Kastamonu Hayatı Devamıdır-3
Eklenme: 9/9/2024 12:00:00 AM

Hafız Alinin kendi üstadı hakkında, benim haddimden pek çok ziyade isnat ettiği meziyet ve msumiyeti, onun msum lisanıyla hakkımda medih olarak değil, bir nevi dua olarak tasavvur ediyoruz.

Hem Hafız Alinin, Sav gibi yerler, karyeler ve Isparta bir medrese-i Nuriye hükmüne geçmesi ve Risale-i Nurun sadık şakirtleri harikulde olarak günden güne yükselmeleri ve tenevvür etmeleri, bizleri, belki Anadoluyu, belki lem-i İslmı mesrur ve müferrah eden bir hakikatli haber telkki ediyoruz.

hirdeki Muhbir-i Sdıkın haber verdiği gibi Mnev fütuhat yapmak ve zulümatı dağıtmak zaman ve zemini hemen hemen gelmektedir diye fıkrasına, bütün ruh u canımızla rahmet-i İlhiyeden dua ile niyaz ediyoruz, temenni ediyoruz. Fakat biz Risale-i Nur şakirtleri ise, vazifemiz hizmettir; vazife-i İlhiyeye karışmamak ve hizmetimizi onun vazifesine bina etmekle bir nevi tecrübe yapmamakla beraber, kemiyete değil, keyfiyete bakmak, hem çoktan beri sukut-u ahlka ve hayat-ı dünyeviyeyi her cihetle hayat-ı uhreviyeye tercih ettirmeye sevk eden dehşetli esbap altında Risale-i Nurun şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkanın ve dalletin savletlerini kırması ve yüz binler biçarelerin imanlarını kurtarması ve biri yüze ve bazı bine mukabil yüzer ve binler hakik mümin talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sdıkın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vukuatla ispat etmiş ve ediyor ve inşaallah hiçbir kuvvet Anadolu sinesinden onu çıkaramaz. T hirzamanda, hayatın geniş dairesinin, asıl sahipleri, yani Mehdi ve şakirtleri Cenb-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allaha şükrederiz.

Said Nurs

* * *

Aziz Sıddık Kardeşlerim;

Evvelce, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye tercih etmeye dair yazılan iki parçaya tetimmedir.

Bu acip asrın hayat-ı dünyeviyeyi ağırlaştırması ve yaşamak şeraitini ağırlaştırıp çoğaltması ve hct-ı gayr-ı zaruriyeyi görenekle, tiryaki ve müptel etmekle hct-ı zaruriye derecesine getirmesiyle hayatı ve yaşamayı, herkesin her vakitte en büyük maksat ve gayesi yapmıştır. Onunla hayat-ı diniye ve ebediye ve uhreviyeye karşı ya set çeker, veya ikinci, üçüncü derecede bırakır. Bu hatnın cezası olarak öyle dehşetli tokat yedi ki, dünyayı başına cehennem eyledi.

İşte bu dehşetli musibette, ehl-i diyanet dahi büyük bir vartaya düşüyorlar ve kısmen anlamıyorlar. Ezcümle:

Gördüm ki, ehl-i diyanet, ehl-i takv bir kısım ztlar bizimle gayet cidd alakadarlık peyda ettiler. O bir iki ztta gördüm ki, diyaneti ister ve yapmasını sever, t ki hayat-ı dünyeviyesinde muvaffak olabilsin, işi rastgelsin. Hatt tarikatı, keşf ve keramet için ister. Demek hiret arzusunu ve din vezifin uhrev meyvelerini dünya hayatına bir dirsek, bir basamak gibi yapıyor. Bilmiyor ki, saadet-i uhreviye gibi saadet-i dünyeviyeye dahi medar olan hakaik-i diniyenin fevid-i dünyeviyesi, yalnız tercih edici ve teşvik edici derecesinde olabilir. Eğer illet derecesine çıksa ve o amel-i hayrın yapılmasındaki maksat o fide olsa, o ameli iptal eder; lakal ihlsı kırılır, sevabı kaçar.

Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asrın bel ve vebasından ve zulüm ve zulümatından en mücerreb bir kurtarıcı, Risale-i Nurun mizanları ve muvazeneleriyle, neşrettiği nur olduğuna kırk bin şahit vardır. Demek Risale-i Nurun diresine yakın bulunanlar içine girmezse, tehlike ihtimali kavdir.

Evet Onlar dünya hayatını seve seve hirete tercih ederler işaretiyle, bu asır hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye, ehl-i İslma da bilerek tercih ettirdi.

Hem bin üç yüz otuz dört tarihinden başlayıp, öyle bir rejim ehl-i iman içine de sokuldu. Evet hirete cifir ve ebced hesabıyla bin üç yüz otuz üç veya dört ederek, aynı vakitte, eski Harb-i Umumde İslmiyet düşmanları galebe çalmakla, muahede şartını, dünyayı dine tercih rejiminin mebdeine tevafuk ediyor. İki üç sene sonra bilfiil neticeleri görüldü.

Said Nurs

* * *

Üstad Bediüzzamanın İkinci Dünya Harbi Esnasında Yazdığı Mühim Bir Mektup

Şiddet-i şefkat ve rikkatten, bu kışın şiddetli soğuğuyla beraber mnev ve şiddetli bir soğuk ve musibet-i beşeriyeden biçarelere gelen felketler, sefaletler, açlıklar şiddetle rikkatime dokundu. Birden ihtar edildi ki:

Böyle musibetlerde kfir de olsa hakkında bir nevi merhamet ve mükfat vardır ki, o musibet ona nispeten çok ucuz düşer. Böyle musibet-i semaviye msumlar hakkında bir nevi şehadet hükmüne geçiyor.

Üç dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden hiç haberim yokken, Avrupa ve Rusyadaki çoluk çocuğa acıyarak tahattur ettim. O mnev ihtarın beyan ettiği taksimat bu elm şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki:

O musibet-i semavden, zalim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felketten vefat eden ve perişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükfat-ı mneviyeleri, o musibeti hiçe indirir.

On beşten yukarı olanlar, eğer msum ve mazlum ise, mükfatı büyüktür, belki onu Cehennemden kurtarır. çünkü hirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammed aleyhissaltü vesselma bir lkaytlık perdesi gelmiş. Ve madem hirzamanda Hazret-i İsnın (a.s.) din-i hakiksi hükmedecek, İslmiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan Hazret-i İsya (a.s.) mensup Hıristiyanların mazlumlarının, çektikleri felket onlar hakkında bir nevi şehadettir denebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zaifler, müstebit büyük zalimlerin cebir ve şiddetleri altında musibet çekiyorlar.

Elbette o musibet onlar hakkında medeniyetin sefahetinden ve küfranından ve felsefenin dalletinden ve küfründen gelen günahlara keffaret olmakla beraber, yüz derece onlara krdır diye hakikatten haber aldım, Cenab-ı Erhamürrhmine hadsiz şükrettim. Ve o elm elemden ve şefkatten tesell buldum.

Eğer o felketi gören zalimler ise ve beşerin perişaniyetini ihzar eden gaddarlar ve kendi menfaati için insan lemine ateş veren hodgm, alçak ins şeytanlar ise, tam müstehak ve tam adalet-i Rabbaniyedir.

Eğer o felketi çekenler mazlumların imdadına koşanlar ve istirahat-i beşeriye için ve esasat-ı diniyeyi ve mukaddesat-ı semaviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o fedakrlığın mnev ve uhrev neticesi o kadar büyüktür, o musibeti onlar hakkında medr-ı şeref yapar, sevdirir.

Said Nurs