Birinci Hakikat: Bilmüşahede gözümüzle görünen ve muhit ve daim ve muntazam ve dehşetli ve semv ve arz olan bütün mevcudatı çeviren ve tebdil ve tecdit eden ve kinatı kaplayan faaliyet-i müstevliye hakikati görünmesi; ve o her cihetle hikmet-medar faaliyet hakikatının içinde tezahür-ü rubbiyet hakikatinin bilbedahe hissedilmesi; ve o her cihetle rahmetfeşan tezahür-ü rububiyet hakikatının içinde, tebarüz-ü ulhiyet hakikatı bizzarure bilinmiş olmasıdır.
İşte bu hkimne ve hakmne faaliyet-i daimeden ve perdesinin arkasında bir Fil-i Kadr ve Almin efli, görünür gibi hissedilir.
Ve bu mürebbiyne ve müdebbirne efl-i Rabbniyeden ve perdesinin arkasından, herşeyde cilveleri bulunan esm-i İlhiye, hissedilir derecesinde bedahetle bilinir.
Ve bu celldarne ve cemlperverne cilvelenen Esm-i Hüsndan ve perdesinin arkasında, sıft-ı seba-i kudsiyenin ilmelyakn, belki aynelyakn, belki hakkalyakn derecesinde vücutları ve tahakkukları anlaşılır.
Ve bu yedi kuds sıfatın dahi, bütün masnuatın şehadetiyle, hem hayattarne, hem kadrne, hem almne, hem semne, hem basrne, hem müridne, hem mütekellimne nihayetsiz bir surette tecellileriyle bilbedahe ve bizzarure ve biilmelyakn bir mevsuf-u Vcibül-Vücudun ve bir müsemm-i Vhid-i Ehadin ve bir fil-i Ferd-i Samedin mevcudiyeti, güneşten daha zhir, daha parlak bir tarzda, kalbdeki iman gözüne görünür gibi kat bilinir. çünkü, güzel ve mnidar bir kitap ve muntazam bir hane, bedahetle, yazmak ve yapmak fiillerini; ve güzel yazmak ve intizamlı yapmak fiilleri dahi, bedahetle, yazıcı ve dülger namlarını; yazıcı ve dülger ünvanları ise, bedahetle, kitabet ve dülgerlik sanatlarını ve sıfatlarını; ve bu sanat ve sıfatlar, bedahetle, herhalde bir ztı istilzam eder ki, mevsuf ve sni ve müsemm ve fil olsun. Filsiz bir fiil ve müsemmsız bir isim mümkün olmadığı gibi, mevsufsuz bir sıfat, sanatkrsız bir sanat dahi mümkün değildir.
İşte bu hakikat ve kaideye binaen, bu kinat, bütün mevcudtıyla beraber, kaderin kalemiyle yazılmış, kudretin çekiciyle yapılmış mnidar hadsiz kitaplar, mektuplar, nihayetsiz binalar ve saraylar hükmünde, herbiri binler vech ile ve beraber hadsiz vüch ile Rabbn ve Rahmn nihayetsiz fiilleri ve o fiillerin
menşeleri olan bin bir esm-i İlhiyenin hadsiz cilveleriyle ve o güzel isimlerin menbaı olan yedi sıft-ı Sübhniyenin nihayetsiz tecellleriyle, o yedi muhit ve kuds sıfatların madeni ve mevsufu olan ezel ve ebed bir Zt-ı Zülcellin vücub-u vücuduna ve vahdetine hadsiz işaretler ve nihayetsiz şehadetler ettikleri gibi; bütün o mevcudatta bulunan bütün hüsünler, cemller, kıymetler, kemller dahi, efl-i Rabbniyenin ve esm-i İlhiyenin ve sıft-ı Samedniyenin ve şunt-ı Sübhniyenin, kendilerine lyık ve muvafık kuds cemllerine ve kemllerine ve hepsi birden Zt-ı Akdesin kuds cemline ve kemline bedahetle şehadet ederler.
İşte, faaliyet hakikati içinde tezahür eden rububiyet hakikati, ilim ve hikmetle halk ve icad ve sun ve ibd, nizam ve mizan ile takdir ve tasvir ve tedbir ve tedvir, kast ve irade ile tahvil ve tebdil ve tenzil ve tekmil, şefkat ve rahmetle itm ve inm ve ikram ve ihsan gibi şuntıyla ve tasarrufatıyla kendini gösterir ve tanıttırır. Ve tezahür-ü rububiyet hakikatı içinde bedahetle hissedilen ve bulunan ulhiyetin tebarüz hakikatı dahi, Esm-i Hüsnnın rahmne ve kermne cilveleriyle ve yedi sıft-ı sübtiye olan hayat, ilim, kudret, irade, sem, basar ve kelm sıfatlarının cellli ve cemlli tecellileriyle kendini tanıttırır, bildirir.
Evet, nasıl ki kelm sıfatı, vahiyler ve ilhamlarla Zt-ı Akdesi tanıttırır. Öyle de, kudret sıfatı dahi, mücessem kelimeleri hükmünde olan sanatlı eserleriyle o Zt-ı Akdesi bildirir ve kinatı baştan başa bir furkan-ı cismn mahiyetinde gösterip bir Kadr-i Zülcelli tavsif ve tarif eder.
Ve ilim sıfatı dahi hikmetli, intizamlı, mizanlı olan bütün masnuat miktarınca ve ilimle idare ve tedbir ve tezyin ve temyiz edilen bütün mahlkat adedince, mevsufları olan birtek Zt-ı Akdesi bildirir.
Ve hayat sıfatı ise, kudreti bildiren bütün eserler ve ilmin vücudunu bildiren bütün intizamlı ve hikmetli ve mizanlı ve ziynetli suretler, haller ve sair sıfatları bildiren bütün deliller, sıfat-ı hayatın delilleriyle beraber, hayat sıfatının tahakkukuna dellet ettikleri gibi; hayat dahi, bütün o delilleriyle, yineleri olan bütün zhayatları şahit göstererek Zt-ı Hayy-ı Kayymu bildirir. Ve kinatı, serbeser her vakit taze taze ve ayrı ayrı cilveleri ve nakışları göstermek için, daima değişen ve tazelenen ve hadsiz yinelerden terekküp eden bir yine-i ekber suretine çevirir. Ve bu kıyasla, görmek ve işitmek, ihtiyar etmek ve konuşmak sıfatları dahi, herbiri birer kinat kadar, Zt-ı Akdesi bildirir, tanıttırır.
Hem o sıfatlar Zt-ı Zülcellin vücuduna dellet ettikleri gibi, hayatın vücuduna ve tahakkukuna ve o Ztın hayattar ve diri olduğuna dahi bedahetle dellet ederler. çünkü, bilmek, hayatın almeti; işitmek, dirilik emresi; görmek, dirilere mahsus; irade, hayat ile olabilir; ihtiyar iktidar, zhayatlarda bulunur; tekellüm ise, bilen dirilerin işidir.
İşte, bu noktalardan anlaşılır ki, hayat sıfatının yedi defa kinat kadar delilleri ve kendi vücudunu ve mevsufun vücudunu bildiren burhanları vardır ki, bütün sıfatların esası ve menbaı ve İsm-i zamın masdarı ve medarı olmuştur. Risale-i Nur bu birinci hakikatı kuvvetli burhanlarla ispat ve bir derece izah ettiğinden, bu denizden, bu mezkr katre ile şimdilik iktifa ediyoruz.
Devam edecek