Yalnız onlardan ikisi dediler ki:
Biz şimdi ulm-u anane ve ulm-u diniyeden ziyade garplılaşmaya ve medeniyete muhtacız.
Ben de cevaben dedim:
Siz, farz-ı muhal olarak, hiçbir cihette ihtiyaç olmasa da, ekser enbiyanın Asyada, şarkta zuhuru ve ekser hükemanın ve feylesofların garpta gelmelerinin delletiyle Asyayı hakik terakki ettirecek, fen ve felsefenin tesiratından ziyade hiss-i din olduğu halde, bu fıtr kanunu nazara almayarak garplılaşmak namıyla anane-i İslmiyeyi bıraksanız ve ldin bir esas yapsanız dahi, dört beş büyük milletlerin merkezinde olan vilyat-ı şarkiyede millet, vatan selmeti için dine, İslmiyetin hakaikine katiyen tarafdar olmak, size lzım ve elzemdir. Binler misallerinden bir küçük misal size söyleyeceğim:
Ben Vanda iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: Türkler İslmiyete çok hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun? dedim.
Dedi: Ben Müslüman bir Türkü, fsık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alkadarım. çünkü tam imana hizmet ediyorlar.
Bir zaman geçti, (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, İstanbulda mektebe girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı aksülmel ile o da Kürtçülük damarıyla başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: Ben şimdi gayet fsık, hatt dinsiz de olsa bir Kürdü salih bir Türke tercih ediyorum.
Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardım. Tam kanaati geldi ki, Türkler bu millet-i İslmiyenin kahraman bir ordusudur.
Ey sual soran mebuslar! Şarkta beş milyona yakın Kürt var. Yüz milyona yakın İranlı ve Hintliler var. Yetmiş milyon Arap var. Kırk milyon Kafkas var. Acaba birbirine komşu, kardeş ve birbirine muhtaç olan bu kardeşlere, bu talebenin Vandaki medreseden aldığı ders-i din mi daha lzım? Veyahut o milletleri karıştıracak ve ırktaşlarından başka düşünmeyen ve uhuvvet-i İslmiyeyi tanımayan, sırf ulm-u felsefeyi okumak ve İslm ilimleri nazara almamak olan o merhum talebenin ikinci hali mi daha iyidir? Sizden soruyorum.
İşte bu cevabımdan sonra, anane aleyhinde ve her cihetle garplılaşmak fikrini taşıyanlar, kalktılar, imza ettiler. İsimlerini söylemeyeceğim. Allah kusurlarını affetsin; şimdi vefat etmişler.
Rbian: Mdem Reisicumhur gayet mühim mesil-i siyasiye içinde Şark Üniversitesini en ehemmiyetli bir mesele yapıp hatt harika bir tarzda altmış milyon liranın o üniversiteye sarfı için bir kanun çıkarmak derecesinde fevkalde bir hizmetle medresenin medr-ı iftiharı ve kendisine büyük bir şeref verdiren bu medrese-i İslmiyeye, eski hocalık hissiyatıyla başlaması, bütün şark hocalarını minnettar etmiş. Ve şimdi orta şarkta sulh-u umumnin temel taşı ve birinci kalesi olan bu üniversiteyi yine mesil-i azme-yi siyasiye içinde yeniden nazara alması, elbette bu vatan, bu devlete, bu millete bu azm, fideli hizmeti netice verecek. Ulm-u diniye o üniversitede esas olacak. çünkü hariçteki kuvvet tahribatı mnevdir, imansızlıkladır. O mnev tahribata karşı atom bombası, ancak mnev cihetinde mneviyattan kuvvet alıp o tahribatı durdurabilir.
Mdem elli beş sene bu meseleye bütün hayatını sarf etmiş ve bütün dekaikiyle ve neticeleriyle tetkik etmiş bir adamın bu meselede reyini almak ve fikrini sormak lzım gelirken, Amerikada, Avrupada bu meseleye dair istişareye kendinizi mecbur bildiğinizden, elbette benim de bu meselede söz söylemeye hakkım var. Hamiyetkr olan bütün bir millet namına sizden bekliyoruz.
Said Nurs
Mektup: 140
Aziz, sıddık, fedakr, hlis, muhlis kardeşlerim ve hizmet-i Kurniyede hakik, cidd, metanetli arkadaşlarım,
Size gayet ehemmiyetli bir halimi ve dehşetli bir zahmet, fakat inayet-i İlhiye ile büyük bir rahmeti tazammun eden zahir bir hastalığın mnev bir istirahat ve bir tamam-ı vazifeye bir almet olarak bir hastalığımı beyan ediyorum. Şekv değil, teşekkür ediyorum. Fakat sizden tahammülüm için dua istiyorum. O hlet de şudur:
Ben kelimatı konuşurken, birden mnev bir men gibi şiddetli bir hararet başlıyor. Hatt eskiden günde bir iki defa su içerken, şimdi yemeği pek az yediğim halde, yirmi otuz defa su içmeye mecbur oluyorum. Hatt iki gün evvel pek şiddetlendi. Ben bir tesemmüm zannettim. Hatt bir vehme binaen yanımdaki kardeşlerime ifşa ettim. Bu gayet şiddetli hastalığıma karşı sabır ve tahammül niyaz ettim. Rahmet-i İlhiyeden rica ettim; birden kalbime geldi ki: Ekser
hayatımdaki zahmetlerde bir inayet ve rahmet cilvesi bulunduğu gibi, inşaallah bunda da o cilve-i rahmet var ki, cinn ve ins şeytanların ve dinsizlerin seni zehirlendirmek ve susturmaya çalışmaları vazifenin tamam olmasına ve istirahatine rahmet-i İlhiye bir vesile oldu ki, geçen sene İşrtül-İcz tefsiri ve Mesnev-i Arabyi bir sene müddetle ders vermeye başlamıştım. Gizli düşmanlarım cinn ve ins şeytanlar, beni susturmaya desisleriyle çalıştıkları halde, rahmet-i İlhiye hem İşrtül-İczın, hem Mesnev-i Arabnin Türkçesini ihsan ettiğinden ve Risale-i Nur da ekseriyet itibarıyla kendi kendine ders verip muallimlere ihtiyaç bırakmadığından, bu tedris vazifemde bana istirahat ve tebrik nevinde bir ihsan-ı İlh olarak bu acip hastalık benim istirahatime medar oldu.
Hem benim ruhuma geldi ki: Senin binler, belki yüz binler Saidcikler, senin bedeline ders verecek ve konuşacaklar var. İhsan-ı İlh ile Risale-i Nur, başka ilimler gibi meşakkatli derslere muhtaç değil. Sen inayet altında korunmaktasın Gavs-ı Geylnnin (k.s.) kerametkrne cümlesi, en dehşetli zaman gibi bunda da ayn-ı hakikat olduğu görüldü.
Hem zam ihlsın zedelenmemek için, şimdi düşmanlar da, dostlara inkılp ettiği bir zamanda sohbet etmek, konuşmak, bu dünyada da uhrev hizmetlerin bir güzel ve fni meyvelerine vesile olabilir. O vakit, zam ihls ki, hiçbirşeye let olmayacak; hem vazife-i İlhiyeye karışmamak için kader-i İlh hakkımdaki bu şiddetli hlete aleyhimde değil, lehimde olarak fetva verdi, müsaade etti. Ben yanımdaki vasiyetnamemdeki evlt kabul ettiğim küçük evltları tevkil ediyorum. Onlarla konuşanı benimle konuşmuş gibi kabul ediyorum...
Kardeşiniz
Said Nurs