MEKTUP 206'NIN DEVAMI
Eklenme: 1/11/2024 12:00:00 AM

Üçüncü vazifesi: İnkılbt-ı zamaniye ile çok ahkm-ı Kurniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) kanunları bir derece ttile uğramasıyla, o zt, bütün ehl-i imanın mnev yardımlarıyla ve ittihad-ı İslmın muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa l-i Beytin neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakr seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmyı yapmaya çalışır.

Şimdi hakikat-i hal böyle olduğu halde, en birinci vazifesi ve en yüksek mesleği olan imanı kurtarmak ve imanı, tahkik bir surette umuma ders vermek, hatt avamın da imanını tahkik yapmak vazifesi ise, mnen ve hakikaten hidayet edici, irşad edici mnsının tam sarahatini ifade ettiği için, Nur şakirtleri bu vazifeyi tamamıyla Risale-i Nurda gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecedir diye, Risale-i Nurun şahs-ı mnevsini haklı olarak bir nevi Mehdi telkki ediyorlar. O şahs-ı mnevnin de bir mümessili, Nur şakirtlerinin tesanüdünden gelen bir şahs-ı mnevsi ve o şahs-ı mnevde bir nevi mümessili olan biçare tercümanını zannettiklerinden, bazan o ismi ona da veriyorlar. Gerçi bu, bir iltibas ve bir sehivdir, fakat onlar onda mesul değiller. çünkü ziyade hüsn-ü zan, eskiden beri cereyan ediyor ve itiraz edilmez. Ben de o kardeşlerimin pek ziyade hüsn-ü zanlarını bir nevi dua ve bir temenni ve Nur talebelerinin keml-i itikatlarının bir tereşşuhu gördüğümden, onlara çok ilişmezdim. Hatt eski evliyanın bir kısmı, keramet-i gaybiyelerinde Risale-i Nuru aynı o hir zamanın hidayet edicisi olduğu diye keşifleri, bu tahkikat ile tevili anlaşılır. Demek iki noktada bir iltibas var; tevil lzımdır.

Birincisi: hirdeki iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller; fakat hilfet-i Muhammediye (a.s.m.) ve ittihad-ı İslm ordularıyla zemin yüzünde saltanat-ı İslmiyeyi sürmek cihetinde herkeste, hususan avamda, hususan ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkrında, o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor. Ve bu isim bir adama verildiği vakit, bu iki vazife hatıra geliyor; siyaset mnsını ihsas eder, belki de bir hodfuruşluk mnsını hatıra getirir; belki bir şan, şeref ve makamperestlik ve şöhretperestlik arzularını gösterir. Ve eskiden beri ve şimdi de çok safdil ve makamperest zatlar, Mehdi olacağım diye dv ederler. Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş. Fakat herbiri, üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibarıyla, hir zamanın Büyük Mehdi unvanını almamışlar.

Hem mahkemede Denizli ehl-i vukufu, bazı şakirtlerin bu itikatlarına göre, bana karşı demişler ki: Eğer Mehdilik dv etse, bütün şakirtleri kabul edecekler.

Ben de onlara demiştim: Ben, kendimi seyyid bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki hir zamanın o büyük şahsı, l-i Beytten olacaktır.

Gerçi mnen ben Hazret-i Alinin (r.a.) bir veled-i mnevsi hükmünde ondan hakikat dersini aldım ve l-i Muhammed Aleyhisselm bir mnda hakik Nur şakirtlerine şmil olmasından, ben de l-i Beytten sayılabilirim. Fakat bu zaman şahs-ı mnev zamanı olmasından ve Nurun mesleğinde hiçbir cihette benlik ve şahsiyet ve şahs makamları arzu etmek ve şan şeref kazanmak olmaz; ve sırr-ı ihlsa tam muhalif olmasından, Cenb-ı Hakka hadsiz şükür ediyorum ki, beni kendime beğendirmemesinden, ben öyle şahs ve haddimden hadsiz derece fazla makamata gözümü dikmem. Ve Nurdaki ihlsı bozmamak için, uhrev makamat dahi bana verilse, bırakmaya kendimi mecbur biliyorum dedim, o ehl-i vukuf sustu.

Mektup: 207

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Evvel: Umum Nurcuların mübarek bayramlarını ve haccül-ekberde bulunan Nur şakirtleriyle ve hacdaki Nur taraftarlarının bayramlarını tebrik içinde ve çok zamandan beri esaret altında kalmış ve istiklliyetini kaybetmiş Hindistan, Arabistan gibi lem-i İslmın büyük memleketleri birer devlet-i İslmiye şeklinde Hindde yüz milyon bir devlet-i İslmiye, Cavada elli milyondan ziyade bir devlet-i İslmiye ve Arabistanda dört beş hükmet bir cemahir-i müttefika gibi Arap birliği ile İslm birliğini birleştirmesindeki lem-i İslmın bu büyük bayramının mukaddemesini tebrik ile bu bayram bize müjde veriyor.

Saniyen: İstanbulda, Refet Beyin ve Mustafa Oruçun yazdıklarına göre, çok zaman İslm ordusunu idare eden ve sonra darülfünuna inkılp eden Harbiye Nezareti ve Bab-ı Serasker, o muazzam binanın alnında Biz sana ap açık bir fetih yolu açtık. Ve Allah sana pek şerefli bir zaferle yardım eder hatt-ı Kurn ile o mnidar Kurn yeti yazılmışken, sonra da mermer taşlarla üzeri kapatılıp o nurları gizlemişlerdi. Şimdi yeniden hatt-ı Kurnye bir nümune-i müsaade ve Risale-i Nurun takip ettiği maksadına bir vesile ve üniversite ileride bir Nur medresesi olmasına bir işaret olduğu gibi, Denizli Nurcularından Ahmedlerin meşhur lim ve akılca on dokuzuncu asrın en büyüğü ve içtima feylesofların en ilerisi Bismarckın eserinden aldıkları bir fıkrada, o yüksek Bismarck, eserinde diyor ki:

Kurnı her cihetle tetkik ettim, her kelimesinde büyük bir hikmet gördüm. Bunun misli ve beşeriyeti idare edecek hiçbir eser yoktur ve gelemez.

Ve Peygambere hitaben der:

Y Muhammed! Sana muasır olamadığımdan çok müteessirim. Beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bdema göremeyecektir. Binaenaleyh, senin huzurunda kemal-i hürmetle eğilirim. Bismarck diye imzasını atmış. Ve o fıkrasında tahrif ve nesh olunan kütüb-ü münzeleyi ziyade tenkis ettiği için, o cümleler yazılmamalı; ben de işaret ettim.

O zt on dokuzuncu asrın en akıllı ve en büyük bir feylesofu ve siyasetin ve içtimaiyat-ı beşeriyenin en mühim bir şahsiyeti olması; hem lem-i İslm, istiklliyetini bir derece elde etmesi; ve ecneb hükmetlerin hakaik-i Kurniyeyi araması; ve garp ve şimal-i garbde Kurn lehinde büyük bir cereyan bulunması; hem Amerikanın en yüksek ve meşhur feylesofu olan Mister Carlyle dahi aynen Bismarck gibi demiş: Başka kitaplar, hiçbir cihette Kurna yetişemez. Hakik söz odur, onu dinlemeliyiz diye kat karar vermesi; ve Nurların da her tarafta fütuhatı ve ileri gitmesi, büyük bir fal-i hayırdır ki, ecnebide çok Bismarcklar ve Mister Carlylelar çıkacaklar ve emareleri de var diye Nurculara bir bayram hediyesi olarak takdim ediyoruz ve Bismarckın fıkrasını leffen gönderiyoruz.

a ehemmiyetli hizmet eden ve Kastamonuda mektep gençlerinden en evvel Nurlara giren ve Ankaradaki Abdurrahmanın oğlu Vahdeti himaye ve muhafazaya çalışan Araçlı Abdullahın mektubunda tam imanlı ve dindarane ve müjdekrne yazması ve orada okuyucuların çok olmasıyla ellerindeki risalenin kfi olmadığına ve Konyalı arkadaşı Mehmed ile beraber gençler içerisinde Nur neşretmeleri; ve Aydın tarafında inşaallah bir Ahmed Feyzi hükmünde, Nurlarla gayet alkadar Ali Akdağın güzel ve samim mektubundaki duaları ve tavsifleri ve Nurun tesirlerini hissetmesi gibi fıkraların mealleri, bizi ve Nur dairesini tamamıyla mesrur ettiği gibi, bu bayramda da büyük bir mnev hediye olarak kabul ediyoruz. Cenb-ı Hak, onların umumundan razı olsun. Husus ve ayrı ayrı mektup yazamadığımdan gücenmesinler.

Hüsrevin lyiha-i temyize ait mektubunu hiç ilişmeden kabul ettiğim için, sizdeki aynı suretini Mahkeme-i Temyize gönderebilirsiniz. Madem sizde bir sureti vardır, bu mektubu göndermeden Lhikaya da geçsin. Şimdi gelen mektupta Gençlik Rehberinin fiyatını siz benden daha iyi bilirsiniz. Bir veya bir buçuk banknottan aşağı olmasın. Hüsrevin kalemi Dördüncü Söze başlamasına bin brekllah deriz. Allah muvaffak eylesin, min. Safranbolu kahramanı berber Hıfzı, Hüsnü, Yılmaz iki msum Nurcu mahdumlarıyla ve İnebolu kahramanlarından Ali Osman ve iki Nurcu mahdumlarının bayram tebriklerine mukabil selm, hem muvaffakiyetlerine dua ederiz.