Üstadımız diyor ki:
Yirmi sekiz sene zarfında hükmetin resm adamlarından bana rast gelenler, hep sıkıntı verdikleri halde, zabıtanın bana hiç sıkıntı vermediği gibi, bazı himayetkrne vaziyeti göstermelerinin hikmetini şimdi izhar ediyorum ki: Nur talebeleri ve Risaleleri, mnev bir zabıta hükmünde syiş ve emniyeti muhafazayahem kuds bir şekildeçalıştıkları ve herkesin kalbinde nasihatleriyle iman cihetinde bir yasakçı bıraktıkları tahakkuk etmiş. Zabıta bunu mnen hissetmiş ki, bize her vakit dost göründü. Bunun sırrı budur ki:
Kurnın bir kanun-u esassiyle, yüzde doksan msuma zarar gelmemek için on cni yüzünden syişi bozmaya çalışanları men ediyorlar. Birisinin günahıyla başkası mesul olamaz. Bu sırra binaen, şimdi syişi bozmaya çalışan mnev, dehşetli kuvvetler mevcut olduğu halde; Fransa, Mısır, Fas, İran gibi yerlerden daha ziyade bu mübarek memlekette çalışıldığı halde emniyet ve syişi bozamadıklarının en büyük sebebi, 600 bin Nur nüshaları ve 500 bin Nur talebeleri zabıtaya bir mnev kuvvet olarak o mnev tahribata karşı dayandıklarını zabıta mnen hissetmişler ki, yirmi sekiz seneden beri resm memurlara muhalif olarak Nurlara insafkrne ve merhametkrne vaziyet gösteriyorlar.
Hem Üstadımız diyor ki:
Ben derim: Bu zamanda hocalardan, hatt soflerden ziyade zabıta efradı ehl-i takv olup kebairden kendilerini muhafaza ve feraizi yapmasını vazifeleri iktiza ediyor. Ve ona ihtiyac-ı şedid var. T ki karşısındaki mnev tahribatçılara karşı syiş ve emniyet-i umumiyeye ait vazifelerini tam yapabilsinler.
Hizmetindeki Nur Talebeleri
Mektup: 69
Üstadımızın çok evvel yazmış olduğu zrdeki mektubu, şahs nüfuz temin ve dini siyasete let etmek ittihamlarına tam bir cevap olduğundan, kararnameye ilhak edilmiştir:
Konuşan yalnız hakikattir
Risale-i Nurda ispat edilmiştir ki, bazen zulüm içinde adalet tecell eder. Yani, insan bir sebeple bir haksızlığa, bir zulme mruz kalır, başına bir felket gelir, hapse de mahkm olur, zindana da atılır. Bu sebep haksız olur. Bu hüküm bir zulüm olur. Fakat bu vkıa adaletin tecellsine bir vesile olur. Kader-i İlh başka bir sebepten dolayı cezaya, mahkmiyete istihkak kesb etmiş olan o kimseyi bu defa bir zlim eliyle cezaya çarptırır, felkete düşürür. Bu, adalet-i İlhnin bir nevi tecellsidir.
Ben şimdi düşünüyorum. Yirmi sekiz senedir vilyet vilyet, kasaba kasaba dolaştırılıyorum. Mahkemeden mahkemeye sürükleniyorum. Bana bu zlimane işkenceleri yapanların bana atfettikleri suç nedir? Dini siyasete let yapmak mı? Fakat bunu niçin tahakkuk ettiremiyorlar? çünkü hakikat-i halde böyle birşey yoktur.
Bir mahkeme aylarca, senelerce suç bulup da beni mahkm etmeye uğraşıyor. O bırakıyor; diğer bir mahkeme aynı meseleden dolayı beni tekrar muhakeme altına alıyor. Bir müddet de o uğraşıyor, beni tazyik ediyor, türlü türlü işkencelere mruz kılıyor. O da netice elde edemiyor, bırakıyor. Bu defa bir üçüncüsü yakama yapışıyor. Böylece musibetten musibete, felketten felkete sürüklenip gidiyorum. Yirmi sekiz sene ömrüm böyle geçti. Bana isnad ettikleri suçun aslı ve esası olmadığını nihayet kendileri de anladılar.
Onlar bu ittihamı kasten mi yaptılar, yoksa bir vehme mi kapıldılar? İster kasıt olsun, ister vehim olsun, ben böyle bir suçla münasebet ve alkam olmadığını keml-i katiyetle yakinen ve vicdanen biliyorum. Dini siyasete let edecek bir adam olmadığımı bütün insaf dünyası da biliyor. Hatt beni bu suçla ittiham edenler de biliyorlar. O halde neden bana bu zulmü yapmakta ısrar edip durdular? Neden ben suçsuz ve msum olduğum halde böyle devamlı bir zulme, muannid bir işkenceye mruz kaldım? Neden bu musibetlerden kurtulamadım? Bu ahval adalet-i İlhiyeye muhalif düşmez mi?
Bir çeyrek asırdır bu suallerin cevaplarını bulamıyordum. Bana zulüm ve işkence yaptıklarının hakik sebebini şimdi anladım. Ben keml-i teessürle söylüyorum ki, benim suçum, hizmet-i Kurniyemi madd ve mnev terakkiyatıma, kemltıma let yapmakmış.
Şimdi bunu anlıyorum, hissediyorum, Allaha binlerle şükrediyorum ki, uzun seneler ihtiyarım haricinde olarak hizmet-i imaniyemi madd ve mnev kemalt ve terakkiyatıma ve azaptan ve Cehennemden kurtulmama ve hatt saadet-i ebediyeme vesile yapmaklığıma, yahut herhangi bir maksada let yapmaklığıma mnev gayet kuvvetli mnialar beni men ediyordu. Bu derun hisler ve ilhamlar beni hayretler içinde bırakıyordu. Herkesin hoşlandığı mnev makamatı ve uhrev saadetleri aml-i saliha ile kazanmak ve bu yola müteveccih olmak hem meşru hakkı olduğu, hem de hiç kimseye hiçbir zararı bulunmadığı halde ben ruhen ve kalben men ediliyordum. Rıza-yı İlhden başka fıtr vazife-i ilmiyenin sevkiyle, yalnız ve yalnız imana hizmet hususu bana gösterildi. çünkü şimdi bu zamanda hiçbir şeye let ve tbi olmayan ve her gayenin fevkinde olan hakaik-i imaniyeyi fıtr ubudiyetle, bilmeyenlere ve bilmek ihtiyacında olanlara tesirli bir surette bildirmek; bu keşmekeş dünyasında imanı kurtaracak ve muannidlere kat kanaat verecek bir tarzda, yani hiçbir şeye let olmayacak bir tarzda, bir Kurn dersi vermek lzımdır ki, küfr-ü mutlakı ve mütemerrid ve inatçı dalleti kırsın, herkese kat kanaat verebilsin. Bu kanaat de bu zamanda, bu şerait dahilinde, dinin hiçbir şahs, uhrev ve dünyev, madd ve mnev bir şeye let edilmediğini bilmekle husule gelebilir.