin bir kısm-ı azmini inkr ve tekzip olduğu gibi, bir zulm-ü azm ve gayet derecede bir merhametsizliktir.
çünkü msum hayvanları parçalayan canavarlara himayetkrne şefkat etmek, o biçare hayvanlara şedit bir gadr ve vahşi bir vicdansızlıktır. Ve binler Müslümanların hayat-ı ebediyelerini mahveden ve yüzer ehl-i imanın su-i kıbete ve müthiş günahlara sevk eden adamlara şefkatkrne taraftar olmak ve merhametkrne cezadan kurtulmalarına dua etmek, elbette o dua o mazlum ehl-i imana dehşetli bir merhametsizliktir ve şen bir gadirdir.
Risale-i Nurda katiyetle ispat edilmiş ki, küfür ve dallet, kinata büyük bir tahkir ve mevcudata bir zulm-ü azmdir ve rahmetin refine ve ftın nüzulüne vesiledir. Hatt, deniz dibinde balıklar, cnilerden şekva ederler ki, İstirahatimizin selbine sebep oldular diye rivyet-i sahiha vardır.
O halde kfirin ve münafığın azap çekmesine acıyıp şefkat eden adamlar, şefkate lyık hadsiz msumlara acımıyorlar.
Devam edecek