Aziz, sıddık, fedakr kardeşlerim,
Nurlar, bilkis Isparta tevakkufuna karşı, buralarda inkişafat ile tezahür etti.
Allaha hamd olsun. Bu Rabbimin ihsnıdır.
En ziyade bize nezaretle, bizimle ve siyasetle alkadar mühim bir zt geldi. Ona dedim ki:
Bu on sekiz senedir sizlere müracaat etmedim ve hiç gazete okumadım; bu sekiz aydır, bir defa cihanda ne oluyor, diye sormadım; üç senedir burada işitilen radyoyu dinlemedimt ki kuds hizmetimize mnev zarar gelmesin. Bunun sebebi şudur ki:
İman hizmeti, iman hakaiki, bu kinatta herşeyin fevkindedir, hiçbir şeye tbi ve let olamaz. Fakat, bu zamanda, ehl-i gaflet ve dallet ve dinini dünyaya satan ve bki elmasları şişeye tebdil eden gafil insanlar nazarında o hizmet-i imaniyeyi hariçteki kuvvetli cereyanlara tbi ve let telkki etmek ve yüksek kıymetlerini umumun nazarında tenzil etmek endişesiyle, Kurn-ı Hakmin hizmeti, bize kat bir surette siyaseti yasak etmiş.
Sizler, ey ehl-i siyaset ve hükmet, evham edip bizlerle uğraşmayınız. Bilkis teshilt göstermeniz lzım. çünkü hizmetimiz, emniyet ve hürmet ve merhameti tesis ile hem syişi, hem inzibatı, hem hayat-ı içtimaiyeyi anarşilikten kurtarmaya çalışıp, sizin hakik vazifenizin temel taşlarını tesbit ediyor, takviye ve teyid ediyor.
Said Nurs
* * *
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Şimdi, bundan on dakika evvel, cesurca, fakat kalemsiz iki adam, Risale-i Nur dairesine biri birisini getirdi. Onlara dedim ki: Bu dairenin verdiği büyük neticelere mukabil, sarsılmaz bir sadakat ve kırılmaz bir metanet ister. Isparta kahramanlarının gösterdiği harikalar ve cihan-pesendne hidemt-ı Nuriyenin esası, harika sadakatleri ve fevkalde metanetleridir. Bu metanetin birinci sebebi, kuvvet-i imaniye ve ihls hasletidir. İkinci sebebi, cesaret-i fıtriyedir.
Onlara: Siz cesaretle ve efelikle tanınmışsınız ve dünyaya ait ehemmiyetsiz şeyler için fedakrlık gösterseniz; elbette Risale-i Nurun kuds hizmetinde ve cihana değer uhrev neticelerine mukabil, merdne ve fedakrne cesaret gösterip sadakatinizi muhafaza edersiniz dedim. Onlar da tam kabul ettiler.
Said Nurs
* * *
lem-i insaniyette ve İslmiyette üç muazzam mesele olan, iman ve şeriat ve hayattır. İçlerinde en muazzamı iman hakikatleri olduğundan, bu hakaik-i imaniye-i Kurniye başka cereyanlara, başka kuvvetlere tbi ve let edilmemek ve elmas gibi o Kurnın hakikatlerini, dini dünyaya satan veya let eden adamların nazarında cam parçalarına indirmemek ve en kuds ve en büyük vazife olan imanı kurtarmak hizmetini tam yerine getirmek için, Risale-i Nurun has ve sadık talebeleri, gayet şiddet ve nefretle siyasetten kaçıyorlar.
Hatt sizin bu kardeşinizsiz de bilirsinizbu on sekiz senedir, o kadar muhtaç olduğum halde siyasete, hayat-ı içtimaiyeye temas etmemek için hükmete karşı birtek müracaatım olmadığı gibi bu sekiz dokuz aydır, küre-i arzın bu herc ü mercini birtek defa ne sual ve ne de merak ettim.
Said Nurs
* * *
Ey kardeşlerim,
Sizler biliyorsunuz ki, bizim mesleğimizde benlik, enaniyet, şan ve şeref perdesi altında makam sahibi olmaktan, öldürücü zehir gibi ondan kaçıyoruz. Onu ihsas eden hlttan şiddetle ictinap ediyoruz. Elbette, burada, altı yedi sene gözünüzle ve yirmi seneden beri tahkikatınızla anlamışsınız ki, ben şahsıma karşı hürmet ve makam vermek istemiyorum. Sizleri o noktada şiddetle tekdir etmişim. Bana haddimden fazla mevki vermeyiniz diye size darılıyorum. Yalnız, Kurn-ı Hakmin bu zamanda bir mucize-i maneviyesi olan Risale-i Nur hesabına ve ben de onun bir şakirdi olmak haysiyetiyle, ona karşı tasdikkrne teslimi ve irtibatı, şkirne kabul ediyorum. İşte bu derece enaniyetten ve benlikten ve şan ve şeref namı altındaki riyakrlıktan kaçmayı düstur-u hareket ittihaz eden adamlara karşı ehl-i hükmetin, ehl-i idare ve zabıtanın evhama düşmeleri ne kadar mnsız ve lüzumsuz olduğunu divaneler de anlar.
Said Nurs
* * *
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bugünlerde, Kurn-ı Hakmin nazarında, imandan sonra en ziyade esas tutulan takv ve amel-i salih esaslarını düşündüm. Takv, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def-i şer, celb-i nefa rcih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve czibedar hevesat zamanında bu takv olan def-i mefasid ve terk-i kebair üssül-esas olup büyük bir rüçhaniyet kesb etmiş. Bu zamanda tahribat ve menf cereyan dehşetlendiği için, takv bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azme içinde amel-i salihin ihlsla muvaffakiyeti pek azdır.
Hem, az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.
Hem, takva içinde bir nevi amel-i salih var. çünkü, bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Böyle zamanlarda, binler günahın tehcümünde bir tek içtinab, az bir amel ile, yüzer günahın terkiyle, yüzer vacip işlenmiş olur. Bu ehemmiyetli nokta, niyet ile, takv namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla menf ibadetten gelen ehemmiyetli aml-i salihadır.
Risale-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvyı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtiamiyede yüzer günah insana karşı geliyor; elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile yüzer amel-i slih işlenmiş hükmündedir. Malmdur ki, bir adamın bir günde harap ettiği bir sarayı, yirmi adam, yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lzım gelirken; şimdi, binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiratı pek harikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler bir seviyede olsaydı, onun tamirinde mucizevri muvaffakiyet ve fütuhat görülecekti.
Said Nurs