Mektup: 64
Eklenme: 2/19/2024 12:00:00 AM

Aziz, sıddık, mütefekkir kardeşlerim,

Evvel: çok emarelerle kat kanaatim gelmiş ki, gizli dinsizler, resm bazı memurları aldatıp Nurun mahrem büyük risaleleri içinde yalnız Rehberi musırrane medr-ı ittiham tutmaları ve bir buçuk seneden beri bana sıkıntı vermelerinin sebebi, Rehberdeki Hüve Nüktesi olduğunu katiyen bildim. çünkü bu Hüvenin keşfettiği sırr-ı tevhid pek kat ve bedih bir surette küfr-ü mutlakı kırıyor. Hatt bir kısmında hiçbir vesvese ve şüphe bırakmıyor. Gizli dinsizler buna karşı çare bulamadıklarından, intişarına resm yasakla sed çekmek için çalıştılar. Bu Hüve Nüktesinin bir gün evvel Medresetüz-Zehranın erknlarına bir ders nevinden söylediğim çok noktalarından yalnız üç noktasını sizlere beyan ediyorum.

Birinci nokta: Hava unsurunun yüksek ve ehemmiyetli bir vazifesi Güzel sözler Ona yükselir. Ftır Sresi 10. yetinin sırrıyla güzel ve mnidar ve iman ve hakikatli kelimelerin kalem-i kaderin istinsahıyla ve izn-i İlh ile intişar etmesiyle, bütün küre-i havadaki melike ve ruhanlere işittirmek ve Arş-ı zam tarafına sevk etmek için, kudret-i İlh kaleminin mütebeddil bir sahifesi olmaktır.

Madem havanın kuds vazifesinin, hikmet-i hilkatinin en mühimmi budur. Ve r-i zemini radyolar vasıtasıyla bir tek menzil hükmüne getirip nev-i beşere pek büyük bir nimet-i İlhiye olmaktır. Elbette ve elbette, beşer, bu pek büyük nimete karşı bir umum şükür olarak o radyoları herşeyden evvel kelimat-ı tayyibe olan kelmullahın, başta Kurn-ı Hakm ve hakikatleri ve imanın ve güzel ahlkların dersleri ve beşerin lüzumlu ve zarur menfaatlerine dair kelimatları olmalı ki, o nimete şükür olsun. Yoksa nimet böyle şükür görmezse, beşere zararlı düşer.

Evet beşer, hakikate muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli hevesata da ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesat, beşte birisi olmalı. Yoksa havanın sırr-ı hikmetine münafi olur. Hem beşerin tembelliğine ve sefahetine ve lüzumlu vazifelerinin noksan bırakılmasına sebebiyet verip beşere büyük bir nimet iken, büyük bir nikmet olur, beşere lzım olan saye şevki kırar.

Şimdi gözümün önündeki makinecik ve radyo kabı, Kurnı dinlemek için odama getirilmişti. Baktım, on hissede bir hisse kelimat-ı tayyibeye veriliyor. Bunu da bir hat-yı beşer olarak anladım. İnşaallah, beşer bu hatsını tamir edecek. Ve bütün zemin yüzünü bir meclis-i münevver, bir menzil-i li ve bir mekteb-i iman hükmüne geçirmeye vesile olan bu radyo nimetine bir şükür olarak, beşerin hayat-ı ebediyesine sarf edilecek kelimat-ı tayyibe, beşte dördü olacak.

İkinci nokta: Nur Risalelerinde denilmiş ki: Kinatı halk edemeyen, bir zerreyi halk edemez. Bir zerreyi tam yerinde halk edip muntazam vazifeleriyle çalıştıran, yalnız kinatı halk eden Zt olabilir. Bu cümlenin küll hüccetlerinden bir cüz hücceti şudur ki:

Kelimelerin envının kabı ve mahfazası olan yanımdaki bu radyo makineciğindeki bir avuç hava katiyen gösteriyor ki, şimdi elimizde baktığımız radyo istasyon cetveli namındaki listede yazılı iki yüze yakın merkezden, bir saatten bir seneye kadar uzak ve muhtelif mesafelerden aynı dakikada bir tek kelime-i Kurniye, mesel Elhamdü lillh kelmı tam hurufatıyla ve şivesiyle ve söyleyenin mahsus sadsının tarzıyla, bu makinedeki bir avuç havanın zerreleriyle, hiç tegayyür etmeden kulağımıza gelmek için ve muhtelif kelimat-ı Kurniyeyi ayrı ayrı sad ile, çeşit çeşit şive ile, keza hiç tegayyür etmeden ve bozulmadan bizim kulağımıza getirmek için o bir avuç havanın herbir zerresinde öyle hadsiz bir kuvvet ve ihtalı bir irade ve bütün r-yi zemindeki merkezlerde o Kurnı okuyan hafızların ayrı ayrı şivelerini bilecek ihatalı bir ilim ve onları bütün görecek ve işitecek muhit bir göz ve herşeyi bir anda işitebilir bir kulak olmazsa, elbette bu mucize-i kudret vücuda gelmeyecek.

Demek, bu bir avuçtaki hava zerreleri yalnız ve yalnız bütün kinatı ihata eden bir ilim ve iradenin, sem ve basarın sahibi bir Ztın ve hiçbir şey ona ağır gelmeyen ve en büyük şey, en küçük şey gibi kudretine kolay gelen bir Kadir-i Mutlakın kudreti ve iradesi ve ilmiyle bu mucizt-ı kudrete mazhar oluyorlar. Yoksa, temevvücat-ı havaiyede mevcudiyeti tevehhüm edilen serseri tesadüfün ve kör kuvvetin ve sağır tabiatın icadına yer vermek, her bir zerreyi, bütün zemin yüzündeki küre-i havaiyede bulunan her şeyi görür, bilir ve yapar hkim-i mutlak etmektir. Bu ise yüz bin derece akıldan uzak, muhal muhaller içinde bir hurafedir. Ehl-i dallet gelsinler, mezhepleri ne kadar akıldan uzak ve hurafe olduklarını görsünler.

Üçüncü nokta: Bu radyo makineciğinde ve mnev kelimat çiçeklerine saksılık eden bu kapçıktaki bir avuç havanın gösterdikleri mucizt-ı kudretten bu hakikat anlaşılıyor ki, her bir zerre, Cenb-ı Hakkı ztıyla ve sıftıyla trif eder ve ispat eder. Bütün kinatı teftiş eden hükemalar ve ulemalar, büyük ve geniş delillerle Zt-ı Vcibül-Vücudun vücudunu ve vahdetini ispat etmek için bütün kinatı nazara alırlar, sonra mrifetullahı tam elde ediyorlar. Halbuki nasıl güneş çıktığı vakit bir zerrecik cam, aynı deniz yüzü gibi güneşi gösteriyor ve o güneşe işaret ediyor. Öyle de, bu bir avuç havadaki her bir zerre de, mezkr hakikate binaen, aynen kinat denizindeki cilve-i tevhidi, sıft-ı kemliyle kendilerinde gösteriyorlar.

İşte, Kurn-ı Hakmin mnev mucizesinin bir leması olan Risale-i Nur bu hakikati izahatıyla ispat etmesi içindir ki müdakkik bir Nurcu, huzur-u daim kazanmak ve mrifetullahı her vakit tahattur etmek için ve huzur-u daim htırı için L mevcude ill H demeye mecbur olmuyor.

Ve yine bir kısım ehl-i hakikatın dim huzuru bulmak için L meşhde ill H dedikleri gibi, o Nurcu böyle demeye muhtaç olmuyor.

Belki Her bir şeyde, Onun bir olduğuna dellet eden bir yet vardır parlak hakikatının kuds penceresi ona kfi geliyor. Bu kuds Arab fıkranın kısacık bir izahı şudur ki:

Evet, herkesin bu lemde birer lemi var, birer kinatı var. det zşuurlar adedince birbiri içinde hadsiz kinatlar, lemler var. Herkesin husus leminin ve kinatının ve dünyasının direği kendi hayatıdır. Nasıl herkesin elinde bir yinesi bulunsa ve bir büyük saraya mukabil tutsa, herkes bir nevi saraya, yinesi içinde sahip olur. Öyle de, herkesin husus bir dünyası var. Bir kısım ehl-i hakikat bu husus dünyasını L mevcude ill H diye inkr etmekle, terk-i msiv sırrıyla Cenb-ı Hakka karşı huzur-u dim ve mrifet-i İlhiye bulur. Ve bir kısım ehl-i hakikat da, yine dim mrifet ve huzuru bulmak için L meşhde ill H deyip kendi husus dünyasını nisyan hapsine sokar, fnilik perdesini üstüne çeker, huzuru bulmakla bütün ömrünü bir nevi ibadet hükmüne getirir.

Şimdi, bu zamanda, Kurnın icz-ı mnevsiyle tezahür eden Her bir şeyde, Onun bir olduğuna dellet eden bir yet vardır sırrıyla, yani, zerrelerden yıldızlara kadar herşeyde bir pencere-i tevhid var ve doğrudan doğruya Zt-ı Vhid-i Ehadi sıftıyla bildiren yetleri, yani delletleri ve işaretleri var.

İşte Hüve Nüktesiyle bu mezkr hakikat-i kudsiyeye ve imaniyeye ve huzuriyeye icmlen işaretler vardır. Risale-i Nur, bu hakikati izahatıyla ispat etmiş. Eski zamandaki ehl-i hakikat bir derece mücmelen ve muhtasaran beyan etmişler. Demek, bu dehşetli zaman daha ziyade bu hakikate muhtaçtır ki, Kurn-ı Hakmin iczıyla bu hakikat tafsiltıyla ihsan edilmiş, Nur Risaleleri de bu hakikata bir nşir olmuşlar.

Kardeşiniz

Said Nurs