Kastamonu hayatı Devamıdır-30
Eklenme: 10/12/2024 12:00:00 AM

Hem nasıl ki dağların yüzünde ve karnındaki masnular, zeminin her tarafında, herbir nevi aynı zamanda, aynı tarzda, yanlışsız, gayet mükemmel ve çabuk yapılmaları ve bir iş bir işe mni olmadan, sair nevilerle beraber karışık iken karıştırmaksızın icadları, Senin rububiyetinin haşmetine ve hiçbir şey ona ağır gelmeyen kudretinin azametine dellet eder. Öyle de, zeminin yüzündeki bütün zhayat mahlkların hadsiz hcetlerini, hatt mütenevvi hastalıklarını, hatt muhtelif zevklerini ve ayrı ayrı iştihalarını tatmin edecek bir surette, dağların yüzlerini ve içlerini muntazam eşcar ve nebatat ve madeniyatla doldurmak ve muhtaçlara teshir etmek cihetiyle, Senin rahmetinin hadsiz genişliğine ve hkimiyetinin nihayetsiz vüsatine dellet ve toprak tabakatı içinde gizli ve karanlık ve karışık bulunduğu halde, bilerek, görerek, şaşırmayarak, intizamla, hcetlere göre ihzar edilmeleriyle Senin herşeye taallk eden ilminin ihatasına ve herbir şeyi tanzim eden hikmetinin bütün eşyaya şümulüne ve ilçların ihzrtı ve maden maddelerin iddihrtıyla rububiyetinin rahmne ve kermne olan tedbirinin mehsinine ve inyetinin ihtiyatlı letifine pek zhir bir surette işaret ve dellet ederler.

Hem bu dünya hanında misafir yolcular için koca dağları levzımtlarına ve istikbaldeki ihtiyaçlarına muntazam ihtiyat deposu ve cihazat ambarı ve hayata lüzumu olan çok definelerin mükemmel mahzeni olmak cihetinde işaret, belki dellet, belki şehadet eder ki, bu kadar kerm ve misafirperver ve bu kadar hakm ve şefkatperver ve bu kadar kadr ve rububiyetperver bir Sniin, elbette ve herhalde, çok sevdiği o misafirleri için, ebed bir lemde, ebed ihsntının ebed hazineleri vardır. Buradaki dağlara bedel, orada yıldızlar o vazifeyi görürler.

Ey Kdir-i Külli Şey,

Dağlar ve içindeki mahlklar Senin mülkünde ve Senin kuvvet ve kudretinle ve ilim ve hikmetinle musahhar ve müdahhardırlar. Onları bu tarzda tavzif ve teshir eden Hlıkını takdis ve tesbih ederler.

Ey Hlık-ı Rahmn ve ey Rabb-i Rahm,

Resul-i Ekrem aleyhissaltü vesselmın talimiyle ve Kurn-ı Hakminin dersiyle anladım:

Nasıl ki sem ve feza ve arz ve deniz ve dağ, müştemilt ve mahlklarıyla beraber Seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar. Öyle de, zemindeki bütün ağaç ve nebatat, yaprakları ve çiçekleri ve meyveleriyle Seni bedhet derecesinde tanıttırıyorlar ve tanıyorlar.

Ve umum eşcrın ve nebatatın cezbedrne hareket-i zikriyede bulunan yapraklarından ve ziynetleriyle Sniinin isimlerini tavsif ve tarif eden çiçeklerinden ve letfet ve cilve-i merhametinden tebessüm eden meyvelerinden herbirisi, tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imknı olmayan harika sanat içindeki nizam ve nizam içindeki mizan ve mizan içindeki ziynet ve ziynet içindeki nakışlar ve nakışlar içindeki güzel ve ayrı ayrı kokular ve kokular içindeki meyvelerin muhtelif tatlarıyla, nihayetsiz Rahm ve Kerm bir Sniin vücub-u vücuduna bedhet derecesinde şehadet ettikleri gibi; heyet-i mecmuasıyla, bütün zemin yüzünde birlik ve beraberlik, birbirine benzemeklik ve sikke-i hilkatte müşabehet ve tedbir ve idarede münasebet ve onlara taallk eden icad fiilleri ve Rabbn isimlerde muvafakat ve o yüz bin envın hadsiz efradlarını birbiri içinde şaşırmayarak birden idareleri gibi noktalar, o Vcibül-Vücud Sniin bilbedhe vahdetine ve ehadiyetine dahi şehadet ederler.

Hem nasıl ki, onlar Senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ediyorlar. Öyle de, r-yi zeminde dört yüz bin milletlerden teşekkül eden zhayat ordusundaki hadsiz efradın yüz binler tarzda iaşe ve idareleri, şaşırmayarak karıştırmayarak mükemmel yapılmasıyla, Senin rububiyetinin vahdniyetteki haşmetine ve bir baharı bir çiçek kadar kolay icad eden kudretinin azametine ve herşeye taallukuna dellet ettikleri gibi; koca zeminin her tarafında, hadsiz hayvanatına ve insanlara, hadsiz taamların çeşit çeşit aksamını ihzar eden rahmetinin hadsiz genişliğine ve o hadsiz işler ve inmlar ve idareler ve iaşeler ve icraatlar keml-i intizamla cereyanları ve herşey, hatt zerreler o emirlere ve icraata itaat ve musahhariyetleriyle hkimiyetinin hadsiz vüsatine kat dellet etmekle beraber; o ağaçların ve nebatların ve herbir yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak gibi herbirisinin herbir şeyini, herbir işini bilerek, görerek faidelere, maslahatlara, hikmetlere göre yapılmakla, Senin ilminin herşeye ihatasına ve hikmetinin herşeye şümulune pek zhir bir surette dellet ve hadsiz parmaklarıyla işaret ederler. Ve Senin gayet kemldeki ceml-i sanatına ve nihayet cemldeki keml-i nimetine hadsiz dilleriyle sen ve medhederler.

Hem bu muvakkat handa ve fni misafirhanede ve kısa bir zamanda ve az bir ömürde, eşcar ve nebatatın elleriyle, bu kadar kıymettar ihsanlar ve nimetler ve bu kadar fevkalde masraflar ve ikramlar, işaret belki şehadet eder ki, misafirlerine burada böyle merhametler yapan kudretli, keremkr Zt-ı Rahm, bütün ettiği masrafı ve ihsanı, Kendini sevdirmek ve tanıttırmak neticesinin aksiyle, yani bütün mahlkat tarafından Bize tattırdı, fakat yedirmeden bizi idam etti dememek ve dedirmemek ve saltanat-ı ulhiyetini iskat etmemek ve nihayetsiz rahmetini inkr etmemek ve ettirmemek ve bütün müştak dostlarını mahrumiyet cihetinde düşmanlara çevirmemek noktalarından, elbette ve herhalde, ebed bir lemde, ebed bir memlekette, ebed bırakacağı abdlerine, ebed rahmet hazinelerinden, ebed cennetlerinde, ebed ve cennete lyık bir surette meyvedar eşcar ve çiçekli nebatlar ihzar etmiştir. Buradakiler ise, müşterilere göstermek için nümunelerdir.

Hem ağaçlar ve nebatlar, umumen yaprak ve çiçek ve meyvelerinin kelimeleriyle Seni takdis ve tesbih ve tahmid ettikleri gibi, o kelimelerden herbirisi dahi ayrıca Seni takdis eder. Hususan meyvelerin bed bir surette, etleri çok muhtelif, sanatları çok acip, çekirdekleri çok harika olarak yapılarak o yemek tablalarını ağaçların ellerine verip ve nebatların başlarına koyarak zhayat misafirlerine göndermek cihetinde, lisan-ı hal olan tesbihatları, zuhurca lisan-ı kl derecesine çıkar. Bütün onlar Senin mülkünde, Senin kuvvet ve kudretinle, Senin irade ve ihsanatınla, Senin rahmet ve hikmetinle musahhardırlar ve Senin herbir emrine mutdirler.

Devam edecek