İkinci vesilesi: Altmış beş sene evvel Cmiül-Ezhere gitmek istiyordum. lem-i İslmın medresesidir diye, ben de o mübarek medresede bir ders almaya niyet ettim. Fakat kısmet olmadı. Cenb-ı Hak rahmetiyle bir fikir ruhuma verdi ki:
Cmiül-Ezher Afrikada bir medrese-i umumiye olduğu gibi, Asya Afrikadan ne kadar büyük ise, daha büyük bir darülfünun, bir İslm üniversitesi Asyada lzımdır. T ki İslm kavimlerini, mesel: Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan, Kürdistandaki milletleri, menfi ırkçılık ifsat etmesin. Hakik, müsbet ve kuds ve umum milliyet-i hakikiye olan İslmiyet milliyeti ile Ancak müminler kardeştirler. Kurnın bir kanun-u esassinin tam inkişafına mazhar olsun. Ve felsefe fünunu ile ulm-u diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti, İslmiyet hakaikiyle tam musalha etsin. Ve Anadoludaki ehl-i mektep ve ehl-i medrese birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye, vilyt-ı şarkiyenin merkezinde hem Hindistan, hem Arabistan, hem İran, hem Kafkas, hem Türkistanın ortasında, Medresetüz-Zehra mnsında, Cmiül-Ezher üslbunda bir darülfünun, hem mektep, hem medrese olarak bir üniversite için, tam elli beş senedir Risale-i Nurun hakaikine çalıştığım gibi ona da çalışmışım. En evvel bunun kıymetini (Allah rahmet etsin) Sultan Reşad takdir edip yalnız binasını yapmak için yirmi bin altın lira verdiği gibi, sonra ben eski Harb-i Umumdeki esaretimden döndüğüm vakit, Ankarada mevcut iki yüz mebustan yüz altmış üç mebusun imzası ile yüz elli bin lira, o zaman paranın kıymetli vaktinde, aynı o üniversite için vermeyi kabul ve imza ettiler. Mustafa Kemal de içinde idi. Demek, şimdiki para ile beş milyon liraya yakın bir tahsisat vermekle, t o zamanda böyle kıymetdar bir üniversitenin tesisine herşeyden ziyade ehemmiyet verdiler. Hatt dinde çok lkayt ve garplılaşmak ve ananattan tecerrüd etmek taraftarı bulunan bir kısım mebuslar dahi onu imza ettiler. Yalnız onlardan ikisi dediler ki:
Biz şimdi ulm-u anane ve ulm-u diniyeden ziyade garplılaşmaya ve medeniyete muhtacız.
Ben de cevaben dedim:
Siz, farz-ı muhal olarak, hiçbir cihette ihtiyaç olmasa da, ekser enbiyanın Asyada, şarkta zuhuru ve ekser hükemanın ve feylesofların garpta gelmelerinin delletiyle Asyayı hakik terakki ettirecek, fen ve felsefenin tesiratından ziyade hiss-i din olduğu halde, bu fıtr kanunu nazara almayarak garplılaşmak namıyla anane-i İslmiyeyi bıraksanız ve ldin bir esas yapsanız dahi, dört beş büyük milletlerin merkezinde olan vilyat-ı şarkiyede millet, vatan selmeti için dine, İslmiyetin hakaikine katiyen tarafdar olmak, size lzım ve elzemdir. Binler misallerinden bir küçük misal size söyleyeceğim:
Ben Vanda iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: Türkler İslmiyete çok hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun? dedim.
Dedi: Ben Müslüman bir Türkü, fsık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alkadarım. çünkü tam imana hizmet ediyorlar.
Bir zaman geçti, (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, İstanbulda mektebe girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı aksülmel ile o da Kürtçülük damarıyla başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: Ben şimdi gayet fsık, hatt dinsiz de olsa bir Kürdü salih bir Türke tercih ediyorum.
Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardım. Tam kanaati geldi ki, Türkler bu millet-i İslmiyenin kahraman bir ordusudur.
Ey sual soran mebuslar! Şarkta beş milyona yakın Kürt var. Yüz milyona yakın İranlı ve Hintliler var. Yetmiş milyon Arap var. Kırk milyon Kafkas var. Acaba birbirine komşu, kardeş ve birbirine muhtaç olan bu kardeşlere, bu talebenin Vandaki medreseden aldığı ders-i din mi daha lzım? Veyahut o milletleri karıştıracak ve ırktaşlarından başka düşünmeyen ve uhuvvet-i İslmiyeyi tanımayan, sırf ulm-u felsefeyi okumak ve İslm ilimleri nazara almamak olan o merhum talebenin ikinci hali mi daha iyidir? Sizden soruyorum.
İşte bu cevabımdan sonra, anane aleyhinde ve her cihetle garplılaşmak fikrini taşıyanlar, kalktılar, imza ettiler. İsimlerini söylemeyeceğim. Allah kusurlarını affetsin; şimdi vefat etmişler.
DEVAM EDECEK