Üstadımızın vasiyetnmesi
Hem benim şahsımın, hem Risale-i Nurun şahs-ı mnevsinin sermayesini, kendilerini Risale-i Nurun hizmetine vakfedenlerin tayınlarına vermek, hususan nafakasını çıkaramayanlara vermek lzımdır.
Şimdiye kadar birkaç senedir tayınatları verilen Nur talebeleri, haslara malum olmuş. Ben de yanımda şimdi bulunan kardeşlerimi kendime vris ve benim vazifemi yapmaya çalışmak lzım. Tesanüdü de tam muhafaza etsinler.
Evet, bu vasiyetnameyi tasdik ediyorum.
Said Nurs
- 123 -
Vasiyetnamenin Haşiyesidir
Üstadımız hir ömründe insanların sohbetinden men edildiği cihetle anladı ki:
Bu zamanda şahsiyet cihetiyle insanlara zarar verecek haller var. Risale-i Nurun mesleğindeki zam ihls için bu hastalık verilmiş. çünkü bu zamanda şan, şeref perdesi altında riyakrlık yer aldığından, zam ihls ile bütün bütün enaniyeti terk lzımdır. Dostlar uzaktan ruhuma Fatiha okusunlar, mnev dua ve ziyaret etsinler. Kabrimin yanına gelmesinler. Fatiha uzaktan da olsa ruhuma gelir. Risale-i Nurdaki zam ihls ile bütün bütün terk-i enaniyet için buna bir mnev sebep hissediyorum. Kendini Risale-i Nura vakfetmiş olan, yanımda bulunanlardan nöbetle birer adam kabrimin yakınında olup, bu mnyı, lüzumsuz ziyarete gelenlere bildirsinler.
Said Nurs
- 124 -
Menderesin Konya nutkuna dair açıklaması
Başvekil, sözlerinin maksatlı olarak tefsirlere tbi tutulduğunu söylüyor. (Husus muhabirimizden.)
ANKARA: Başvekil Adnan Menderes Konyada söylemiş olduğu nutuk dolayısıyla yapılan neşriyat üzerine Zafer gazetesinin sorduğu bir suli şu şekilde cevaplandırmıştır:
Konyada Hükmet Meydanında büyük bir kitle halinde toplanmış bulunan çok muhterem Konyalı vatandaşlarıma karşı söylediğim nutkun liklik telkkimiz hakkındaki kısmının su-i niyet sahibi kalemlerde nasıl tefsire tbi tutulduğunu, ben de esefle müşahede ettim. Bunlardan bir kısım sözlerimin kardeşi kardeşe kırdıracak bir mahiyette olduğunu, bir kısmı sağ politikacılara meydan açtığını ve mukaddesatçılık yasağını ortadan kaldırdığını ve netice itibarıyla Türk inkılplarının büyük esaslarından birini zedelediğini ifade etmişlerdir.
Bütün bu yazılarda dikkatime çarpan cihet, Konyadaki sözlerimin takip olunan maksatlara ve elde edilmek istenilen neticelere göre tahrif edilmiş olmasıdır.
Meselenin iyice anlaşılması için, evvel Konyadaki sözlerimi bir kere daha ve o günkü Anadolu Ajansında neşredildiği gibi tekrar etmek isterim. O gün aynen şöyle demiştim:
Şimdi size liklik telkkimizden de bahsetmek istiyorum. Liklik bir taraftan din ile siyasetin birbirinden ayrılması, diğer taraftan ise vicdan hürriyeti mnsına gelir. Din ile siyasetin kat surette birbirinden ayrılması esasında en küçük tereddüde dahi tahammülümüz yoktur.
Vicdan hürriyeti bahsine gelince: Türk milleti Müslümandır. Ve Müslüman olarak kalacaktır. Evvel kendine ve gelecek nesillere dinini telkin etmesi, onun esasını ve kaidelerini öğretmesi, ebediyen Müslüman kalmasının münakaşa götürmez bir şartıdır. Halbuki mekteplerde din dersi olmayınca, evldına kendi dinini telkin etmek ve öğretmek isteyen vatandaşlar bu imknlardan mahrum edilmiş olurlar. Müslüman çocuğu, dinini öğrenmek gibi pek tabi bir haktan mahrum edilmemek icabeder. Böyle mahrumiyet ve imknsızlık vicdan hürriyetine uygundur denilmez. Bu itibarla orta mekteplerimize din dersleri koymak, yerinde bir tedbir olacaktır.
Dinsiz bir cemiyetin, bir milletin pyidar olabileceğine inanmıyoruz. En ileri milletlerin dahi din ile siyaset ve dünya işlerini birbirinden ayırdıktan sonra ne derece dinlerine bağlı kaldıklarını biliyoruz. Bugünkü seviye ile asil milletimize taassup isnadı reva görülemez. Milletimiz dinine sımsıkı bağlı olduğu kadar, umumiyetle dini en temiz duygularla benimsemektedir. İslmlık, milletimizin vicdanında en musaff seviyesini bulmuştur. Müslümanlığı ve onun esaslarını, farizalarını ve kaidelerini kifayetle telkin edip öğretecek öğretmenlerimizin yetiştirilmesine ayrıca gayret sarf edilecektir. Gelecek sene lise derecesinde ilk mezunlarını verecek olan Konya İmam Hatip Mektebinin ileri seviyede din tahsili veren bir tedris müessesesi haline getirilmesi ve bu müesseselerin benzerlerinin yurtta fazlalaştırılması uygun olacaktır. demiştir.
Konya nutkunun bu kısmını muhterem Türk efkrı karşısında öylece tekrar ettikten sonra şunu ehemmiyetle tebarüz ettirmek isterim ki: Beyanatım, herhangi bir iltibasa mahal vermeyecek kadar açıktır. Yapılacak tefsirlerde, ileri sürülecek mütalalarda bu açık metne sadık kalmak esastır. Hiç kimse benim söylediğim sözleri tahrif hakkına sahip olmadığı gibi, hiçbir zaman aklımdan geçmeyen maksadı ve niyetleri bana atfetmeye kimsenin hakkı olmamak lzım gelir.
Haşiye: Başvekilin Konyadaki ehemmiyetli nutku için umum Nur talebeleri ve mektepli msum çocuklar namına bir tebrik yazacaktım. Şimdi kalbime geldi: Risale-i Nurun serbestiyetine dair müdafaatlarımızın ve ehemmiyetli bir avukatımızın ehl-i vukufa cevabının arkasında, o nutku, Risale-i Nurun serbestiyetine dair bir sebep ve senet göstermekle Anadoludaki Müslümanları ve Nurun bütün talebelerini ona bir mnev kuvvet ve duacı yapmak, ezan-ı Muhammednin ilnı onlara nasıl bir mnev kuvvet hükmüne geçti; bu nutukla Risale-i Nurun serbestiyeti dahi, ona bir mnev kuvvet hükmüne geçmesi için, ona tebrik yerine, dv vekilimizin haklı müdafaasında bir haşiyeyaptık.1
Rehberin müsaderesine bahaneleri reddeden Avukat Mihrinin müdafaatı gibi, Konyada Başvekilin bu nutku da o bahaneleri reddeden bir hakikattır.