Üstadımız Bediüzzaman hakkında, takdirkr ve faziletperver zatların takdirleri bir sendan ibaret değildir, bir vkıadır. Fiiliyat ve icraatının belki yüzden birisini kısaca cizane ve noksan bir tarzda nakletmektir. Hem bu mevzuda Risale-i Nur talebelerinin takdirkr makale, mektup ve fıkraları bir medih değildir; belki Üstadımızın din hizmetini hedef tutan, şahsına taarruz eden vicdansız ve insafsız din düşmanlarına karşı müspet bir müdafaadır.
Böyle olduğu halde Üstadımız öyle zatların ve Risale-i Nur talebelerinin hakikatlı takdir ve beyanlarına karşı hiddetlenerek, çok defa da hatırlarını kırarak der ki: Zaman şahıs zamanı değil, şahs-ı mnev zamanıdır. Risale-i Nurda şahıs yok, şahs-ı mnev var. Ben bir hiçim. Risale-i Nur, Kurnın malıdır, Kurndan süzülmüştür. Şeref ve hüsün Kurnındır. Şahsımla Risale-i Nur iltibas edilmiş. Meziyet, Risale-i Nura aittir. Risale-i Nurun neşrindeki harika muvaffakiyet ise, Risale-i Nur talebelerine aittir. Yalnız şu kadar var ki, şiddetli ihtiyacıma binaen Cenb-ı Hak, Kurn-ı Hakmden bana ilç ve tiryakları ihsan etti; ben de kaleme aldım. Her nasılsa, bu zamanda birinci tercümanlık vazifesi bana düşmüş. Ben de Risale-i Nurun talebesiyim. Bir risaleyi şimdiye kadar yüz defa okuduğum halde yine okumaya muhtaç oluyorum. Ben sizlerin ders arkadaşınızım der.
Bediüzzaman Said Nursnin cihanşümul Kurn ve iman ve İslmiyet hizmetindeki müstesna muvaffakiyet ve zaferinin ve Risale-i Nurdaki kuvvetli tesiratın sırrı, kendisinin ihls-ı etemmi kazanmış olmasıdır. Yani, yalnız ve yalnız rıza-yı İlhyi esas maksat edinmiştir. Bu hususta, Mesleğimizin esası, zam ihls ve terk-i enaniyettir. İhlslı bir dirhem amel, ihlssız yüz batman amele müreccahtır. İnsanların madd mnev hediyelerinden hürmet ve teveccüh-ü mmeden, şöhretten şiddetle kaçıyorum der. Ziyaretçi kabul etmemesinin bir hikmeti de bu sır olsa gerek. Hem ihlsa verdiği gayet fazla ehemmiyet, yüz otuz parça eserinden yalnız İhls Risalesinin başına, Lakal her on beş günde bir defa okunmalıdır kaydını koymasından da anlaşılıyor. Büyük Mahkeme Müdafaatı kitabında, Risale-i Nur, değil dünyaya, kinata da let edilemez; gayemiz rıza-yı İlhdir demiştir.
İşte bu sırr-ı ihlstandır ki, İmam-ı Gazli (r.a.) gibi en meşhur İslm hükemalarının eserlerini tetebbu eden muhakkik ve müdakkik bir ehl-i ilim diyor ki:
Risale-i Nurdan okuduğum bir sahifenin bana verdiği istifade, diğer eserlerin on sahifesinden daha fazladır.
Felsef eserlerle meşgul bir muallim:
Ben, bu kadar senedir ilm ve felsef eserlerle iştigal ettim. Risale-i Nur kadar beni ikna eden ve garp eserlerinden ve felsefeden aldığım yaraları tedavi eden ve bu zamanın ihtiyacına tam cevap veren bir eseri görmedim.
Bir edebiyatçı:
Benim aklım nursuz, kalbim mümindi. Risale-i Nur, hem aklımı, hem kalbimi tenvir ve nefsimi ilzam etti. Beni, Cehennem bir azaptan kurtardı.
Bir doktor:
Risale-i Nurdan istifadeye başladığım günü, hayata gözlerimi açtığım gün olarak biliyorum.
Bahtiyar bir üniversiteli:
Üstadımıza ve Risale-i Nura ait bir mektubu, İstanbulun bir yerinden bir yerine götürmek gibi bir hizmeti, mebusluğa tercih ederim:
Otuz sene evvel, ihlslı ve faziletli ihtiyar bir ehl-i tasavvuf, Lütfü isminde bir genci göstererek, Bu Nur talebesi benden ileridir demiştir ki, bunlar binler itiraflardan birer nümunedir.
Yine bu azm sırr-ı ihlsa binaendir ki, Risale-i Nur talebeleri, iman ve İslmiyet hizmetinde ağır şartlar ve kayıtlar ve tahdidatlar içinde muvaffak oluyorlar ve hayatlarını Risale-i Nura ve Üstadlarına vakfetmişler. Risale-i Nuru, sermaye-i ömür ve gaye-i hayat edinmişlerdir. Risale-i Nur dvsı rıza-yı İlh dvsı olduğu içindir ki, hamiyet-i İslmiyeye mlik mümtaz avukatlar, Risale-i Nurun fahr avukatı olmak ve dindar hakperest mücahit muharrirler, dünyayı istil edecek Nurun ilnında hissedar olmak şeref ve nimetine mazhar olmuşlardır. Risale-i Nurun neşriyat ve fütühatı ve tesiratı, sessiz, büyük bir ihtişamla muhteşem bir bahar mevsiminde intişar eden mevcudat gibidir.
İşte, ey Risale-i Nur gibi hadsiz hamd ü senlara şyeste olan bir nimet-i azmeye nail olan Nur kardeşlerimiz! Böyle bir dh-yi zamın, böyle bir mütefekkir-i ekberin, böyle bir müellif-i İslmın ve ulm-u evveln vel-hirne vkıf böyle bir allme-i asrın, böyle bir mücahid-i ekberin, böyle bir sahib-i zühd ve takvnın, hakaik-i imaniyenin varlığında det tecessüm eden böyle bir abd-i küllnin, rıza-yı İlhden başka hiçbir şeye iltifat etmeyen ve zam ihlsın mazharı olan böyle bir tilmiz-i Kurn ve hdim-i İslmın ve Bir ferdin imanını kurtarmak için Cehenneme de atılmaya hazırım diyen böyle bir halskr-ı imanın ve idam için sevk edildiği Divan-ı Harb-i Örfde Sen de mürtecisin
DEVAM EDECEK