Mektup: 66
Eklenme: 2/21/2024 12:00:00 AM

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Evvel: Mevlid-i Şerifinizi ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Ve muvaffakiyetinizi ve Nurların fevkalde tesirli intişarlarını sizlere müjde ediyoruz. Ve Nurcuları tebrik ediyoruz.

Saniyen: Bu mübarek gecede pek şiddetli bir ihtar kalbime geldi ki: İstanbuldaki üniversiteciler Eski Said ile Yeni Saidin Tarihçe-i Hayatındaki harikaları yazmaları münasebetiyle iki fikir meydana gelmiş.

Birisi: Dostlarda, benim haddimden pek ziyade, fevkalde bir nevi velyet gibi bir hüsn-ü zan hasıl olmuş. Ve murızlarda ve ehl-i felsefede de pek harika bir deh zannı ve hatt bazılarında da kuvvetli bir sihir tevehhümüyle, haddimden bin derece ziyade bir tevehhüm hasıl olmuş. Ve bu mnya dair çok yerlerde Bunun hakikati nedir? diye madd ve mnev izahı benden istenilmişti. Ben de bu geceki şiddetli ihtar için çok mukaddematlı bir hakikati beyan etmeye mecbur oldum.

Birinci mukaddeme: Nasıl ki bir çam ağacının buğday tanesi kadar bir çekirdeği, koca çam ağacına bir mebde oluyor; kudret-i İlh o acip ağacı o çekirdekten halk ediyor. Milyondan ancak bir hisse o çekirdekte bulunurken, o çekirdek kader kalemiyle yazılan mnev bir fihriste olmuş. Yoksa, bir köy kadar fabrikalar lzımdır ki, o acip ağaç, dal ve budaklarıyla teşkil edilsin. İşte, azamet ve kudret-i İlhnin bir delili de budur ki, bir zerreden dağ gibi şeyleri halk eder.

İşte, aynen bunun gibi, hiçbir mahviyet ve tevazu niyetiyle olmayarak, bütün kanaatimle iln ediyorum ki, benim hizmetim ve sergüzeşte-i hayatım, bir nevi çekirdek hükmüne geçmiş. İnayet-i İlhiye ile bu zamanda ehemmiyetli bir hizmet-i imaniyeye mebde olmak için, Kurndan gelen ve meyvedar bir şecere-i liye olan Nur Risalelerini ihsan etmiş. Ben bunu kasemle temin ediyorum ki, bütün hayatımda geçen o harikalardan dolayı ben kendimde katiyen bir kabiliyet ve bir meziyet ve o fevkaldeliğe bir liyakat görmüyordum. Hayret hayret içinde kalıyordum. Değil fevkalde bir deh veyahut fevkalde bir velyet, belki kendi kendimi idre edecek ve hayat-ı içtimaiye ile münasebettar olacak bir kabiliyet görmüyordum. Gerçi zahiren hodfuruşluk gibi bazı hlt hayatımda görünmüştü. O da ihtiyarım haricinde halkların hüsn-ü zannını tekzip etmemek için bir nevi hodfuruşluk gibi oluyordu. Fakat halkların hüsn-ü zannı gibi hakikatte olmadığımın hikmetini bilmediğimden ve dünyaya yaramadığımı, böyle bin derece haddimden fazla bir teveccühe mazhar olduğumu bütün bütün hilf-ı hakikat telkki ediyordum. Fakat Cenb-ı Hakka yüz bin şükür olsun ki, yetmiş seksen senelik hayatımın sonlarında onun hikmetini ihsan-ı İlhiye ile bir derece bildik ve kısaca bir kısmına işaret edeceğim. Ve çok nümunelerinden bir kısım nümunelerini beyan ediyorum:

Birinci nümune: Medrese usulünce hiç olmazsa on beş sene tahsil-i ilim lzım geliyor ki, hakaik-i diniye ve ulm-u İslmiye tam elde edilsin. O zamanda Saidde, değil harika bir zek veya bir mnev kuvvet, belki bütün istidat ve kabiliyetinin haricinde bir acip tarzla, bir iki sene sarf ve nahiv mebdisini gördükten sonra, üç ayda acip bir tarzda kırk elli kitabı güya okumuş ve iczet almış gibi bir hlet göründü.

Bu hal altmış sene sonra doğrudan doğruya gösterdi ki, o vaziyet ulm-u imaniyeyi üç dört ayda, kısa bir zamanda ellere verebilecek bir tefsir-i Kurn çıkacak ve o biçare Said de onun hizmetinde bulunacak işaretiyle, hem bir zaman gelecek ki, değil on beş sene belki bir sene de ulm-u imaniyeyi ders alacak medreseler ele geçmeyecek ve azalacak bir zamana bir nevi işaret-i gaybiye gibi mnlar hatıra geliyor.

İkinci nümune: O eski zamanda, Saidin o çocukluk zamanında büyük limlerle münazarasını ve o limlerin suallerine cevap vermesini, hatt kendisi hiç sual etmeden limlerin en müşkül suallerine doğru cevap vermesini, ben katiyen itiraf ediyorum ve itikad ediyorum ki, o hal ne harika zekvetimden ve ne de acip istidadımdan neşet etmiş değildir. Ben de biçare, müptedi, sersem, gürültücü bir çocuk iken, hiç böyle, değil büyük limlere cevap vermek, belki küçük hocalara, hatt küçük talebelere de mağlp olur bir halde iken doğru cevap vermekliğim, katiyen istidadımdan ve zekvetimden gelmemiş olduğuna kanaat-i katiyem var. Yetmiş senedir de hayret ediyordum.

Şimdi ihsan-ı İlh ile bir hikmetini anladım ki: çekirdek gibi, medrese ilimlerine bir ağaç ihsan edilecek ve o ağacın hizmetinde bulunana karşı pek çok rakipleri ve muarızları bulunacak.

İşte, bu zamanda, İslmlar içinde muhtelif meşrepler ve meslekler sahipleri birbirisini tenkit etmek ve eserine mukabil eserler neşretmek, Mutezile ve Ehl-i Sünnet gibi birbirini kırmak detiyle bu zamanda o Nur ağacının hizmetkrının başına vuracak ve rekabet veya meşrep muhalefetiyle en tesirlisi ve en müthişi medrese hocaları olmak lzım gelirken, Cenb-ı Hakka yüz bin şükür olsun ki, eskiden beri devam etmekte olan o dete muhalif olarak, Risale-i Nur en ziyade ulemnın damarlarına dokundurduğu halde hocaların Nurlara karşı tenkitkrne eserler yazamadıklarının sebebi, o zamanda o çocuk Saidin ulemnın suallerine karşı doğru cevap vermesi ulemanın cesaretini kırmış ki, hiçbir yerde kıskanç hocalardan, hem meşrepçe Saide çok muhalif oldukları halde Nur Risalelerine karşı mukabil çıkmamaları, bu halin bir hikmeti olduğuna kanaatim gelmiş. Yoksa böyle acip bir zamanda ehl-i medresenin itirazı başlasaydı, dinsizlik taraftarları olan gizli düşmanlarımız hem Nurları, hem ulemayı çürütmek için ehemmiyetli bir vesile yapacaklardı. Cenb-ı Hakka hadsiz şükrolsun ki, en ziyade Nurların dokunduğu resm ulema, aleyhinde bulunamadılar.

Devamı Yarın