29.11.1951
Eskişehir
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvelen: Bütün ruh u canımla hizmet-i Kurniye ve imaniyenizi tebrik ediyorum. Bu mektupta bir ince meseleyi meşveret suretiyle reyinizi almak için gönderdik. Münasip midir? Değilse ıslah edersiniz.
Saniyen: Risale-i Nurda ispat edilmiş ki, insanların ayn-ı zulümleri içinde kader-i İlh adalet eder. Yani, insanlar bazı sebeple haksız zulmeder, birisini hapse atar. Fakat kader-i İlh aynı hapiste başka sebebe binaen adalet ediyor ki, hakik bir suça binaen o hapisle onu mahkm ediyor.
İşte, şimdi bu hakikati gösteren, başıma gelen acip bir misali şudur: Yirmi sekiz senedir müteaddit vilyetlerde ve mahkemelerde benim mesuliyetime ve mahkmiyetime ve mahpusiyetim gibi zlimne işkence ve cezalarına gösterdikleri sebep, hiçbir emaresini bulmadıkları mevhum bir suçum şudur:
Diyorlar: Said, dini siyasete let yapmak ister ve yapıyor. Halbuki bu dvlarına otuz senelik musibetli yeni hayatımda ve otuz büyük mecmualarımda bu suça müsbet bir delil bulamadılar. Halbuki böyle meselelerde bir mahkeme madem bulmadı ve mesul edemedi. Başka mahkemelerin musırrne aynı meseleyi esas tutmaları, bütün bütün kanuna ve akla ve dete muhalif bir hlettir. Belki siyaseti dinsizliğe let edenler kısmı, kendilerine bir perde olarak bu ittihamı bizlere ediyorlar.
Bununla beraber, dine hizmet itibarıyla taallk eden eski altmış senelik hayat-ı ilmiyem kat bir hüccet ve yakn bir delildir ki, bütün hayatımda temas ettiğim siyaseti ve dünyayı ve bütün içtima cereyanları dine hizmetkr ve let ve tbi yapmak düsturuyla hareket etmişim. Mahkemelerde de hem dv, hem ispat etmişim ki, değil dini siyasete let yapmak, belki birtek hakikat-i imaniyeyi dünya saltanatına değiştirmediğimi kat delillerle ispat ettiğim halde, böyle yirmi vecihle hakikate muhalif ve divanecesine büyük makamınızı işgal eden bir kısım adliye memurları ve siyas adamlar bu acip hurafe gibi meseleyi hakikat zannedip yirmi sekiz sene bana zulmettiklerinin hakik sebebini bugünlerde bildim. Sebebi bu ki:
Bu enaniyetli zamandaki hizmet-i imaniyede en büyük tehlikem ve mnev en büyük suçum ve cinayetim, bu zamanda hizmet-i Kurniyemi şahsıma ait madd ve mnev terakkiyatıma ve kemltıma let yapmak imiş. Cenb-ı Hakka hadsiz şükrediyorum ki, bu uzun zamanlarda ihtiyarım haricinde hizmet-i imaniyemi, değil madd ve manev terakkiyatıma ve kemltıma ve azaptan ve Cehennemden kurtulmama ve hatt saadet-i ebediyeme vesile yapmama, belki hiçbir maksada katiyen let etmekliğime gayet kuvvetli, mnev bir mni görüyordum. Hayret, hayret içinde kalıyordum: Acaba herkesin hoşlandığı mnev makamatı ve uhrev saadetleri aml-i sliha ile onları kazanmak ve müteveccih olmak, hem meşr, hem hiçbir cihet-i zararı olmadığı halde, niçin böyle ruhen men ediliyorum?
Rıza-yı İlhden başka vazife-i fıtriye-i ilmiyenin sevkiyle yalnız ve yalnız imana hizmetin kendisi ayn-ı ücret bana gösterilmiş. çünkü, şimdi bu zamanda hiçbir şeye let ve tbi olmayan ve her gayenin fevkinde olan hakaik-i imaniyeyi fıtr ubudiyetle muhtaçlara tesirli bir surette bildirmenin bu dehşetli zamanda çre-i yegnesi ve imanı kurtaracak ve kat kanaat verecek, bu tarzda, yani hiçbir şeye let olmayan bir ders-i Kurn lzımdır ki, küfr-ü mutlakı ve mütemerrid ve inatçı dalleti kırsın ve herkese kanaat-i katiye verebilsin. Böyle bir derse, bu zamanda bu şerait dahilinde hiçbir şahs ve uhrev ve dünyev, madd ve mnev birşeye let edilmediğini bilmekle kat kanaat gelebilir. Yoksa, komitecilikten ve cemiyetçilikten tevellüd eden dehşetli dinsizlik şahsiyet-i mneviyesine karşı mukabil çıkan bir şahsın en büyük bir mertebe-i mneviyesi de bulunsa, yine vesveseleri bütün bütün izale edemez. çünkü, imana girmek isteyen muannidin nefsi ve enesi diyebilir ki, Bu kuds şahıs, dehsıyla ve harika makamıyla bizi kandırdı diye bir şüphesi kalır.
Cenb-ı Hakka şükür ki, yirmi sekiz sene dini siyasete let ittihamı altında kader-i İlh bu zulm-ü beşerde benim ruhumu, ihtiyarım haricinde, dini hiçbir şahs şeyde let etmemek için, beni, beşerin zlimane eliyle ayn-ı adalet olarak tokatlıyor. Yani, Sakın, sakın, diye kaz ediyor. İman hakikatini kendi şahsına let yapmat imana muhtaç olanlar anlasınlar ki, yalnız hakikat konuşuyor. Nefsin evhamları, şeytanın desiseleri kalmasın, sussun.
Hakikaten Risale-i Nurun bahsettiği hakikatlerin aynı melinde milyonlar kitap o hakikatleri belğane neşrettikleri halde ve binler hakik limler ders vermeleriyle bu memlekette dehşetli küfr-ü mutlakı tam durduramadıkları halde, Nurlar, mezkr sırra binaen bir cihette galebe ettiğini düşmanları dahi tasdik ederler.
Evet, küfr-ü mutlaka karşı, bu ağır şerait içinde Nurlar bu işi görmüş, meydandadır. Demek Nurların kuvveti bu sırr-ı azmden ileri geliyor.
Ben de bütün ruh u canımla yirmi sekiz sene bu işkenceli musbetlerime razı oldum. Hakkımı hell ettim. dil kadere de derim ki: Müstehak idim senin bu şefkatli tokatlarına... Yoksa gayet meşr, zararsız, herkesin lillh için takip ettikleri mübarek mesleğe girseydim, yani madd ve mnev hislerimi bütün feda etmeseydim, hizmet-i imaniyede bu acip mnev kuvveti kaybedecektim. İşte bu kuvvetin bir acip nümunesi bazı zatların ki, ben onların ancak edn bir talebesi olabildiğim halde, onların hakaik-i imaniyeye dair bir kitabını birisi okumuş.
Risale-i Nurun da bir sahifesini okumuş. Risale-i Nurun bir sahifesiyle daha ziyade imanını kurtardığını ikrar etmiş.
Duanıza muhtaç kardeşiniz
Said Nurs