İşte, Asr-ı Saadette aklıyla beraber seyahat eden dünya misafiri ve hayat yolcusunun o medrese-i nuraniyeden aldığı derse kısa bir işaret olarak, Birinci Makamın On Altıncı Mertebesinde, böyle
Allahtan başka ilh yoktur. O Vcibül-Vücud ve Vhid-i Ehad ki, Kurnının azamet-i saltanatı ve dininin haşmet-i vüsati ve kemltının kesreti ve hatt düşmanlarının tasdikiyle dahi ahlkının ulviyetiyle, fahr-i lem ve şeref-i nev-i ben dem olan zt (a.s.m.), Onun vahdet içindeki vücub-u vücuduna dellet eder. Kez, o zt (a.s.m.), zhir ve bhir ve musaddık ve musaddak yüzlerce muciztının kuvvetiyle ve dininin sti ve kti binlerce hakaik-i diniyesinin kuvvetiyle ve Ehl-i Beytinin icmıyla ve basar sahibi Ashabının ittifakıyla ve ümmetinden burhan ve nuran basiret sahibi muhakkiklerin tevafukuyla, Onun vahdet içindeki vücub-u vücuduna şehadet ve onu ispat eder denilmiştir.
Sonra, bu dünyada hayatın gayesi ve hayatın hayatı iman olduğunu bilen bu yorulmaz ve tok olmaz yolcu, kendi kalbine dedi ki:
Aradığımız ztın sözü ve kelmı denilen, bu dünyada en meşhur ve en parlak ve en hkim; ve ona teslim olmayan herkese, her asırda meydan okuyan Kurn-ı Mucizül-Beyan namındaki kitaba müracaat edip, o ne diyor bilelim. Fakat en evvel, bu kitap bizim Hlıkımızın kitabı olduğunu ispat etmek lzımdır diye taharrye başladı.
Bu seyyah, bu zamanda bulunduğu münasebetiyle, en evvel, mnev icz-ı Kurniyenin lemaları olan Risale-i Nura baktı ve onun yüz otuz risaleleri, yt-ı Furkaniyenin nükteleri ve ışıkları ve esaslı tefsirleri olduğunu gördü. Ve Risale-i Nur, bu kadar muannid ve mülhid bir asırda, her tarafa hakaik-i Kurniyeyi mücahidne neşrettiği halde, karşısına kimse çıkamadığından ispat eder ki, onun üstadı ve menbaı ve mercii ve güneşi olan Kurn, semvdir, beşer kelmı değildir. Hatt, Resilün-Nurun yüzer hüccetlerinden birtek hüccet-i Kurniyesi olan Yirmi Beşinci Söz ile On Dokuzuncu Mektubun hiri, Kurnın kırk vech ile mucize olduğunu öyle ispat etmiş ki, kim görmüşse, değil tenkit ve itiraz etmek, belki ispatlarına hayran olmuş, takdir ederek çok sen etmiş.
Kurnın vech-i iczını ve hak kelmullah olduğunu ispat etmek cihetini Risaletün-Nura havale ederek, yalnız kısa bir işaretle, büyüklüğünü gösteren birkaç noktaya dikkat etti.
Birinci Nokta: Nasıl ki Kurn, bütün mucizatıyla ve hakkaniyetine delil olan bütün hakaikiyle, Muhammed aleyhissaltü vesselmın bir mucizesidir. Öyle de, Muhammed aleyhissaltü vesselm da, bütün mucizatıyla ve delil-i nübüvvetiyle ve kemlt-ı ilmiyesiyle, Kurnın bir mucizesidir ve Kurn kelmullah olduğuna bir hüccet-i ktıasıdır.
İkinci Nokta: Kurn, bu dünyada, öyle nuran ve saadetli ve hakikatli bir surette bir tebdil-i hayat-ı içtimaiye ile beraber, insanların hem nefislerinde, hem kalblerinde, hem ruhlarında, hem akıllarında, hem hayat-ı şahsiyelerinde ve hem hayat-ı içtimaiyelerinde, hem hayat-ı siyasiyelerinde öyle bir inkılp yapmış ve idame etmiş ve idare etmiş ki, on dört asır müddetinde, her dakikada, altı bin altı yüz altmış altı yetleri keml-i ihtiramla, hiç olmazsa yüz milyondan ziyade insanların dilleriyle okunuyor ve insanları terbiye ve nefislerini tezkiye ve kalblerini tasfiye ediyor, ruhlara inkişaf ve terakki ve akıllara istikamet ve nur ve hayata hayat ve saadet veriyor. Elbette böyle bir kitabın misli yoktur, harikadır, fevkaldedir, mucizedir.
Üçüncü Nokta: Kurn, o asırdan t şimdiye kadar öyle bir belğat göstermiş ki, Kbenin duvarında altınla yazılan en meşhur ediplerin Muallkat-ı Seba nmıyla şöhretşiar kasidelerini o dereceye indirdi ki, Lebidin kızı, babasının kasidesini Kbeden indirirken demiş: yta karşı bunun kıymeti kalmadı.
Hem bedev bir edip Artık emrolunduğun şeyi açıkla (öyle ki, btıl, kırılıp saçılan cam gibi olsun ve kendini toparlayamasın)! işittiği vakit secdeye kapanmış. Ona demişler: Sen Müslüman mı oldun? O demiş: Hayır, ben bu yetin belğatine secde ettim.
Hem ilm-i belğatın dhilerinden Abdülkahir-i Cürcan ve Sekkk ve Zemahşer gibi binlerle dhi imamlar ve mütefennin edipler, icm ve ittifakla karar vermişler ki, Kurnın belğatı tkat-i beşerin fevkindedir; yetişilmez.
Hem o zamandan beri, mütemadiyen meydan-ı muarazaya davet edip, mağrur ve enniyetli ediplerin ve belğlerin damarlarına dokundurup, gururlarını kıracak bir tarzda der: Ya birtek srenin mislini getiriniz, veyahut dünyada ve hirette helket ve zilleti kabul ediniz diye iln ettiği halde, o asrın muannid beliğleri birtek srenin mislini getirmekle kısa bir yol olan muarazayı bırakıp, uzun olan, can ve mallarını tehlikeye atan muharebe yolunu ihtiyar etmeleri ispat eder ki, o kısa yolda gitmek mümkün değildir.
Hem Kurnın dostları, Kurna benzemek ve taklit etmek şevkiyle; ve düşmanları dahi, Kurna mukabele ve tenkit etmek sevkiyle o vakitten beri yazdıkları ve yazılan ve telhuk-u efkr ile terakki eden milyonlarla Arab kitaplar ortada geziyor. Hiçbirisinin ona yetişemediğini, hatt en di adam dahi dinlese, elbette diyecek: Bu Kurn, bunlara benzemez ve onların mertebesinde değil. Ya onların altında veya umumunun fevkinde olacak. Umumunun altında olduğunu, dünyada hiçbir fert, hiçbir kfir, hatt hiçbir ahmak diyemez. Demek, mertebe-i belğati, umumun fevkındedir.
Hatt bir adam, Göklerde ve yerde ne varsa Allahı tesbih eder yetini okudu. Dedi ki: Bu yetin harika telkki edilen belğatını göremiyorum.
Ona denildi: Sen dahi bu seyyah gibi o zamana git, orada dinle.
O da, kendini Kurndan evvel orada tahayyül ederken gördü ki, mevcudat-ı lem perişan, karanlık, cmid ve şuursuz ve vazifesiz olarak, hli, hadsiz, hudutsuz bir fezada, kararsız fni bir dünyada bulunuyorlar. Birden, Kurnın lisanından bu yeti dinlerken gördü:
Bu yet, kinat üstünde, dünyanın yüzünde öyle bir perde açtı ve ışıklandırdı ki, bu ezel nutuk ve bu sermed ferman, asırlar sıralarında dizilen zşuurlara ders verip gösteriyor ki, bu kinat, bir cami-i kebr hükmünde, başta semvt ve arz olarak umum mahlkat hayattarne zikir ve tesbihte ve vazife başında cş-u huruşla mesudne ve memnunne bir vaziyette bulunduruyor, diye müşahede etti. Ve bu yetin derece-i belğatini zevk ederek, sair yetleri buna kıyasla, Kurnın zemzeme-i belğati arzın nısfını ve nev-i beşerin humsunu istil ederek, haşmet-i saltanatı keml-i ihtiramla on dört asır bilfasıla idame ettiğinin binler hikmetlerinden bir hikmetini anladı.
Devam edecek